BÖYLE OKUMUŞTUM (10) Köyümden, ailemden, Fadime’mde uzun süre ayrı kalacağım için üzülüyordum. Geriye kalan iki günlük zamanımı; ailemle, Fadime’mle doyasıya yaşamak gibi bir gayem vardı.

 

 

BÖYLE OKUMUŞTUM (10)

Köyümden, ailemden, Fadime’mde uzun süre ayrı kalacağım için üzülüyordum. Geriye kalan iki günlük zamanımı; ailemle, Fadime’mle doyasıya yaşamak gibi bir gayem vardı. Fadime’mle ilmek ilmek halı, kilim dokur gibi, emekle, sevgiyle saygıyla, aşkla ördüğümüz sevgi bağını güçlendirmek için zamana ihtiyacımız vardı. Ne yazık ki, zamanı durduramıyordum. Ayrılık vakti gelmişti. Güzel duygu ve temennilerle Fadime’min yanağından aldığım öpücükle ayrıldım Fadime’mden. Annemin bez torbalarda hazırladığı malzemeyi Sevdilli Köyünün minibüsüne yükleyerek, annem, babam ve kardeşlerimle vedalaşıp yola koyuldum. Gölpınar Köyünde yolağzında minibüsü bekleyen Yusuf’la yan yana oturarak Elbistan Otogarına kadar gitmiştik. Otogara vardığımızda saat 9.30 olmuştu. Adana’ya bizi götürecek olan Lider Elbistan’ın hareket saati ise 11.00’idi. Bir buçuk saatlik zamanı Elbistan otogarında oyalanarak geçirdik. Tatil süresince köylerimizde yaptıklarımız ve yaşadıklarımızla ilgili anlatımlarda bulunarak saat 17.30’da Adana Otogarına varmıştık. Elimizdeki bez torbalarla yürüyerek eve gitme şansımız yoktu. Bir taksici ile yaptığımız pazarlık sonucu, taksimetreyi açtırmadan, hatırlayamadığım düşük bir ücretle Dumlupınar Mahallesindeki evimize kadar taksici bizi götürmüştü. Avludan sonra, asma kilidini açıp, bez torbalar içerisinde getirdiğimiz malzemeleri de içeri aldıktan sonra bir saat kadar, sırt üstü uzanarak, yarı uykulu bir şekilde dinlendik. Yusuf’la birbirimizi uyararak kalktığımızda saat 19.00 olmuştu. Avludaki sarı metal başlıklı muslukta, ellerimizi ve yüzümüzü yıkayarak, mutfak alışverişi için mahalle bakkalımıza kadar gittik. Bakkalın, “hoş geldiniz, neredeydiniz?” gibi sorularını cevaplandırdıktan sonra, bir miktar şeker, çay, zeytin ve yumurta alarak eve döndük. Lavabo ihtiyacımız vardı. Ancak her zaman ki gibi, yoğun bir lavabo trafiği vardı. Lavabo sırası bize, genelde gecenin ilerleyen saatlerinde gelirdi. Peynir, yumurta, zeytin, yufka ekmekle demlediğimiz çayı yudumlayarak açlığımızı giderdik. Ancak hala keyif çayı içiyorken, geldiğimizi gören ev sahibimiz, dış kapımızı tıklatarak “gençler hoş gelmişsiniz” diyordu. Kapıyı açıp, buyur amca bir çay ikram edelim dediğimde, “teşekkür ederim, işim var” deyip, hal ve hatırımızı sorarak içeri girmeden bizlerden ayrıldı. Cumartesi günüydü. Pazartesi gününden itibaren, bir hafta süresince bütünlemeye kalan öğrenciler kaldıkları derslerden bütünleme sınavlarına