78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

1980'den sonra dünya solunun girdiği kriz de mutlaklaştırılmak istenen militarist 12 Eylül rejiminin imdadına yetişti.

Ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan bu kriz, Türkiye'de muhalefet güçlerinin, deyim uygunsa, "ters" kanallara akmasına neden oldu.

12 Eylül darbecileri tarafından kapatılan partilerin mirasçıları 1991'de Kürt muhalefetinin de desteği ile hükümet oldu. "Demokratikleşme" programı ile iktidar olmalarına ve Kürtlerden de destek görmelerine karşın, bu programı askıya aldılar.

"Sivil" yönetimler MGK'nın sistem içinde oynadığı role hiç itiraz etmediler.

Aksine bu hükümetler MGK'nın bir nevi hükümet ortağı konumuna getirilen yeni durumunu meşrulaştırdılar.

Böylece, 1983 sonrasındaki sivil hükümetler 12 Eylül rejiminin kalıcı olmasına en büyük katkıyı sunmuş oldular.

Klasik partilerin demokrasiye ihanetinin bedeli ağır oldu; bu durum sistemden zaten umudunu kesen seçmenlerin siyasal İslam'a yönelmesine yol açtı.


Dünyada Amerika, Türkiye'de darbeciler; siyasal İslam'ın önünü darbeciler açtı

Siyasal İslam'ın önü zaten 1980'li yılların başında Sovyet sistemini kuşatma stratejisini uygulayan ABD tarafından açılmıştı.

12 Eylül cuntası ise tüm modernist ve "Atatürkçü" söylemine karşın, gerçekte ABD'nin "Yeşil Kuşak" politikasına eklemlenerek, "Türk-İslam sentezi" ismi verilen ve özünde milliyetçi ve İslamcı bir dokuya sahip ideolojiyi bütün topluma dayattı.

Artık, rejim cumhuriyetçi, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti değildi.

Peki neydi?

Türkçü ve siyasal İslamcı idi.


Zaman zaman sol ve demokratik güçlerle ittifak kuran Kemalist odaklar ise bir biçimde cezalandırılarak etkisizleştirildi.

Bizzat Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kapatılarak bu yeni ideolojinin (Türk-İslam sentezi) savunucularına teslim edildi.

Amerika'nın güvenilir adamı Süleyman Demirel tarafından 1960'lı yıllarda geliştirilen imam hatip okullarını yaygınlaştırma politikası cunta döneminde daha bir geliştirildi.

DAHA FAZLA OKU


Amerika, sol ve demokratik güçlerin 1970'li yıllarda tırmanışa geçtiği Türkiye'de Siyasal İslam'ı desteklemeyi önemsiyordu.

Böylece Türkiye'nin ikinci bir İran ya da Nikaragua olması engellenirken, bu akımlar İran'da olduğu gibi kontrol dışına çıkıp baş belası olmayacaktı.

Hesap böyleydi.

İran İslam Devrimi'nde hızla yükselen sola karşı, ABD, Humeyni'yi Fransa'dan apar topar getirerek yeşil kuşak projesinin yara almasını engelleyeceğini düşünmüştü.

Ancak olaylar beklemedikleri bir yönde gelişti.

İran'da hayal kırıklığı yaşayan Amerika, Türkiye'de biraz daha temkinli hareket etti.

Cuntacıların velayetinde olan (virgül yok) bir Türk-İslam sentezi anlayışının geliştirilme nedeni buydu.

Solu amansızca ezen darbe rejiminin şimdi şikayetçi olduğu Siyasal İslam, doğrudan kendi ürünleriydi.

Solun yeniden yükselişini önlemek için Siyasal İslamcıların önünü açan, onlara geniş olanaklar sunan ve toplumu orta çağ karanlığına sürüklemeye çalışanları koruyan 12 Eylül cuntasıydı.


Stratejik düşünme adına, sistemi koruma adına harekete geçirilen mekanizmaların sonunda gelip bir "bumerang" gibi sistemin kendisini vurmasını bu çokbilmişlerin konumları gereği bilmesi gerekiyordu.

Türk-siyasal İslamcı rejim güçleri ile "Atatürkçülük" iddiasındaki eski rejim güçleri arasında yaşanan çekişmenin nedeni budur.

"Demokrasiyi koruma" adına yapılan darbelerden hiçbir zaman güçlü bir demokrasi doğmamıştır. Türkiye bu konuda bir istisna olmamıştır.

Eğer, demokrasi gerçekten kurulacak ve korunacaksa, bunun en önemli çaresi hiçbir kuruma "kuralları çiğneme", yani "suç işleme" özgürlüğünün tanınmamasıdır.

