Önceki yazımda Afganistan/Taliban konusunu, 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı sonrası NATO üyesi devletlerin geliştirdikleri yeni küresel terörle mücadele konsepti bağlamında ele aldım.

Afganistan/Taliban konusunda ders çıkarılması gereken en önemli konu “kötü yönetim, yolsuzluk ve yoksulluk” meselesi olsa gerek.

Taliban’ın beklenmedik bir biçimde güçlenmesine; devlet başkanı Eşraf Gani’nin kötü yönetiminin, her alanda yaygınlaşan ve kurumsallaşan yolsuzlukların ve iç savaş koşullarında hızla artan yoksullaşmanın yol açtığı çok açık bir gerçek.

Gönüllü Taliban gerillalarına karşı; açlığa mahkûm, son çare olarak devletten maaş almaya çalışan gönülsüzlerin oluşturduğu Afgan ordusunun uzun süre savaşabilmesi mümkün olamazdı.

Kötü yönetimin ayyuka çıkmış yolsuzlukları karşısında, emperyalist işgalcilerin çeşitli askeri veya sivil yatırımları bu sonucu değiştirecek kudrette olamaz. İşin askeri boyutunu çok fazla aşan sosyal politik yön, her zaman ağır basar.

Rusya Büyükelçisinin iddiasına göre, devrik devlet başkanı Eşref Gani ülkeyi “bir toplantıya gidiyorum” yalanıyla terk ederken yanına 46 milyon dolar gibi yüklü bir para almış. Bu, yolsuzluğun ve yağmalamanın boyutunu gösteren önemli bir örnek. Kısacası emperyalistlerin 20 yıllık savaşlarına ve büyük mali yatırımlarına rağmen “kötü yönetim, yolsuzluk ve yoksulluk” ABD işbirlikçisi Afgan yönetiminin sonunu getirdi. Taliban’ın işlerini kolaylaştırmış gibi oldu.

20 yıl savaşıp, ABD ile yaptığı anlaşma sayesinde 11 günde başkent Kabil’i ve Afganistan yönetimini ele geçiren Taliban’ın iç savaşı sona erdirmesi ve ülkede “istikrarı” sağlaması ihtimal dışı.

Taliban “yeni bir ABD planı” uyguluyor. Her şeyden önce bu durum ve  “İslam Emirliği” kurma iddiası istikrar için büyük bir engel. İkincisi, Taliban liderlerinin değiştiklerine dair ifadeleri hiç kimseye inandırıcı gelmiyor. Çok sayıda mezhepten, dilden, etnik unsurdan, cinsten ve cinsel yönelime sahip insanlardan oluşan Afganistan’da, Taliban’ın asgari anlamda çoğulcu bir yönetim oluşturması hayal olmanın ötesine geçemez.

Ergenekoncularından, AK Parti taraftarlarına kadar yaygın bir kesimin, Türklük ve Sünni islam mezhebi adına Taliban’dan beklenti yaratma çabaları, kendi hayal ve menfaat dünyalarının sığlığının ürünüdür.

Afganistan benzemek 

Bu türden yorumlar ve tahliller, kendiliğinden “Türkiye Afganistan’a benziyor” kaygılarına yol açıyor. Bu fazlasıyla haksız bir belirleme veya kaygıdır. Ama tümden yabana atılabilecek gibi de değil.

Evet, Türkiye’nin Afganistan ile kıyaslanamayacak derinlikte ve uzun süreli bir demokrasi deneyimi var. Ama bir de demokratikleşmede önemli sayılabilecek adımlar atan AK Parti’nin son yıllarda savrulduğu siyasal, sosyal ve ekonomik nokta var.

Daha net ifadeyle; bugün yolsuzluklar ülke gündeminde büyük yer tutuyor, tek kişi yönetimi altında hukuk, yasalar, anayasa ve uluslararası sözleşmeler anlamsızlaştırıldı, demokratik normlara yabancılaşıldı. Bunlar Afganistan ile benzerliklerimizin örnekleri.

Ankara, Afganistan’da yaşananları etraflıca ve ciddiyetle ele almak durumunda ve ders çıkarmak zorunda. Kötü yönetim ve yolsuzluklar, toplumda derinleşen yoksulluk Ankara’nın sonunu hazırlıyor.

Bu nedenle Ankara, ABD’nin yeni projesinin ortağı olma ve Taliban yönetimine uluslararası meşruiyet sağlama politikalarını terk etmelidir. Ülkenin geleceğini tehdit eden tehlikelere karşı önleyici politikalara yönelmelidir.

Türkiye bugüne kadar bölgede yaşanan benzer gelişmeleri çok değişik yönlerden değerlendirmiştir, faydalanmıştır. Bunlar, çoğu kez ülkeye yarar değil zarar vermiştir. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sonrasında veya yakın tarihte Suriye savaşında olduğu gibi.

Savaştan veya ülkelerinin zor koşullarından kaçmak zorunda kalanların can güvenliklerini ve yaşamlarını güvence altına almak gerekir. Ama keyfi, yasal güvenceden yoksun bir biçimde, ülkenin demografik yapısına müdahale sonucu doğuracak yerleşim yerleri planı veya mülteci kabulü, sorun çözücü olamaz.

Bu anlayışla yapılan planlar yanlış olduğu kadar tehlikelidir de. Bu tür politikalar, ülkenin sosyal ve ekonomik sorunlarını derinleştiren, yaygınlaştıran bir işlev görür. Toplumda milliyetçiliği ve yabancı düşmanlığını güçlendirir. Bu ateşle oynamaktır.