Hatice Kavram Yazı portal'da yazdı

Hadi gelin biraz dürüst olalım, en azından kendimize karşı. İsrail ismini dahi duymak neredeyse bütün Müslümanların tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Sebebi konusunda birçok şey söylenebilir, ama en önemli nedeni sanırım din olarak kabul edilmektedir. “Allah katında din İslâm’dır. Daha önce kendilerine vahiy emanet edilenler, başka değil, yalnızca kıskançlıktan dolayı, kendilerine gerçeğin bilgisi ulaştığı hâlde farklı görüşlere saptılar. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, iyi bilsin ki Allah hesabı en seri biçimde görendir.” Ali imran 19 bu ayette bildirilen din inancının bilinmemesi, din düşmanlığını kolaylaştırmaktadır. Çünkü ademden beri insanlara sanki yüzlerce din gönderilmiş ve her millet kendi dinin hakimiyeti için savaş veriyor.


Meselenin ahlaklı bir bakış açısıyla ortaya konması için objektif olunmalıdır. Herhangi bir konuda var olan bir sorunu çözmek, öncelikle sorunun doğru bir şekilde incelenmesi, tahlil edilmesi ve teşhisin konulup tedavi edilmesini gerektirir. Her iki taraftan konunun uzmanları samimi ve ön yargısız bir şekilde ortaklaşarak bir çalışma yürütürlerse, sağlıklı bir çözüm ortaya koyabilirler. Aksi taktirde iş, bölgenin iktidarlarına ve onların uzaktaki ağababalarına bırakılırsa; bu savaş kıyamete kadar devam edecektir. Dini, ırkı ne olursa olsun; öncelik insan yaşamı olmalı. Yoksa yüz yıl daha birbirlerini bombalamakla, lanetlemekle bir şey değişmeyecektir.


Sorun nedir?
Onlarca yıldır Filistin ve İsrail arasında fiili bir savaş yaşanıyor. Derin bir tarih tahliline ve değerlendirmeye girmeden denilebilir ki görünürdeki sebebi aynı coğrafyada yaşayan iki farklı millet ve iki farklı inancın varlığıdır. Kutsal kabul edilen Toprakların paylaşımı ve kime ait olduğu konusu bir yana; bu iki inancın ve halkların, birlikte özgürce yaşama yolunun bulunması için; savaşla geçirilen zaman, bu uğurda harcanan emek; kaybedilen canların yaşaması uğruna harcansaydı sonuç çok daha farklı olabilirdi.


İsrailli milliyetçilerin sahip oldukları iblis kibri ve Filistinli dincilerin sahip oldukları Ortaçağ Katolik kilise dinciliği mantığı olmasaydı, belki de çoktan bu iki halk birlikte yaşamanın yolunu bulmuştu. Tabi birde diğer ülkelerin yöneticilerinin kendi iktidarları için bu iki devleti birer iktidar basamağı olarak görmeleri, sürekli bir savaşın varlığını gerektiriyor. Batılı ülkeler, özellikle ABD bölgede ileri karakol olarak gördüğü İsrail devletini orta doğu ülkelerini terbiye etmede kullandığı için; İsrail devlet terörüne gözlerini kapamaktalar. Çünkü sorunun çözülmesi işlerine gelmez. Dünyanın bir çok ülkesine, iç sorunlarını ya da komşuların birbiriyle olan sorunlarını bahane ederek müdahale eden batılı devletler, İsrail söz konusu olduğunda tersi bir tutum sergilemektedirler. Çünkü Orta Doğu coğrafyasında farklı bir inanca sahip tek devlet olarak İsrail’in varlığına ihtiyaç duymaktadırlar. Ve bu politika dünyaya yön veren batılı iktidarların Orta Doğu’daki devlet politikaları haline gelmiştir. Bu da İsrail kibirlilerinin de gururlarını okşadığı için, kanın dökülmesinden haz duymaktalar.


Her iki toplumda da yaşananları meşrulaştırma gayretleri kutsallar üzerinden gerçekleşiyor. Evet, Kudüs ve Mescid-i Aksa, bu iki toplumun da kutsalıdır. Amenna! Ama bir kutsal için yüzlerce kutsal feda edilir mi? Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın kutsallığını inançlarının kutsal kitaplarından öğrenen İsrailli ve Filistinli dinciler; aynı kitaplardan haksız yere insan öldürmenin de büyük günahlardan olduğunu öğrenememişler ya da işlerine gelmemiş. Kuran’daki ve kutsal kitaptaki “haksız yere birini öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir.” Bundan dolayı Biz İsrâiloğullarına şöyle vahyetmiştik: Kim cinayet suçu işlememiş veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Buna karşılık kim de birine hayat verirse, sanki bütün insanlığa hayat vermiş gibi olur. Elçilerimiz onlara hakikatin tüm delilleriyle gelmişlerdi; fakat daha sonra onların çoğu yeryüzünde her tür aşırılığı irtikâp edip durmuşlardı. Maide 32 İfadesi ile kutsal kitaptaki on emirden biri olan “öldürmeyeceksin” İfadesine rağmen; en azından attığınız bomba ve füzelerin masumların ve küçük çocukların ölümüne neden olduğunu bilmenin deha olmayı gerektirmediği ortadadır.