12 Eylül rejimi topluma ve insanlığa karşı suç işleyenleri koruyan bir politik sistem kurmuştur.
 

12.jpg

Tükenmez dergisi, Sayı 40

Cunta anayasası

Cuntacılar toplumsal muhalefete karşı her türlü önlemi alarak, en tutucu ve militer hukukçularına dünyanın en otoriter ve anti demokratik anayasasını hazırlattılar.

12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, Türkiye'yi hedef aldığı "Avrupa tipi demokrasi" yolundan saptırarak, onu Amerika'nın arka bahçesi olan bir dizi ülke arasına kattı.

1971 öncesinde İspanya, Portekiz ve Yunanistan diktatörlük rejimleri altındaydı.

Onlar demokratikleşip, ekonomik açıdan önemli başarılar sağlarken Türkiye'deki gelişmeler tam tersine oldu.

12 Mart Askeri Darbesi ama özellikle 12 Eylül Darbesi, solu ülkenin siyasal yaşamından sildi.

Solun olmadığı bir demokrasi sağlıklı ve işleyen bir demokrasi değildi.

Sol hiçbir şey değilse en azından toplumun vicdanıydı.

Toplumun vicdanını yaraladılar.


"Resmî belgelerde kanlı bir darbenin iç yüzü"

Bu metnin ekinde, aşağıda sunduğumuz dökümde de görüleceği gibi, 12 Eylül'ün faturası çok ağırdır. Bir tarafta yurttaşlara ve insanlığa karşı işlenmiş sayısız suç, öte tarafta sürekli cezasızlık (inpunity) durumu.

Cuntacılara karşı dava açmak isteyen Türkiyeli bir savcı, İspanya, Şili, İtalya ve Arjantin'de olduğu gibi alkışlanacağı yerde, cezalandırıldı. 1988'de Avrupa'da yapılan sembolik bir yargılamanın belgelerinin yayımlanması dava konusu oldu.

2004'de General Evren'in ikamet ettiği Marmaris'te düzenlenmek istenen anti-militarist kültürel bir festival yasaklandı. Rejim 12 Eylül'ün lideri Evren'in şahsında sistemde gedik açılmasına izin vermedi.

12 Eylülcülerin yargılanmayışı, bu coğrafyada insanlığa karşı işlenmiş suçların yargılanmayışının da sonuçlarından biridir. 12 Mart'ın yargılanmayışının sonucu 12 Eylül'ün yargılanmaması olmuştur.

12 Eylül'ün yargılanmayışının ürünü ise, devlet içinde örgütlenen, devlet adına hareket eden ve topluma karşı -cinayet, uyuşturucu ticareti, adam kaçırma, sabotaj, seri suikastlar da dahil- suç işleyen Susurluk çetesi gibi çetelerin ortaya çıkması olmuştur.

28 Şubat olmuştur.

15 Temmuz darbe girişimi ve tek adam rejimi olmuştur.

Barışın Türk ve Kürt kardeşliği temelinde sağlanmasının engellenmesi bu rejimin ürünlerinden biridir. Bugün Türkiye'nin temel sorunlarından biri, belki de en önemlisi süregelen ve toplumsal hayatı her alanda zehirleyen darbe rejimidir.

Hitler'in, "hatırlama" ile ilgili ünlü bir deyişinden esinlenerek "12 Eylül'de olanları kim hatırlıyor" diyoruz.

Evet, işkence tezgahlarında, cezaevlerinde yaşananları, idamları, kayıpları, yargısız infazları kim hatırlıyor?

Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin yeni bir darbe olmamasının en uygun yolu yanı başımızda Yunanistan örneğinde olduğu gibi darbelerle hesaplaşmaktır, darbecilerin ve işkencecilerin yargılanmasıdır.

Bu acildir. Yunanistan, Arjantin ve Şili halklarının kendi darbecilerini yargılama, kendi geçmişleriyle hesaplaşma ve demokrasinin önünü açma onurunu biz de yaşamak istiyoruz.

Bu tablodan Türkiye'nin demokrasi güçleri memnun değil.

Picasso'nun, Guernica'sını izleyen generallere "sizin eseriniz" diyen sesini yıllar ve yıllar sonra haykırmak, darbenin en büyük mağduru bir kuşağın, 78'lilerin hayalidir.
 

DSC_3981.JPG

41. yıldönümünde 12 Eylül darbesi protesto ediliyor / Taksim Meydanı, Kazancı Yokuşu, 12 Eylül 2021

Darbecilerle toplumsal suç ortaklığını reddedelim!

Darbecilerle hesaplaşmayı beceremeyen bir toplum, darbe üstüne darbe yemeye mahkumdur.

Türkiye toplumunun yıllar ve yıllardır kararan vicdanı aydınlansın!


