Kraliyete ve Cinsiyet Eşitsizliğine Kafa Tutan Kadın: Mariana Pineda

"Ah, ne acılı günüdür bu Granada'nın

Kanlı yaşlar akıtır gözlerinden ak taşlar bile

Görür ki idam edilmiş Marianita

Ele vermedi kimseleri, atmadı diye

Marianita kapanmış da odasına

Bir bayrak işlermiş kaygılar içinde

Özgürlüğün bayrağını elceğizleriyle

İşlediğini görürse ya zalim Pedrosa!

Ah, ne acılı günüdür bu Granada'nın

Çalar çanlar acı acı, çalar kim için!?"

Federico Garcia Lorca, Mariana Pineda

1804 Mayıs'ında, Endülüs'te, Granda'da dünyamızı teşrif eder bu hürriyet sevdalısı, serazat, müdanasız, pervasız kadın. Babasının ölümü ve annesince terk edilmesinden sonra velayetini âmâ amcası üstlenir. Tarihi vesikalar, henüz 14'ünde iken liberal bir ordu subayı olan Manuel Peralta Valte'ye âşık olduğunu, müteakip sene evlendiğini ve 18'inde iki çocuğuyla bu emekli ve hasta subay tarafından terk edildiğini yazıyor. Ancak eşi vesilesiyle liberal, özgürlükçü fikriyatın lezzetiyle tanışmış, artık liberal ülkünün ve davaların kalıcı ve kararlı bir savunucusu, azılı bir özgürlük âşığı ve mutlak monarşi hasmı olmuştur. 7. Fernando ve mutlakiyet rejimine karşı özgürlük kanaviçesini işler. Ne hürriyetten ne de sevdadan cayar.

Sonraki birkaç yıl içinde de özgürlükçü gönül serüvenleriyle ve mutlakiyet rejimini reddeden mebzul miktarda eylemiyle artık mimlenmiştir. Sürgün ve firarilerle memnu, muzır ve mahfuz toplantılara ve eylem ortaklıklarına soyunur. Pineda artık kraliyet muhafızlarının, casusların kem gözlerinin hapsindedir ve polisiye tedbirlerin konusudur. Pineda’nın yaşamı, İspanya tarihinin gayet çalkantılı zamanlarına, liberalizmin mutlakiyetçiliğe karşı radikal bir mücadele yürüttüğü vakitlere denk düşer.

Pineda, 1828'de yüzbaşı Fernando Alvarez de Sotomayor'un hapishane ziyareti esnasında içeri soktuğu keşiş kostümüyle firar etmesine yardım eder. Sotomayor, general Rafael Riego'nun mutlak monarşi karşıtı başarısız Endülüs Ayaklanması’na iştirak ettiği için ölüme mahkûm edilen tanınmış bir liberaldir, öte yandan Pineda'nın kuzenidir.

"Özgürlük uğruna çektiğim acıların hatırası, dünyadaki bütün bayraklardan çok daha fazlasını yapacak!"

1830'da bir polis baskınında evi hoyrat ellerce aranır ve Albaycino modelinde kırmızı iplikle üzerine Fransız İhtilali’nden mülhem "hürriyet, eşitlik, adalet" sloganının işlendiği iki metrelik bir bayrak ele geçirilir ve bu suç unsuru teşkil eden bayrak yüzünden mahkûm edilir. Duruşma esnasında suç ortaklarına ihanet etmesi karşılığında affedileceği kendisine bildirildiğinde şöylesi bir yanıtla bunu reddeder: "Hiç kimseyi tehlikeye atmak adına dudaklarımdan tek bir kelime bile fırlamayacak. Bu nihai ayartmaya/rüşvete kapılmamak için gerekli akli dirence fazlasıyla sahibim. Şüphesiz ki yaşayan birine ihanet ederek kendimi utandırmaktansa görkemli bir ölümü yeğlerim."

Ev hapisliğine mahkûm edilir, ancak her nasılsa mahpushaneye devşirilen hânesindenkaçmayı başarır; ne var ki yakalandıktan sonra Arrecogidas Manastırı’nın “cárcel de las mujeres de mala vida" zindanında (Kötü Yaşam Kadınlarının Zindanı) zapt edilir. Don Fernando onu ölüme mahkûm ettikten sonra, Plaza de Truinfo yakınlarında boynuna geçirilen İspanyol tasması "garrotte" ile cümle âlemin huzurunda boğularak ve boynu kırılarak idam hükmü infaz edilir. İdamın infaz edilişine tanık olanlar Pineda’nın ölümü büyük bir metanet, cesaretle ve dinginlikle karşıladığını söylerler.

Mariana, kadınların özel alanın, hâne içinin o kuşatmasını yarıp da kamusal yaşantıya taşmasının mihenk taşı kişiliklerinden biri olması bakımından da müstesna bir konumdadır. Pineda, toplumsal dönüşümün öyle kendiliğinden, bize rağmen olmayacağını ziyadesiyle idrak etmişti. İşte bu yüzden ellerini, bilincini, hançeresini, sevgisini ve ipliğini özgürlük aşkına seferber etmişti. Mavi ve kızıl onun yetinmezliğiydi. Başka türlü bir politik halin, varoluşun mümkünlüğüne inanmıştı Pineda. Mutlakiyet rejimi mutlak ve kader olamazdı. Ruhban sınıfının ruhsuzlukları; ruha, tine ve tene karşı işlediği günahlar ve cürümler yazgı olamazdı. Erkeklere özgülenen kamusal alana müdahil olma, politik özne olma, kendine ait bir fikriyat sahibi olma ve onu ödünsüzce savunma hakkının simge karakterlerindendi Pineda. Yoksa yaşamadan yaşamak, murdar yaşayıp ölmekten gayrı ne olabilir ki!?

İspanyol tarihinin en sembolik ve muteber figürleriden bir olan Mariana Pineda, 1925'te Federico Garcia Lorca’nın Mariana Pineda adlı piyesinde bir "halk kahramanı", efsanevi ve mitik bir şahsiyet mertebesinde yeniden işlenir. 1965-69 yıllarında Fransız bestekâr Louis Saguer, Mariana Pinada'yı bir opera bestesi olarak merkezine alır. Operanın prömiyeri Marsilya'da yapılır ve eser, Monako Büyük Opera Ödülü'ne lâyık görülür. Pineda infaz edilişinden itibaren çocuklara okunan birçok baladın da başat şahsiyeti oluvermiştir.

Mariana Pineda…

Darağaçlarının bile kanlı yaşlar akıttığı bir Endülüs Eylül'ünde o mağrur, vakur boynu kırıldı.

Bir kanaviçe işledi o özgürlüğün gökçe ipliğiyle

Bir bayrak işledi o kırmızı iplikle eşitlik, adalet adına ve aşkına

Bir çocuğa elbise işler gibi işliyordu hürriyetin bayrağını

Arşı ve arzı okşayan elleriyle

Özgürlük düşmüştü düşüne, o iflah olur muydu hiç!?

Gülüşlere bile solan renklerini yeniden kazandırabilmekti derdi günü

Çanlar bile utanç ve melal içinde çınladı.

Granada'nın taşları bile Pineda diye ağladı da yosun bağladı

Ağızda karanfil rayihasıydı o

Nihayetsiz yalnızlıkların, katıksız sevmelerin

Doğmamış yıldızlara duyulan özlemin

Rüyâsız, kabussuz, gölgesiz ve güneşsiz, derin ve uzun bir uykunun kadınıdır o şimdi…

Editör: Haber Merkezi