UMUTTAN SÖZ ETTİ BİZLERE CESAR VALLEJO

"Evde gürültüsüz, habersiz, çocuksuz ve yeşilsiz bir yalnızlık var."

(Cesar Vallejo)

Cesar Vallejo, "Uzaklar ki hiç bu kadar yakından vurmamış,"der. Ve ben de üstadın sesine ses veriyorum: Yakınlar ki hiç bu kadar uzak olmamıştı. Yakınlar, bizi bize hiç bu denli ırak kılmamıştı. Vallejo, "Tanrı'nın hasta olduğu bir günde doğdum," der Vallejo. Bense, “Tanrı’nın hiç olmadığı bir günde doğdum,” diyorum.

Cesar Vallejo, Peru yerlisi şair, yeryüzünün lanetlilerinin, "evrenin bodrum katındakiler"in, baldırıçıplakların, ayaktakımının şairiydi. Yerlilerin ezilmişliğine, itilip kakılmışlığına henüz bir çocukken şahit olmuş ve ellerini, sesini, bilincini, tüm hünerini onlar için, o kendi şiirini yazamayan, kendi türküsünü söyleyemeyenler için ortaya koymuştu.

"Sadece ölüm ölecek!" diye nida eder Vallejo; zira o yaşam şairidir. O "Yaşasın Yaşam!" şairidir. İmkânsızın imkanlılığını yokladı, sınadı şiirleriyle. Gerçi onu tanıyanlar, kaftan kafa üzünç, efkâr, acı olduğunu söylerler, ama Vallejo umuda bir çökümlük, diz kırımlık da olsa yer bıraktı daima. Yaşamayan, yaşamı hak etmeyen nicelerine, "Ölüsünüz!" diye bağırdı sessizce. Ve nice ölünün, yaşamı yaşayanlardan daha çok hak ettiğini fısıldadı rüzgâra. Nice yaşam kokan, karanfil ve nane kokan, bedeninde gül filizlenen ölünün yaşadığı dünyada o, yaşamaktan ötürü mahcuptu. Yaşayanların cesetlerini seyredurdu. Değil mi ki onlarda yaşantısızlıklar yaşıyordu; alışkanlıklar, ezberler, yinelemeler, ölümcül bir daire-i faside, dönmeyesice bir döngü...

Bir gün, cebinde birkaç bozukluk ve elden düşme, fersude, küçümen bir Fransızca dil kitabıyla ve heybesindeki hatıraları ve şiirleriyle dönüşsüz gitmelere revan oldu. Bu gitmek ki biraz da ölmekti. Değil mi ki her gitmek, biraz da ölmektir. Bir gece rüyasında, etrafında yabancı insanlar ve yanında da bir kadın olduğunu, öldüğünü, cesedini seyredurduğunu söyler bir arkadaşına.

“Paris'te öleceğim, sağanaklar altında

Şimdiden hatırladığım bir günde."

Vallejo serapa efkâra, acıya kesmiş; lakin salya sümük bir duyguculuk, içlilik, ağlaklık değilmiş onunkisi; onu bilenler, böyle söyler. Neşesinde bile hep bir uzaklık, mesafe, dâhil olmazlık varmış. Dünyaya ızdırabın gözleriyle baktı. Bütün bu olmaz olasıca hallere kendi mesuliyetinin de olduğu düşüncesiyle suçluluk duygusunun, merhametin gözleriyle baktı. Yitirilen masumiyet ve maneviyata matemin gözleriyle baktı Vallejo.

Vallejo'nun nazarında acıyı hava gibi, su gibi, gözün istemsizce ya da istemlice görmeleri gibi tabii bir şey olduğu için çekeriz. Acı bize sormadan, bizden bağımsız da vardır sanki. Acı, bizim varlığımıza karşı umursamazdır; gel gör ki biz acıyı, acımızı umursarız. Hatta bu ahir zamanlarda nicelerimiz kendi yarasını yalayan, kendi bedenine katlanan birer köpek gibidir. Acıya yabancı olduğumuz gibi, başkasının acısına da bigâneyizdir çoklukla.

Umuttan söz etmek istedi bizlere Vallejo; diri ve huzursuz bir umuttan. Umudun Godot'nun gelmesini beklemek olmadığını; meşakkatle, zahmetle, özlemle, dirençle, istençle Godot'ya gitmek olduğunu söyledi. Bunca hüzne rağmen umudu asırlık ağaçlar misali diri, dinç tutmaktan; alçalarak ve sürünerek yaşamaktansa bir ağaç misali ayakta ölmekten bahsetti bizlere. Onun şahsi hayatı ve şiirleri "hayatın savunusu"ydu. Bu bir kerelik, bu kısacık konukluğu lâyıkıyla, yaşama acıkmadan yaşamanın erdeminden bahsetti bizlere. İyi ki var oldu ve iyi ki var o. Çok yaşasın! Değil mi ki yaşam, yaşayanlardan çok ölenlerindir.

Editör: Haber Merkezi