SANATÇILARIMIZ VE YAZARLARIMIZLA 20 SORU

  -Varlık sözcüğü sizde neyi çağrıştırır?

Önce doğayı, sonra insanı, sonrasında insanın emek etkinliği ile ürettiği her şeyi. Tabii ki, insanın emek etkinliği her zaman masumane olmadığından bozduğu çevre ve kendisiyle birlikte ürettiği bir sürü bozulmuş nesne…

   -Geçmiş, şimdi ve gelecek dersek…

Dün bugün yarın diyalektiğinde her şey. Yaşanmış, yaşanmakta olan ve yaşanacak olan zaman mekan; şimdilik hepsinin hakimi insanın üç hali…

  -En çok etkilendiğiniz roman, film ve tiyatro.

İlk roman; Bitmeyen kavga, hemen ardından Gazap Üzümleri… Film ise hala anılarımın en dokunulmazı Neretva Köprüsü. Tiyatro; Salozun Mavalı.

-İlk gençliğinizde kime öykündünüz, kahramanınız kimdi?

İlk karamanım Dr. Albert Schweitser’di. Onun gibi doktor olup dünyanın neresinde ihtiyaç varsa oranın yoksullarını iyileştirmek isterdim.

-Nerede yaşamak isterdiniz? Coğrafya kader midir?

Seçmem mümkün olsaydı, İzmir ve güneyini yaşam alanım yapardım. Kendi başına kadere inanmam. Coğrafyaların suçu olduğunu düşünmem. Mesele; o coğrafyalar hangi muktedirlerin elinde, hangi toplumsal ve siyasal koşullar altında insana yabancılaştırılmış, azap yurdu kılınmış ya da hangi güzelliklerle birlikte insana bağrını açabilmiştir, derim.

-Yeniden doğsaydınız hangi mesleği seçmek isterdiniz?

Meslek olarak yine doktor olmak hayalim olurdu ama payıma ne düşerdi, bilemem. İnsanlık hala eşitlik, adalet ve özgürlük arıyorduysa o yolda olurdum sanırım.

-En sevmediğiniz ve en sevdiğiniz yanınız?

Sevmediğim yanlarım zamana ve zemine göre değişebiliyor, sevdiğim yanlarım da öyle. Bazen çok okumaktan yazmaya bir türlü geçemiyorum, fazla dolanıp yazı ödevlerimi öteliyorum ve hatta atlıyorum. Kitap notlarımı temize çekemiyorum! Teknolojiyi yeterince iyi öğrenemiyorum! Ve tabii bazen çook unutkan oluyorum, mahcubiyetlere düşüyordum. Eskiden herkes benim sekter olduğumu söylerdi ki, haklıydılar birçoğunda, şimdi fazla yumuşak bulanlar çoğaldı. Haliyle insan ilişkilerinde zorlanıyorum. Ama soğukkanlı ve sakin olmaktan memnunum. Bir adalet terazim var, yüzde 90’dan aşağı düşmez! İşte bundan çok mutluyum.

Aşka inanır mısınız? Aşk mı özgürlük mü?

Tabii ki aşka inanırım. Aşk ve özgürlüğün çeliştiğine de hiç inanmam. Eğer bir çelişki görülüyorsa orada, o aşkın kendisinde bir sorun vardır ya da özgürlük anlayışında sorun vardır. Aşk bağımlılık değil bağlılık, kısıtlılık değil özgürlük getirir. Doğru adına tüm yüreğimle aşk diyebildiğim bir ilişkimi böyle yaşadım. Yanılmadığımı da iyice öğrendim.

-İnsan sözcüğü sizde neyi çağrıştırır?

Eylemiyle doğaya ilk müdahale eden, alet yapınca doğa karşısında özgürleşen canlı. Ne yazık ki fazla üretince mülklenen, buna tapan ve yoldan çıkan ve her şeyi doğasından koparan canlı, egemen erkek türü!

-Dayanamadığınız insan tipi?

Duruma göre değişiyor! Bazen yalanlar dökeni aval aval dinlediğim oluyor. Bazen kıskançlıktan kıvrananı fark ediyorum ama oracıkta bırakamıyorum. Bazen kendine hayali misyonlar biçip ince ince dokuyor biri. Ne var ki ben çok kez sesimi bile edemiyorum. Dobra dobra fikrini ifade edenle tartışabiliyorum. Makbulüm. Egosu yükseklerin kabalıklarına gerçekten dayanamıyorum ve orada kavga çıkarıyorum ya da münasipse kaçıyorum!