gireceklerdi. Ben Botanik ve Teknik Resim derslerinden sınava girecektim. Sınav gününü, yerini ve sınav saatlerini henüz öğrenememiştim. Pazartesi gününden önce öğrenme şansım yoktu. Köyde yeterince çalışmıştım. Ancak tekrar mahiyetinde, konuları bir kez daha okuyarak, çizim yaparak tekrarladım. Konuları yeteri kadar, öğrendiğimi, bildiğimi düşünüyordum. Pazartesi günü erkenden Yusuf’la birlikte Kıbrıs Caddesi ile Bakımyurdu Caddesinin kesiştiği yerdeki otobüs durağında, belediye otobüsüne binerek, üniversiteye kadar heyecanlı bir yolculuk yaparak gittim. Bölüm Kantinine girmeden, bölüm binasındaki, panolarda asılı bulunacağını düşündüğüm sınav tarihlerini ve yerlerini öğrenmek üzere bölüme yöneldim. İçerisi oldukça kalabalıktı. Sınıfımdaki birçok arkadaşım oradaydı. Gülhan arkadaşımız da oradaydı. Sanırım Gülhan arkadaşımız Botanik ve Teknik Resim derslerinden bütünlemeye kalmış olmalı ki elindeki listeye bakarak “Botanik dersinin sınavı; Çarşamba günü, Teknik Resim dersinin sınavı ise Cuma günü diyordu”. Gülhan, Betül, Sibel, Ayşe, Cumali, Ayla ve daha birçok arkadaşım oradaydı. Sınavların hangi gün yapılacağını öğrenmenin rahatlığıyla bölüm kantinine gittim. Bölüm kantininde kadim dostlarım, arkadaşlarım Hüseyin Yalçın, Hülya Demirci, Emine Ekinci vardı. Hülya ve Emine’ye İngilizce dersinde dönem boyunca gösterdikleri dayanışma nedeniyle bir kez daha teşekkür ettim. Emine’nin, kantin görevlisi Ünal Abi’den aldığı çayları arkadaşlarla birlikte yudumlarken, Hüseyin ile birlikte tatil maceralarımızı anlatıyorduk. Zaman geçtikçe kantin kalabalıklaşıyordu. Bütünleme sınavı olan olmayan birçok öğrenci arkadaşımız kantindeydi. Hep bir arada konuşarak, hoşça vakit geçiriyorduk. Etnik, ideolojik farklılıklarımıza rağmen, hoşgörüyü, saygı ve sevgiyi esas alan, birbirimizi anlamaya çalışan bir hukukumuz vardı. Bu nedenle, sınıfça tek gruptuk. Erdemli davranış sergileyen o güzel insanları, o güzel arkadaşlarımı saygı, sevgi ve özlemle selamlıyorum. Bu nedenle otuz üç yıl önce yaşadıklarımdan hatırlayabildiklerimi ince eleyip sık dokuyarak yazıyorum. Kantinde epeyce vakit geçirmiştik. Öğleye doğru Hüseyin Yalçın arkadaşımla birlikte, Ziraat Fakültesi Dekanlığının bünyesindeki, kitap satış bürosuna kadar yürüdük. Kitap satış bürosunda görevli olan Bektaş Abi’den İkinci dönem alacağımız derslerin, ders kitaplarını ve ders notlarını satın alarak, yemekhaneye gitmiştik. Yemekten sonra ders çalışmak üzere Hüseyin’den ayrılıp eve gitmiştim. Alüminyum çaydanlığımızda demlediğim çayı yudumlarken, diğer yandan da Botanik dersinin ders notlarını okuyor, ezberliyor ve özet notlar yazıyordum. Kaç saat çalıştığımı hatırlamıyorum, ancak