“20 yıllık AK Parti Türkiye’sinde sosyalist solun yeniden yapılanma sorunu rafa kaldırıldı. Sosyalist hareketin kendi doğal zemininden uzaklaşma sorunu 40 yılı aşan bir süredir aşılamada. Ufukta da buna dair bir belirti yok. Kriz, bölünme ve  cemaatleşme süreci  devam ediyor”.  

İstiklal caddesindeki patlama, sözün hükümsüzlüğünü, korkunun ve gücün egemenliğini ilan eden beyhude bir terör saldırısıdır.

Bu aptallıklara sessiz kalınamaz, rıza gösterilemez. Artık klasik “kınama, lanetleme” sözlerinin ötesine geçmenin, “yeni söz kurmanın ve çözüm önerileri geliştirmenin” zamanı geldi, geçiyor.

Seçimlere geri sayımın başladığı süreçte bu türden kanlı, kirli oyunların tezgâhlanması siyasetinin şiddetle, bombayla dizayn edilmesine daha fazla fırsat verilmemelidir.

Geçen haftaki yazımın dip notunda belirttiğim gibi, AK Parti Türkiye’sinin sosyalist solu üzerine bazı belirlemelerde bulunmak istiyorum.

Sosyalist sol 12 Eylül Askeri darbesi sonrasında, ilk yirmi yılını yenilginin muhasebesini yapma ve yeniden yapılanma arayışı ile geçirdi. Bu dönemde, birleşik mücadele ve örgütlenme arayışı olarak Kuruçeşme, Devrimci Sosyalist Birlik ve Geleceği Birlikte Kuralım tartışma süreçleri gerçekleştirildi. Sosyalist Birlik Partisi (SBP), Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve Özgürlük Dayanışma Partisi (ÖDP) gibi partileşme/birleşme süreçleri yaşandı.

Bu arayış ve girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, 3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti iktidara geldi. Bu yılları aynı zamanda sosyalist solun dağılma, daha fazla parçalanma, politik olarak etkisizleşme ve ideolojik- politik savrulmasının başlangıcı olarak kabul edebiliriz.

Daha sonraki yıllarda yerellerde emek, demokrasi güçleri birlikte mücadele platformları geliştirdi, seçim ittifakları yaptılar, ama bütün bunlar sosyalist solun daha fazla atomize olmasının önüne geçmeye yetmedi. Sosyalist sol, krizini aşmayı başaramadı, süreç derinleşti ve bu günlere gelindi.

Sosyalist sol; kendi doğal sosyal, siyasal ve sınıfsal zemininden tamamen koptu, uzaklara düştü. Sendikal hareket etkisiz, yetkisiz ve çoğunlukla tabela örgütü durumuna geldi. 2022 resmi verilerine göre sendikalı işçilerin oranı yüzde 14,26 ile dünya ortalamasının en alt sıralarında yer alıyor.

DİSK AR’ın kısa süre önce açıkladığı araştırma verileri bunun kanıtı olsa gerek. İşçilerin yüzde 45,5’i mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni olumsuz buluyor;  sendikalı işçilerin yüzde 16’sı grevlerin yasaklanmasını destekliyor; yüzde 10,7’si kendisinin işçi sınıfına ait olduğunu söylüyor.

Bu veriler aynı zamanda son yirmi yıldır Türkiye siyasetinde esen güçlü sağ rüzgârın bir göstergesi. Bu güçlü sağ rüzgâr, sosyalist solda yapısal bir sorun olan ‘kendi sağından’ medet umma eğilimini daha da derinleştirdi. Adım adım sosyalist değerler, ilkeler aşınmaya başladı, sosyalist politik zeminden uzaklaşıldı.

Rejimin 1990’ların başında sürüklendiği krizden çıkış arayışında, sosyalist sol bağımsız odak olmayı, politik, örgütsel ve mücadele pratiğiyle başaramadı. AK Parti’nin iktidar olmasını emperyalistlerin  ‘Ilımlı İslam’ ve ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ile sınırlı şekilde yanlış değerlendirdi, değişimi basite aldı.

AK Parti’nin üzerinde yükseldiği politik mağduriyet ve devletçi laikliğin ürünü olan sosyal zemin ciddiyetle ele alınmadı. Sosyalist solun büyük bir bölümünün etkisi altında olduğu Kemalist ideolojinin hegemonyasıyla AK Parti okumaları yapıldığını iddia etmek yanlış olmayacaktır.