-Koku dersek; kentlerin kokusu nedir sizin için?

inceliğiyle hakikaten pek tanışmadım desem. Düşündüm de. Lisedeyken, okulun bahçesini ve çevresini kaplayan çamlar güzel kokardı. Bir de bir arkadaşım bir gün Yeşilyurt’a gitmişti, sonra kendi semti Güngören’e gelmiş ve demişti ki; Yeşilyurt çiçek kokuyor, Güngören ise b… O anda ben o kokuları öyle hissettim ki, bir daha aklımdan çıkmadı. O günden sonra çöp konteynerlerinin yanından geçerken burnumu kapatmaya çalışıyordum. Fakat bir gün bir çöp işçisi, çöpçüleri aşağılayan birine okkalı bir cevap verirken benim de bu konforumu bozdu! “Her sabah her akşam, siz yanımızdan burnunuzu tutarak geçerken biz sizin tahammül edemediğiniz artıklarınızı topluyoruz!” Çöp işçisinin bu sözünden sonra çöp konteynerlerinin kokusundan da kaçmamaya çalışıyorum. Demem o ki, kentlerin tek bir kokusu olacağını sanmıyorum. Hele de kapitalizmin dünyayı çöpe çevirdiği bu devirde… Hep Yeşilyurt’ta yaşarsak belki o güzel kokulardan payımıza düşeni alırız. Yani ben bu koku işini fazla karışık buluyorum, daha çok sanatçı duyarlılığının muhayyilesindeki imge gibi geliyor bana.

-En çok dinlediğiniz müzik?

Okurken klasik Batı müziği, yazarken hem Batı müziği, hem türkü, onun dışında da Türkçe- Kürtçe türküleri demet demet, şarkıları, pop müziği, hemen her müziği dinlerim. Her dilden bir de.

-Şu an neler okuyorsunuz?

Karışık. Felsefe, Kadıncık Ana, Bolşevik devrim ve Din kitapları önümde, arkamda, yanımda; aynı anda okuyorum. Kadın emeği üzerine ise çalışıyorum. Yatmaya hazırlanırken roman, anı ve daha çok da öykü kitapları okumayı seviyorum.

-Pişmanlıklarınızdan üçü…

Sayılamayacak kadar çok. Beni derinden etkileyeni, anneme son yıllarında bakamamak… Bir de kitabımı bastırabilmek için giderlerini karşılamam istendiğinde, bunu gurur meselesi yapmam.

Ölümden ve yaşlılıktan korkar mısınız?

Ne ölümden ne ölümün biçiminden korkmadım hiç. Belki de çıplak halde o korkuyla yüz yüze gelmemişimdir, yine de abartmış olmayayım. Yaşlılıktan da öyle, yaşlılığın iyice bilincindeyim. O duraktayım, kendimi koy vermemeye çalışıyorum artık. Birilerine muhtaç olma tedirginliğini ister istemez duyuyorum, zalim dünya insana bunu duyumsatıyor.

Yalnızlık?

Acayip korkuyorum. Yine de uzun zaman oldu yalnız yaşıyorum ya, sanırım biraz biraz alışıyorum, ama istemiyorum. Gümbürtülü ses ve kalabalıklar içinde yaşadım hep. Gözaltılar işkence sesleri dolardı kulaklarıma bazen. Şimdi gürültü rahatsız ediyor beni. Biraz konformist olacak ama ne yapayım ki, dinginliği seviyorum. Demek ki yaşlanmışım!

-En büyük hayaliniz?

Her zamanki hayallerim; emellerim ve de hedeflerim büyük insanlığın büyük düşlerinin gerçekleşmesi. Naçizane düşümse, İzmir…

-Hayatınızda olmazsa olmaz dediğiniz üç şey!

Belirlenenlerin yaşama geçmesinde ivecenimdir, başkalarına acelecilik olarak görünür bu. Ama kararlara uyulması, sözlerin tutulması, zaman ve mekan tasarrufu hep ısrarım olan şeylerdir. Olmazsa olmaz diyebileceğim, köşelerim yoktur.

-Evrene neyi fısıldamak istersiniz?

İnsandan öcünü alacaksın biliyorum, başladın da. Ama lütfen asıl suçluları, muktedirleri, seni mahveden sistemleri götür, gerisi seni yeniden ihya eder. Birlikte mutlu mesut yaşayın.

20 SORU KÖŞEMİZE DAİR

Bir ülkenin gerçek gelişmişliğini o ülkenin yazarları, sanatçıları ve filozofları belirler. Savaşlar biter,  devri devran değişir, geriye yazı kalır ve yazılan romanlar, şiirler ve öyküler ve resimler toplumların gerçek tarihini oluşturur. 

Hep klasikleşen  “20 soru” gibi bir köşede ısrarcı olmamızın nedeni, yazarlarımıza ve sanatçılarımıza, dünyayı güzelleştirmek için emek harcayanlara ve direnenlere selam ederek, onların soluğunu duyurmak, kısacık kelimelerle onların dünyasını anlayabilmek ve anlatabilmek. Birbirinden değerli sanatçılarımızla, gazeteci, politikacı ve aktivistlerimizle yüreklerinize ve bilinçlerinize dokunmak istiyoruz. Bu köşeyi seveceğinizi umuyoruz. Hepinize sevgi ve saygılarımızla

Bundan sonraki konuğumuz: Şair ve yazar Şeyhmus Dağtekin

Editör: Haber Merkezi