Yusuf’un eve gelmesiyle çalışmaya ara verdiğimi hatırlıyorum. Yusuf’un mütevazi ve samimi bir yaklaşımla “birinci dönem almak isteyip, ancak alamadığımız bir masa ve iki sandalyeyi alsak nasıl olur?” önerisini düşünmeksizin kabul ettim. Masa benim için elzem bir ihtiyaçtı. En çok Teknik Resim dersinin çizimlerinde benim işime yarayacaktı. Dolayısıyla Cumartesi günü bir masa ve iki sandalye alma konusunda kararlaştık. Benim tek gündemim vardı. Bu gündem bütünlemeye kaldığım Botanik ve Teknik Resim derslerinin, bütünleme sınavlarında başarılı olmaktı. Yusuf, bütünleme sınavları bitinceye kadar, evdeki yemek, bulaşık, evin temizliği gibi bütün sorumlulukları üstlenerek, daha rahat, daha çok ders çalışmama imkân sağlamıştı. Botanik dersinin sınav saatine kadar, yoğun bir şekilde ders çalışmıştım. Ancak stresli ve heyecanlıydım. Saat 9.00’da Merkez 2 nolu Amfide sınava girecektik. Sınavın başlamasına on beş dakika kala, bütünleme sınavına girecek bölümdeki arkadaşlarımla birlikte amfiye gitmiştik. Amfideki boş yerlere oturuyorken, Dersin Hocası Doç. Dr. Cengiz Darıcı, beş veya altı araştırma görevlisiyle amfiye girdiler. Cengiz Darıcı, sınav süresinin kırk beş dakika olduğunu ifade ederken, sınav sorularını araştırma görevlileri, öğrencilere dağıtmaya başladılar. Sınav kağıdına adımı, soyadımı ve bölüm numaramı yazıp, soruları yanıtlamaya başladım. Ancak bildiğim birçok soruyu yaşadığım stres ve heyecan nedeniyle mantıklı olarak cevaplayamadım. Sınav bitiminde, arkadaşlarla birlikte sınavla ilgili yaptığımız değerlendirmeler neticesinde sınavımın iyi geçmediğini anladım. Suçluluk duygusu ile birlikte üzgün, yorgun argın bir şekilde, arkadaşlarımla bölüm kantinine kadar yürümüştüm. Bölüm kantininde çok oturmadan, Teknik Resim dersinin, bütünleme sınavına hazırlanmak üzere eve gitmeye karar verdim. Otobüs durağında, binmiş olduğum körüklü belediye otobüsüyle şehir merkezine, yani Kuru Köprü durağına kadar gitmiş ve otobüsten inmiştim. Uykusuzdum, canım sıkılıyordu, “dokunsalar ağlayacaktım” ancak, o an için ne dokunacak ne de konuşacağım bir arkadaşım vardı yanımda. Çiseleyen yağmur altında yürüyerek eve vardığımda iyice ıslanmıştım. Islak kıyafetlerimi çıkarıp, eşofmanlarımı giyip, kırmızı halımız üzerine uzanmış, yarı baygın bir şekilde odanın tavanına gözlerimi dikmiş, anlamsız bir şekilde tavana bakıyordum. Yusuf’un avludan içeri girer girmez “sınavın nasıl geçti?” sorusuna cevap veremedim. O anki ruh halimi gören Yusuf, sınavımın nasıl geçmiş olabileceğini tahmin etmiş olmalı ki, sınav konusunu tümden kapatarak, dışarıda yemek yemeyi önermişti. Bu önerinin bana da iyi geleceğini düşünerek, hiç ikilemeden