Sosyalist solun bir kesimi sağa savruldu. Özgürlükçü laiklik savunusu yerine, devlet laikliğini savunmaya başladı. CHP’nin siyasal İslam’a karşı mücadelede boşalttığını düşündükleri alanı doldurmak gibi absürt bir alana sıkıştı. Devrim için yola çıkanlar, statükocu, sosyal şoven, milliyetçi, ulusalcı bir çizgiye savruldu.

AK Parti’nin 20 yıllık iktidar sürecinde; sosyalist solun doğal mecrasında ve sosyal zeminde gelişebilmesine vesile olabilecek bir dizi fırsatlar, kırılma anları ve gelişmeler yaşandı.

AB ile müzakere süreci,  piyasacı ekonomik sosyal politikalar;  2007 cumhurbaşkanı seçimi, Ergenekon, Balyoz, KCK gibi bir dizi operasyon ve soruşturmalar; 2010 anayasa referandumu; Kürt sorununda geleneksel inkâr, imha siyasetindeki değişiklik girişimlerinin 2015 sonrası Kürt hakları ve varlığı karşıtlığına dönüştürülmesi; bölgesel gelişmeler ile Irak ve Suriye savaşı bunların başında gelmekte.

Sosyalist solun doğal zeminiyle ilk en kitlesel, en uzun ve yaygın temas deneyimi ı 5 Aralık 2009 tarihinde Türk-İş’e bağlı Tekgıda-İş Sendikası’nı TEKEL direnişi ile   27 Mayıs 2013’te başlayan  dünyada yankı uyandıran, dayanışmaya yol açan Büyük Gezi Direnişi  oldu.

Bunlarda sosyalist solda niceliksel ve niteliksel sıçramaya, kazanımlara yol açacak sonuçlar doğurmadı.  Daha sonraki hiçbir direniş ve mücadeleler lokallik sınırları aşamadı. Sosyalist mücadele beyaz yakalılarla sınırlı kalmaya devam ediyor.

2016 darbe girişimi sonrasında ise tren kaçtı. İktidar İslam Türk sentezi bir politik çizgide, sağ muhaliflerine olduğu gibi sosyalist sola da nefes alacak fırsat vermemeye çabalıyor.

Bunun gibi bir dizi siyasal fırsat, zamanında doğru değerlendirilmiş olsaydı, bir tür dini tarikatlara benzeyen sosyalist yapıların aşılması sağlanabilir, yanlış temellerde ayrışmalara son verilebilirdi. Yeni tarz, araç ve yöntemlerle politik ve örgütsel yenilenmenin zemini geliştirilebilir ve inşa edilebilirdi.

Sosyalist solun politik örgütsel birlikteliği, eylem veya güç birliği arayışı her zaman sosyalistlerin gündeminde olmuş ve olan bir konudur. Ancak, sosyalist solun bağımsız siyasal özne iddiasının laf olmanın ötesinde bir gerçekliğinin kalmadığı bir dönemde yaşıyoruz.

Sosyalistler arasındaki derin rekabetçi yaklaşımlar, yanlış sosyalizm anlayışları ve geçmişten gelen iç husumetler bunu engelliyor. Türkiye sosyalistleri, yeni toplumsal hareketlerin, kadın hareketinin dönüştürücü, kapsayıcı ve yaratıcı gücünün tam farkında değil.

Bu sürecin kayda geçirilmesi gereken önemli bir gelişmesi de; iktidarın Kürt sorununu HDP’nin etkisizleştirilmesi biçiminde sürdürmesine karşı, sosyalist solun büyük bir kesiminin Kürt demokratik siyasetiyle dayanışma geliştirmesi oldu.

Siyasal etkisi oldukça düşük olan sosyalist sol, her kesim gibi 2023 seçimlerinde yeni bir sınavda. Türkiye bir eşikte. Bu eşiği devrimle aşmanın siyasal, toplumsal karşılığı ve zemini zerre kadar yok. Ülkeyi cehenneme çeviren, kutuplaştıran bu iktidarı sandıkta yolcu etmek isteyenlerle birlikte hareket etmenin cesareti gösterilmeli ve yolu bulunmalıdır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında sosyalist solun sıkışmışlığına nefes olabilecek bir zemin inşa edilmelidir.