Orta Doğu’nun çoğunluğu Müslüman Araplardan oluşan iktidarları ise, batılı dostlarını incitmemek adına İsrail’e karşı gerçek anlamda herhangi bir adım atmıyorlar. Her saldırıdan sonra vatandaşlarının milli veya dini duygularının sınırlarını görmek için lanetleme mitingleri düzenlemekle görevlerini yerine getirdiklerini gösteriyorlar. Her lanet mitinginden sonra ise bu defa İsrail devletinin ve batılı dostlarının gönüllerini almak üzere, İsrail’le yeni ekonomik ve dostluk anlaşmaları imzalanıyor. Bunlar, muktedirlerin halklardan bağımsız olarak yaptıklarıdır. Eğer dertleri Müslüman kardeşleri olsaydı başta kendi coğrafyalarındaki Müslümanlara kendileri aynısını yapmazlardı ve dünyanın diğer bölgelerindeki (Sincan, Myanmar…) Müslümanlara yapılanlara da aynı tepkileri verirlerdi. Bir de İsrail dinci ve milliyetçilerinin tutumları ile Orta Doğu’lu Müslümanların, dincilerinin ve Arap milliyetçilerinin tutumları vardır ki bu tutumlarıyla böylesi iktidarları beslemekle özellikle Filistin halkına ve vicdanlı Yahudilere bu dünyada cehennemi yaşatıyorlar. Diyeceksiniz ki vicdanlı Yahudi var mıdır? Evet var, hiçbir halk topyekun zalim değildir. Rachel Corrie ve Filistin-İsrailli kadınların düzenledikleri barış yürüyüşüne katılan kadınların eylemleri barış isteyen israillilerin de olduğunun kanıtıdır.

                                           (İsrailli İnsan Hakları Eylemcisi Rachel Corrie)
“ 2017 yılında İsrailli ‘Kadınlar Barışı Tesis Ediyor’ hareketinin çağrısı üzerine Eriha’nın güneyindeki Ölü Deniz yakınlarında başlayan yürüyüşe, Filistinli ve İsrailli yaklaşık 7 bin kadın katılmıştı.” Bunu ancak vicdanlı insanlar yapar.

Biri, dinini üstünlük aracı yapar; (Filistin) biri, ırkını üstünlük aracı yapar. (İsrail) Orta Doğu’lu devletlerin yöneticilerinin yönlendirmeleri sonucunda bölge halklarında İsrail’e karşı sorgulamadan, araştırmadan ırkları nedeni ile dincilik ve milliyetçilikle beslenen ciddi bir kin ve nefret duygusunun oluştuğu görülmektedir. El altından Filistinli radikal dinci örgütlere sattıkları füze ve diğer silahlarla İsrail’e saldırılar düzenleniyor. İsrail’in sahip olduğu teknolojik silahların onları hava da imha etme gücünün olduğunu Filistinli her çocuk farkındayken; bu örgütler her seferinde hiçbir işe yaramayacağını bile bile, birer füze atarak; İsrail’in Filistin halkına saldırmasını sağlıyorlar. Ve böylece İsrail saldırılarını, devletler nezdinde meşrulaştırıyorlar. Öte yandan İsrail ise, Filistin’i beş dakikada haritadan silebilecek teknolojiye sahipken, kedinin fareyle oynadığı gibi Filistin’le oynuyor.


Müslüman ülkelerin iktidarları, halklarının dini duyguları üzerinden, Yahudi düşmanlığını körüklüyorlar. Gerçekten dindar oldukları için ya da dinleri bunu emrettiği için değil, sadece iblisin ve Kabil’in kibri onları böylesi günahlar işlemeye sevk etmektedir. Maide suresinin 17…37 ayetleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu ayetlerin Yahudileri ve ademin iki oğlunu bir arada vermesi tesadüf işi değildir.


Kendini üstün ırk gören İsrailli dincilerin, Filistinlilere karşı tutumu böyle olmasaydı Orta Doğu’daki Müslüman ülkelerin halkları İsraillilerden nefret etmeyecekler miydi? Ya da gerçekten Müslümanların kutsal kitaplarında Yahudilerle ilgili kullanılan ifadeler topyekun İsraillilerden nefret etmelerini gerektiriyor mu? Gerçekten bu ifadeler bütün Yahudileri için mi? kuran top yekun bir milleti lanetlemiş midir? Bu ayetler Yahudileri ırklarından dolayı mı lanetlemiş? Neden Müslüman ve Yahudi halklar birbirinden ölümüne nefret ediyorlar? Bunları dinle açıklamak hiçbir kutsal kitapla mümkün değildir. Çünkü anne babasını seçememiş bir çocuğun anne babası üzerinden lanetli olduğuna inanmak, ya da böyle bir durum üzerinden üstünlük taslamak, “ben ateşten yaratıldım, adem çamurdan yaratıldı” diyen iblisin ifadesinden farkı yoktur. Nefret ve lanet ancak haksız yere insan öldürmeyi, zulüm yapmayı ve Allah’a ortak koşmayı düşünen ve yapana edilir. Adı İsrail ya da Arap olması hiçbir şeyi değiştirmez.
Filistinliler için İsrail tanklarının önüne yatan Yahudi asıllı Rachel Corrie’ye nefret değil, ancak minnet duyulur. Barış için yürüyen Yahudi kadınlarına muhabetten başka bir şey beslenemez. Onlara duyduğun muhabbet seni Yahudi kılmaz. Ama zalim biri ile iş tutarsan velev ki bu Müslüman olsun, zalimlerden olursun.
Korkma ey Müslüman. Saidi Kürdi’nin deyimi ile “eğer bir domuz seni boğmaya gelirse ve bir ayıda gelip seni o domuzdan kurtarırsa, o ayıya duyduğun sevgi seni ayı yapmaz.” Selam olsun barış için mücadele verenlere.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündem’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

KAYNAK: https://yaziportal.org/2021/05/15/samimiyetsizsiniz/

Editör: Haber Merkezi