dışarı çıkmayı kabul etmiştim. Ve aynı zamanda Botanik Dersinden tekrara kaldığımı kabullenerek, Cuma günü yapılacak olan Teknik Resim dersinin bütünleme sınavına hazırlanmam gerekiyordu. Yemekten sonra eve döndüğümde, Teknik Resim dersi ile ilgili bütün notlarımı gecenin geç saatlerine kadar tekrarladım. Teknik Resim dersinin bölüm sorumlusunun M. Tunç Özcan olduğunu üst sınıftaki arkadaşlarımız paylaşmışlardı. Eksikliklerimi not ederek, sınav öncesi, o tarihte Yrd. Doç. olan Dr. M. Tunç Özcan’a sormak üzere tamamlamıştım. Perşembe günü sabahın erken saatlinde, M. Tunç Hocamın odasına çıkarak, çizimde zorlandığım konularla ilgili birkaç sorumun olduğunu ve yardımcı olması için ricada bulunmuştum. M. Tunç Hocam, “memnuniyetle” diyerek sorduğum soruları cevaplandırmış ve neskafe ikram etmişti. M. Tunç Hocama, neskafe sonrası teşekkürlerimi ileterek, bölüm kantinine gitmiştim. Teknik Resim dersinin bütünleme sınavına, kendimce hazırlanmış ve hazırlıklarımı tamamlamıştım. 4. sınıf öğrencilerinden Şadi, Abdullah ve Yılmaz arkadaşlarımız da kantindeydi. Bu arkadaşlarımız tutum ve davranışlarıyla bölümde sevilen ve saygı duyulan arkadaşlarımızdı. Öğrenci derneğimizin bütün etkinliklerinde yer alan ve etkinlikleri aynı zamanda örgütleyen arkadaşlarımızdı. Bu arkadaşlarımız birçok konuda bizlere rehberlik yapıyor ve yardımcı da oluyorlardı. Sınıf arkadaşlarımın dışında diğer fakültelerden de çok sayıda arkadaş edinmiştim. Tıp Fakültesinde ise, Yusuf’un, Mehmet Soy’un, Mehmet İspir’in arkadaşlarıyla tanışmış ve arkadaş olmuştum. Kısa sürede bu kadar çok arkadaşımın olması beni son derece mutlu etmişti. Hala kantindeydim. Çay içiyor ve arkadaşlarımla konuşuyordum. Dünkü karamsar havamdan eser bile kalmamıştı. Son derece keyifli bir gün geçiriyordum. Aklımdan Fadime’me mektup yazmak geçiyordu. Fadime’me yazacağım ilk mektubum olacaktı. Kalem ve kağıdı alarak, Fadime’me yazdığım iki sayfalık mektubumun her cümlesinde; saygı, sevgi, empati ve geleceğimizi planlayan, örgütleyen özenle seçilmiş cümleler vardı. Sevdalıydım, sevdalıydık. Dolayısı ile Fadime’mle olan güzel ilişkimizi evlilikle tamamlamak gibi kendimize dert edindiğimiz güzel bir düşümüz vardı. Yaylaların en yüksek tepelerine kurulan kıl çadırlarda sade ve doğal bir hayat sürdüren insanların torunlarıydık. Tarım ve hayvancılıkla yaşamlarını sürdüren, kerpiç ve taşlarla örülü evlerde oturan, on kardeşli ailelerin çocuklarıydık. Hısım ve akrabaydık. Sevdamızın kurguladığı bu düşü gerçekleştirmek bizim için oldukça kolaydı. Yazdığım mektubu zarfa koyup, Üniversite kampüsündeki postanende postaladım. Bütün temennim mektubumun doğrudan Fadime’min eline geçmesiydi.
