Orta çağ tüm karanlığını geride bıraktığında artık yeni bir dünyanın perdeleri açılıyordu!
Bu perdenin üç büyük ayağı vardır. Biri keşifler, biri icatlar ve diğeri “ yenilenme” denilen reform ve rönesans hareketleriydi! İcatları daha da geriye alabiliriz! Evet, ilkel olarak yol almışlarsa da asıl icatlar yeni çağla hayat bulmuştur!
Keşiflerin acı bir serüveni vardır ve bu serüvenin baş aktörü Kristof Kolombdur! Kolomb, bu keşifleri yaparken kan dökmektende geri kalmamıştır ve Amerika’yı keşfedip yeni bir dünyayı bize tanıttığında geride binlerce yerli kızılderili cesedi bırakmıştı ve beyaz adam tarih boyunca içinde taşıdığı canavarı bu topraklara da bırakmıştı!
Katı din bağnazlığı kilise ve papazlara başkaldırıyı kaçınılmaz kılınca, başkaldırı ve yenilenme hareketleri başladı! Bu dünyanın kabuğunu çatlatması demekti ve buradan yeni bir dünya çıkacaktı!
Çıkan bu yeni dünyaya ayak uyduramayanların başında Osmanlı imparatorluğu vardı ve bu imparatorluğun matbaayla tanışması bile icadından üç yüz yıl sonradır ve biz hala bu travmayı yaşarız! Hala kitaba düşmanlığımızın temelinde bu yatar! Hala yazar, çizere öfkemizin derin kodları burada yatar!
Sonrasını biliriz ve ulus - devletlerin şekillenmesi ile beraber, insanlar tek taraflı bir raptu- zapta mecbur bırakıldı! Bu mantık devletin kutsal, insanın devletin kölesi olduğu mantığıdır! Bu kökelerin düşünce sınırlarını bile devlet sınırlar ve devletin korkularına dokunduğunuz anda yanarsınız!
Kimi dünya devletlerinin anlayışı biraz daha yumuşak ve insan hak özgürlüklerine daha da toleranslı olması, devlet algısının değiştiği anlamına gelmez ve son tahlilde asl olan devlettir!
Bu genel tanımın dışında gelelim bize!
Çok seslilikten, tek sesliliğe dümen kırdığımız günden beri ortada tanımı olmayan bir devlet modeli ile karşı karşıyayız!
Sakın o “ çok seslilikten” eskiden özgürlükler vardı diye algılamayın! Yine değişen bir şey yoktu ama en azından bundan birazcık iyiydi!
İşte tüm bunların içinde tek kişilik bir yönetim var görülse de, onun etrafını saran çoklu bir zehirli sarmaşık var ve o sarmaşık söylediğinizi  üç gün sonra “ ya yutarsın, ya da yutarsın” diyerek asıl hakimin kendisi olduğunu söylemekten çekinmez!
Dün yazmıştım ve demiştim ki Bülent Arınç kendi başına konuşmaz ve bu konuşma eline tutuşturuldu! Yine aynı yerdeyim ve düşüncemde ısrarlıyım! Bülent Arınç kovulsa da, istifa etse de bu fikrim değişmeyecek!
Daha dün özellikle adalet ve yargıda reform yapacağını söyleyen Cumhurbaşkanı, dün adeta “ ne reformu, hakim de, savcı da benim” dedi!
“ Kavala ve Demirtaş’ı bırakmayız” diyen bir anlayış neyin reformunu yapacak?
Bu saatten sonra hangi hakim ve savcı cesaretle sağlıklı kararlar verebilir?
Bu ülkenin cezaevleri kimlerle dolu ve bunları muaf tutarak bir reform nasıl olur, kime olur?
Tüm bu manzaraya bakınca, yok kardeşim, ne üç yüz yılı, biz matbaanın beş yüz yıl gerisindeyiz!
İşinize gelirse!