Beyza Üstün Yeni Yaşam Gazetesinin köşesinden yazdı....

Ormanlar şirketlerin kullanımı için yakılırken, işgal edilirken, İkizköy’de kadınlar direniyor. Yöre halkı suyu, havayı, yaşamı, orman ekosistemini sermayeye teslim etmiyor. Muğla Milas’ta termik santrale kömür sağlayan maden sahaları hızla genişletilmeye çalışılırken halk; Akbelen Ormanı’nda Çam ağaçlarını kestirmiyor. Ekoloji mücadelesi veren örgütler, dayanışmalar, barolar, yaşamı savunan halklar kol kola, yan yana Akbelen’i, yaşamı korumaya kararlı.

Bugün; İkizköy’de halkın hukuk mücadelesi için bilirkişiler mahkeme heyeti ile birlikte Akbelen Ormanı’na gelerek, İkizköylülerin yaşam mücadelesini inceleyecek. Bugün aslında mahkeme heyeti de bilirkişiler de yaşamı korumak ile kapitalizmi sürdürmek arasında tarafını belirleyecek. Keşif bu eksende sürecek.

İşgal alanları genişliyor

Muğla Milas, İkizköy yakınlarında faaliyette olan kömür maden sahası giderek yayılıyor, yeni izinlerle ormanın içine doğru 740 dönüm daha alanını genişletmeye çalışıyor. Daha önce pek çok kez şirketlerin doğal alana tek başına gelmediklerini konuşmuş, değerlendirmiştik. 2018 yılından bugüne yörede çalışmakta olan kömür madeni, kendisine destek veren devlet yetkililerinin himayesinde her geçen gün yöre halkının ve orman ekosistemi içinde yaşayan tüm canlıların yaşam hakkını elinden ala ala hem kendi şirketine hem de çıkardığı linyiti yakıt olarak kullanan Yeniköy-Kemerköy termik santralleri işletmesine sermaye kazandırmaya devam ediyor. Sermaye artışı sürerken ikili çalışma içinde olan termik santral ve kömür işletmesinin yaşam alanlarına müdahalesi de gün gün artıyor, sadece etkileri değil işgal ettikleri alanlar da genişliyor. 

Yörede yaşayanlar önce yerinden yurdundan zorla ediliyor, ardından yaşam alanları yok edilerek yaşamlarını sürdürmeleri imkansız hale geliyor. Işıkdere Mahallesi’nde yaşayanlar, ikna etme yöntemleri ile başlayan bu zorlamayla 2018 yılında tanışmış. O yıllarda muhtar-kaymakam- şirket yetkililerinin “üstün” çabaları sonucunda evlerini terk edip yeniden kendileri için barınma alanları yaratmışlar. Kaymakam ve muhtar eşliğinde köye gelen şirket yetkilileri, Yeniköy termik santraline yakıt sağlamak amacıyla açılacak linyit kömür madeni için evlerini satmalarını istemiş. (Üç yıl önce şirket ve devlet yetkilileri köylülerden linyit madeni için evlerini satmalarını istenmiş. Köydeki arazileri dönümü 10 bin liradan ellerinden alınmış, köylüler kredi çekerek biraz ötedeki arazilerine yeni ev yapmışlar, Aytaç yakar örneği- Yeşil Gazete- Elif Ünal haberi). 

Şimdi sıra şu anda yaşadıkları alanlarda. Bugün; şirket ve ona izin veren devlet yetkililerine göre, bu alanlardan da gitmeleri gerekiyor. “Yetkili”ler üstün kamu yararını ve yörede çalışmasına izin verdikleri termik santrale ve kömür madenine “mutlak” ihtiyaç olduğunu savunacaklar. Bugüne değin savundukları gibi.    

Pek çok kültür var 

Şirketlerin yaşam alanına girdiğinde yok ettiği sadece barınma alanları değil, o bölgenin tüm benliği. Bu coğrafya yüzlerce yıl farklı uygarlıkları konuk etmiş, her bir uygarlığın etkisi ile öz benliğini bezeyerek bugünlere değin varlığını korumuş. Milas da bu özellikleri ile özgün belleklerden biri, yörede yapılan kazılarda Erken Tunç, Geç Geometrik, Arkaik, Klasik, Helenistik, Erken Roma, Doğu Roma dönemlerine ait pek çok bulguya ulaşılmış. Bölgede varlığını sürdüren zeytinlikler yüzlerce yıllık deneyimlerin bugüne aktarılan izleri. Kazılarda; zeytinyağı ve şarap üretim malzemeleri, işlikleri çıkarılmakta. Elif Ünal’ın haberine göre; Milas Müze Müdürlüğü’ne taşınan bu kalıntıları yörede çalışan Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi (YK Enerji) özel destek vererek taşınmasını sağlamakta (sponsorluk yapmakta). Yöredeki kazılar şirket tarafından boşuna desteklenmiyor, sadece orman ekosistemi değil kültürel alanlar da şirket tarafından daha rahatlıkla kullanılabilir hale getirilmeye çalışılıyor. 

Bugün yapılacak bilirkişi keşfi; sadece kömür madenindeki genişlemenin yöreye etkisi için yapılmayacaktır umarım. Bugüne kadar termik santral ile birlikte işletmede olan kömür madeninin bir arada yörede yarattığı etkiler incelenmeli. Bu etkiler incelenirken çok da uzman olmak gerekmiyor aslında. 

Mutlaka yaşam kazanacak


Sadece son üç yıldır yöredeki değişim, etkilenme, yok olan doğal sistemler, köydeki yaşamın etkilenmesi, kömür sahasındaki dinamitlemenin yıktığı, yıkma aşamasına getirdiği evler, üç yıldır zeytinlerin, bağların ürettiklerindeki değişim, köyde yaşanmaya başlayan kronik hastalıklar (üst solunum yolu hastalıklarındaki artış), hayvanların üremesindeki değişim gözlemlense, yarın yaşanacak etkiler üzerinde tartışılacak hiçbir konu kalmaz. Mahkeme heyeti yöre halkına -son üç yıldır sular nasıl etkilendi- diye sormalılar, solunan havayı etkileyen termik santraldan ve onun kardeşi kömür işletmesinden açığa çıkan emisyonu birbirinden ayrıştırmadan irdelemeli. İki işletmenin yaşam üzerindeki baskısının ne denli koordineli olduğunu kavratacaktır. Alana sadece gözle bile bakılırsa yaşamın hızla yok oluşu tüm çıplaklığı ile görülecektir. 

Son yıllarda kim kime sponsor oluyor, kim kimi ikna ediyor, birkaç yılda bir yaşam alanlarının birlikte paylaşımı, işgali ve yok edişi apaçık ortada dururken bu saldırı “üstün kamu yararı” olarak değerlendirilir ve olumlanırsa, bu tutum yaşamdan yana değil sermayenin ve siyasetin müdahalesinden yana olacaktır. Gelecek heyetin yaşamdan, yaşamın korunmasından yana tutum almasını bekliyor ve umuyoruz.  

Bizler mücadelemize devam edeceğiz. Yaşamın hukuku ve ekoloji politik mücadele yaşamı, yaşam alanlarını korumaya devam edecektir. Ve mutlaka yaşam kazanacaktır. Ben yaşamın diyalektiğinden vazgeçmeyen ve yan yana gelen tüm ekoloji, Akbelen, İkizköy dostlarını selamlıyorum.

Editör: Haber Merkezi