Efkârımı, rakı, sigara, şarap, bira ile değil, şiirlerle, özelliklede Ahmet Arifin şiirlerini okuyarak gideriyordum. O dönem düşlerimi, hayallerimi, sevdamı, duygularımı, yokluğu ve yoksulluğumu hala sakladığım günlüğüme yazıyordum. İkindi vaktiydi. Evde Yusuf’la birlikte oturuyorduk. Henüz acıkmamıştık. Akşama ne yiyeceğimiz veya ne hazırlayacağımız konusunda bir planlamamız da yoktu. Yarın sabah sınavına gireceğim Teknik Resim dersinin notlarını son bir kez daha gözden geçirirken, Ali Ekber Tanış arkadaşım, elindeki siyah bir poşet ile içeri girdi. Daha merhabalaşmadan, ”Benden Ahmet’e bir yumurta bir ekmek, Benden Yusuf’a bir yumurta bir ekmek, Benden, bana bir yumurta bir ekmek” diyerek içeri girmiş ve aynı zamanda, dolaylı olarak akşam menümüzü de belirlemişti. Ali Ekber değerli, nitelikli bir insandı. Yoksulluğumuzu, soframızı paylaşabildiğimiz bir arkadaşımızdı. Ali Ekber arkadaşımda Teknik Resim dersinde bütünlemeye kalmıştı. Ali Ekber’in getirdiği üç yumurtayı kaynatmış ve evde bulunan 100 gram kadar zeytinle birlikte birer somun ekme yemiş ve demlediğimiz çayı bitirmiştik. Sıra Ali Ekber’le birlikte Teknik Resim dersini çalışmaya gelmişti. Ali Ekber’le saatler süren bir çalışmayla, Teknik Resim dersinin sınav konularını tekrarlamış olduk. Ali Ekber’i uğurladıktan sonra, uyumak üzere yere serdiğimiz yün yataklarımıza uzanarak uyuduk. Sınav heyecanı ile sabahın alaca karanlığında, kurulu saat zilimiz çalmadan uyanmıştım. Yusuf’u uyandırmadan kahvaltıyı hazırladım. Sonrasında sınavda kullanacağım, T cetvelini, pergeli, iletkiyi, gönyeyi, birkaç kurşun kalemini, bir silgiyi, kalemtıraşını ve sınavda kullanacağım sınav kâğıdını Teknik Resim dersi için aldığım çantaya yerleştirdim. Lavabo ihtiyacımı gidermek için tuvaletlere yöneldim, ancak yoğunluk nedeniyle her zamanki gibi, çaresizlik içerisinde eve geri döndüm. Saat zili çalmış ve Yusuf’ta uyanmıştı. Kahvaltımızı yaparak yola koyulduk. Üniversite içerisinde ki Ziraat Bankası Belediye Otobüs Durağında, Belediye otobüsünden indik. Yusuf sınav için başarılar dileyerek Tıp Fakültesine, bende sınavı yapılacağı bölüm bünyesindeki Teknik Resim Atölyesine gittim. Orta sıralardaki bir masanın üzerine Teknik Resim dersinde kullanacağım malzemeleri çıkardım. Üzerinde çizim yapacağım kâğıdın dört köşesini masaya bantlayarak, düzgün bir şekilde sabitledim. Sınav saatini beklemek üzere taburenin üzerine oturdum. Teknik Resim Atölyesine İlk gelen ben idim. Ancak, bütünlemeye kalan öğrenciler, sınava 15 dakika kala grup halinde atölyeye gidiler. Sınav için gelen arkadaşlarımda hazırlıklarını tamamlamıştı. Hepimiz Vahit Hocayı bekliyorduk. Atölyenin dışına doğru açılan kapının aralanması ile birlikte Yrd. Doç. Dr. M. Tunç Özcan içeri girdi. M. Tunç Özcan Hocamız, sınav sorularını öğrencilere dağıttıktan sonra, “sınav kâğıtlarınızı ben değerlendireceğim” diyerek bir saat sürecek olan sınavı başlattı. Sınav soruları, final sınavında sorulan sorulara eşdeğerdi. Sınav sorularda istenen çizimlerin tamamını rahatlıkla yapabilmiş, başka bir mağduriyet yaşamayacağıma inanarak sınav kâğıdımı, Tunç Hocama teslim ederek bölüm kantinine gittim. Kantindeki arkadaşlarla sınavla ilgili yaptığımız değerlendirmelere göre iyi bir not alacağımı hesaplamıştım. Yrd. Doç. Dr. M. Tunç Özcan’ın bu sınavı yapmış olmasında, Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Zeren’in talebimizi dikkate aldığının bir kanıtı olduğunu arkadaşlarımızla değerlendirdik.
Sevgi ile kalın.