12 Eylül yıldönümünde darbe oyunları devam ediyor.

12 Eylül askeri darbesi üzerinden 41 yıl geçti. Ama yarattığı toplumsal ve siyasal etkiler geçmedi. Bu açıdan 12 Eylül darbesi Türkiye darbeleri içinde çok önemli bir yere sahiptir.

Bu darbenin hedefinde, yeni yeni uyanan ve özgürlüğünü daha güçlü haykıran bir Kürt kitlesi vardı. Bu kitlesel hareket işçi-emekçi, köyden kente göçen yoksul-işsiz ve güvencesiz halka dayanıyordu. Buna paralel azımsanmayacak nitelikte öğrenci aydın gençler bu kitlesel uyanışa çeşitli ideoloji, siyasi duruşları ile öncülük ediyordu. Bu gelişme 12 Mart 1971 dönemini çok çok aşan bir durumdu.

12 Eylül darbesinin, gizli ve açık esas gerekçesi buydu.

12 Eylül darbesinden hemen sonra Türkiye’yi 30 yıl dizayn edecek, yönetecek temel adımlar atıldı. Darbeciler kukla bir hükümet kurarak işe başlarken bir yıl içinde yeni bir anayasa hazırladılar. Bu anayasanın geçici bir maddesine göre de bu darbeyi yapanlara hiç bir soruşturma açılmayacaktı.

Darbecileri 1983 yılı sonlarında seçime gidip Turgut Özal Başbakanlığında sivil bir yönetime geçerken, darbeciler Cumhurbaşkanlığı dahil etkili yerlerde kendilerini çoktan konumlandırmışlardı. Birçok yasayı değiştirerek Tüm Türkiye halklarının ve emekçilerinin aleyhine uygulamaları öne çıkardılar.

Ama asıl uygulamalarını, darbenin esas gerekçesini oluşturan Kürt halkının kimlik ve özgürlük mücadelesinin unutulması ve Kürt halkının Türkleştirme planının tamamlanması için gösterdiler. Bunun için Kürt şehir ve köylerini baştanbaşa işkence haneye çevirdiler. Baskın yaptıkları köy meydanındaki ağaçlara insanlar asıldı. Şehirlerde toplama kampları oluşturuldu.

Adı farklı olsa da bu kamplar Hitlerin toplama kamplarından farksızdı.

Bu kamplara, aynen Hitlerin yaptığı gibi toplayacakları insanları sıraya koymuşlardı. Yahudi, Komünist, sosyalist, çingene, demokrat, sıradan alman vatandaşı Hitlerin sıralamasıydı. Kenan Evren’in sıralaması da Eşkıya-Anarşist(O dönem terörist kavramı henüz kullanmıyorlardı), Apocular-bölücüler, devrimciler, Kürtçüler, gazeteciler, Dernek yönetici ve üyeleri, TKPliler, şehirli veya köylü sempatizan insanlar şeklinde gelişti. 12 Eylül darbecileri de bu sıraya göre insanları kendi toplama kamplarına topluyordu.

Toplama kamplarında ihanet politikasını dayattılar. Devrimci öncü ve önderleri birer itirafçı yaparak onların şahsında uyanan Kürt halkının mücadelesini, bir daha dirilmemek üzere, yok etmek istediler.

Hitlerin faşist amaçları, tüm bu uygulamalarına karşın, insanlığın ortak mücadelesi ile yenilgiye uğratıldı.

  1. Eylülcülerin amaçları da, insanlık adına ve Kürt halkı adına direnenler sayesinde yenilgiye uğratıldı. 1982 yılında 14 Temmuz direnişi karşısında İhanet ettirme politikalarının baş uygulayıcısı Esat Oktay ortalıkta görünmez oldu. İtirafçı olanlar bir bir itiraflarını geri almaya başladı. Eylül öncesi birbirine düşman olan örgütler bir olmanın ve dayanışma halinde olmanın nelere kadir olduğunu gördüler. Örgütler ve siyasetler arası birlik pratik alanda gerçekleşmişti.

Dışarıda da, köylerde ve şehirlerde, zindana atılamayıp geri çekilen devrimci parti ve örgüt mensupları da Amed zindanındaki bu direniş karşısında kendilerinde daha çok bir güven duydular ve moral buldular.

İşte 12 Eylülü boşa çıkaran da bu moral ve özgüvendi.

Aradan 41 yıl geçti. Ama 12 Eylül darbesinin etkileri geçmedi

12 Eylül sonrası iktidarlar Kürt halkının insan ve toplum olmaktan kaynakların haklarını inkar etmeye devam ettiler. Kenan Evren gitti, ondan geri kalmayan Çiller geldi. 12 Eylül gibi askeri darbe yapmadılar ama onu çok aşan 90’lı yıllar pratiğini geliştirdiler. 4 bin köy boşaltılar. Binlerce insanı faili meçhul adı altında katlettiler. Darbelerin yönü bu kez sadece Kürt halkının varlığı ve mücadelesi oldu. Yasalar ve anayasalar bunun için revize edildi ama 12 Eylülün ruhu ortada kaldı. Bu ruh 2014 te tekrar ortaya çıktı. Türkiye alt üst oldu. Devlet, devlet olmaktan çıktı. AKP MHP iktidarı tüm zamanların faşist darbelerinin ve uygulamalarının üzerinde politikalar izledi. Bazı Kürt illerinde bodrumlarda insanlar yakılarak katledildi. Kentler yerle bir edildi. On binlerce insan tekrar zindanlara kapatıldı.

Bu yapılanlar iktidar açısından 12 Eylül’ün bitmediğini gösteren uygulamalardır.

Bitmeyen bir başka politika da, 12 Eylülde yapıldığı gibi Kürdü içten vurma, birbirine düşürme politikası idi. Bu konuda darbeciler ve faşist sivil iktidarlar maalesef kendine Kürtler içinden işbirliği yapacak güç ve partileri bulmakta zorlanmıyorlar. Şimdilerde de KDP bu işbirliğine gönüllü oluyor. Oysa KDP Saddam zulmüne karşı savaşırken Saddam’ın işbirlikçiliğine “çahşlık” deyip lanetlemişti. Şimdi kendisi bir başka Kürt mezalimi ile işbirliğine girerek “Cahş” konumuna geliyor. Her parçadan Kürt halkının, bu tutumu lanetlemesi de Kürt halkının hakkıdır diye düşünüyorum.

12 Eylül üzerinden 41 yıl geçti. Bu 41 yıl için de Kürt halkı da direnişinden, kimliğini ve ulusal varlığını korumaktan geri durmadı. Eğer Kürt halkının bu bilinci ve mücadelesi olmasaydı bu süre içinde çoktan iddiasından vazgeçmişti. Şimdi Saddam’ın uygulamaları, Kenan Evren’in uygulamaları Kürtlere vereceği derslerle doluyken, hala Kürt güçleri arasında çatışma çıkarmak, tüm Kürtleri yok etmek isteyen güçlerin oyununa gelmek akıl karı değildir.

  1. faşist iktidarların bu son darbe oyununu da boşa çıkarırsak ve en geniş bir Kürt ulusal birliğini sağlayabilirsek, 37 yıl önce bugün, (9 Eylül 1984) aramızdan ayrılan Yılmaz Güney’in “Başaracağız, mutlaka başaracağız” sözünü gerçekleştirmiş olacağız.

Bern 9 Eylül 2021

İrfan Babaoglu