İşte, "resmî belgelerde kanlı bir darbenin iç yüzü"

Gözaltına alınanlar: 650.000    
Fişlenenler: 1.683.000   
Açılan dava sayısı: 210.000    
Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000   
Bunlardan, 141-142-163. Maddelerden yargılananlar: 71.500     
Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88): 9,508  
Yargılanan "örgüt üyesi": 98.404     
Hüküm giyen "örgüt üyesi": 21.764  
"Yurda dön" çağrısı yapılanlar: 29.000      
Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000   
Pasaport verilmeyenler: 388.000       
Faaliyetten men edilen dernek: 23.700
Hakkında soruşturma açılan dernek: Toplam 644
Cezaevindeki hükümlü-tutuklu: 52.000 (1990'da kalanlar)       
Toplam ölü (eceliyle): 229
Kuşkulu ölüm: 144
Açlık grevinde ölenler: 14       
Kaçarken vurulanlar: 16 
"Çatışma"da öldürülenler: 74  
Doğal ölüm raporu verilenler: 73       
"İntihar" ettiği bildirilenler: 43  
"Nedeni belirsiz" ölümler: 2    
İşkence sonucu öldürülenler: 171      
İşkence iddiası ile açılan dava ve soruşturmalar: 9.962 (1982-1988 arası)    
İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi: 544   
1981 yılı Nisan-Mayıs aylarında ödüllendirilen güvenlik görevlisi: 1.002
1402 Sıkıyönetim Yasası'na göre yapılan işlem: 18.525  
Hakkında işlem yapılan memur: 7.245
Hakkında işlem yapılan öğretmen: 3.854    
Hakkında işlem yapılan güvenlik görevlisi: 988     
Hakkında işlem yapılan din görevlisi: 266   
Hakkında işlem yapılan öğretim görevlisi: 120      
Hakkında işlem yapılan mülki amir: 35
Hakkında işlem yapılan hâkim-savcı: 47     
Bölge dışına sürülenler: 7.233
Görevlerine son verilenler: 4.891
Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay
İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün
Gazeteciler hakkında istenilen hapis cezası: 4.000 yıl
Cezaevlerindeki gazeteciler: 31
Polisçe aranan gıyabi tutuklu gazeteciler: 13
Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3
Yalnızca 1989'da yayın yapan 16 günlük gazeteye açılan dava: 394
Tazminat davalarının sayısı:211
İstenilen tazminat miktarı: 12 milyar 848 milyon
Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton
Yok edilmek üzere depolarda bekletilen yayın: 40 ton
Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151
Yasaklanan yayın sayısı: 927
Yasaklanan film sayısı: 927
Kâğıt oranlarının artış oranı: 13
Haklarında idam cezası istenenler: 7.000
Ölüm cezası verilenler: 517
Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124
Dosyası Meclis'te bulunan idam hükümlüsü: 259
İnfaz edilen idam cezası: 50
İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkûmu: 18
İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkûmu: 8
İnfaz edilen yabancı (Ermeni): 1
İnfaz edilen adli suçlu: 23
1980 – 1985 Yılları Arasında Verilen Cezalar: 
420 kişiye ölüm cezası verildi
630 kişiye müebbet hapis cezası verildi  
939 kişiye 20 yılın üzerinde hapis cezası verildi
2.396 kişiye 10-20 yıl hapis cezası verildi
6.186 kişiye 5-10 yıl hapis cezası verildi
10.784 kişiye 1-5 yıl hapis cezası verildi
22.912 kişiye 0-1 yıl hapis cezası verildi

 
Çalışma yaşamı: 

1980'de sendikalı işçi sayısı 5.721.074
1985'de sendikalı işçi sayısı 1.711.074
Bir işçinin 1979'da günlük ücreti 8.4 ABD Doları
Bir işçinin 1985'de günlük ücreti 4 ABD Doları 

 
1 ABD doları: 

23 Ocak 1980 47,10 TL
11 Ekim 1980 82,70 TL
27 Ocak 1981 91,90 TL
06 Mayıs 1980 100,45 TL
24 Aralık 1981 130,35 TL
01 Ekim 1987 174.450 TL 

 
Dış borçlar: 

1979:  14,2 milyar ABD Doları
1980:  16,2 milyar ABD Doları
1981:  16,8 milyar ABD Doları
1982:  17,6 milyar ABD Doları
1983:  18,4 milyar ABD Doları
1984:  21,3 milyar ABD Doları
1985:  25,3 milyar ABD Doları
1986:  31,2 milyar ABD Doları
1987:  36 milyar ABD Doları 

 
Adli suçlardaki gelişme 

1980 1985
Irza geçme 1,183     1,750
Zimmete para geçirme 95 191
Dolandırıcılık 281 757
Hırsızlık  4,266 5,635
Rüşvet vb. 387 628

 
Kaynak: Celalettin Can, 78'liler Sorguluyor 2001-İstanbul

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.