İsrail çıplak Filistin solunun tarihsel programı olan bütün İsrail sınırları içinde tek, demokratik ve laik bir Filistin devleti kurmak programı yegane geçerli program oldu. Buna bağlı olarak, ırk ayrımcı apartheid devletine karşı boykot hareketi de uluslararası alanda gelişiyor.






İsrail çıplak





Filistin solunun tarihsel programı olan bütün İsrail sınırları içinde tek, demokratik ve laik bir Filistin devleti kurmak programı yegane geçerli program oldu. Buna bağlı olarak, ırk ayrımcı apartheid devletine karşı boykot hareketi de uluslararası alanda gelişiyor.

 



İsrail parlamentosu Knesset'ten geçirilen "Yahudi Ulus Devleti" temel yasası, İsrail'in ırk ayrımcı bir apartheid devleti olduğunu, herhangi bir tartışmaya yer vermeyecek açıklıkta ortaya koymuştur.


Herşeyden önce, bu bir "Temel Yasa"dır. Yani anayasadan bir kademe aşağıda ama yasalardan da bir kademe yukarıdadır. Bir nevi yeni anayasadır. Temel Yasa özelliği taşıdığı için, bununla çelişen yasalar da geçersiz kalmıştır.


Bu ırkçı tasarıyı 2011'de ilk ortaya atan Likud milletvekili Avi Dichter, yasa Knesset'ten geçtikten sonra yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Bu yasa ile birlikte, İsrail'i bütün vatandaşlarının devletine dönüştürmeye yönelik, bırakın girişimi, en ufak bir düşünceyi bile önlemiş oluyoruz." Yani, İsrail sadece Yahudilerin devletidir, orada yaşayan diğer halklar ikinci sınıf vatandaştır.


Gerçekten de, daha bir ay önce bir grup Knesset milletvekilinin verdiği, "İsrail bütün vatandaşlarının devleti" yasa tasarısı Knesset tarihinde ilk kez görülen bir uygulamayla, Meclis'te tartışılmadan reddedilmişti.


Yasanın maddelerine baktığımızda ırk ayrımcı zihniyeti açıkça görüyoruz.


Madde 1, "İsrail, Yahudi halkının ulus-devletidir" diyor, "İsrail devletinde ulusal kaderini tayin hakkı sadece Yahudilere özgüdür" diye de ekliyor.


Madde 3, "Bütünleştirilmiş Kudüs şehri, tümüyle İsrail'in başkentidir" diyerek iki devletli çözüm olasılığını ortadan kaldırıyor. Oslo Anlaşmaları, Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olacağını karara bağlamıştı.


Madde 4, "İsrail'in yegane devlet dilinin İbranice olduğunu" belirtiyor. Arapça'nın ise "devlette özel bir statüsü vardır" deniyor, böylece Arapça'nın resmi dil statüsü kaldırılıyor. Her ne kadar yasa bunun bir hak kaybına yol açmayacağını öne sürse de!


Madde 5, yurtdışından Yahudi nüfus göçünü devletin bir görevi olarak tanımlıyor.


Madde 7, Yahudi yerleşimciliğini "ulusal bir değer" ilan ediyor ve yerleşimleri teşvik etmeyi ve çoğaltmayı devletin bir görevi ilan ediyor. Böylece BM tarafından yasadışı sayılan 1967 topraklarında (Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri) Yahudi yerleşimleri inşaatı ulusal bir görev ilan ediliyor.


Kısacası, İsrail'in burjuva reformlar yoluyla Arap ve Dürzi halkı da içeren bir yönde dönüştürülmesinin önü bu yasayla kesilmiştir. İsrail'de sadece Yahudilerin ulusal haklar talep etme hakkı vardır, diğerlerinin sadece köle olma hakkı vardır.


Yine, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti ihtimali de bu yasa ile ortadan kaldırılmıştır. Batı Şeria ve Gazze işgal altında tutulmaya devam edecektir. Böylece İsrail işgali altındaki Filistinliler 4 kategoriye bölünmüş olmaktadır:


1) 1948 bölgesindeki Filistinliler. İsrail vatandaşıdırlar. Ama hiçbir politik hakları olmayacak, köle statüsünde görüleceklerdir.


2) 1967 bölgesindeki Filistinliler. Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da yaşayanlar. İsrail vatandaşı değildirler. Filistin vatandaşlığı adı altında tümüyle haklardan yoksun biçimde yaşamaktadırlar. Bunlar da kendi aralarında 3 ayrı statüye maruzdurlar.

2a) Batı Şeria'da yaşayan Filistinliler. Açık İsrail askeri işgali altındadırlar. Yahudi yerleşimi inşası sürekli devam etmekte, giderek azınlığa düşmektedirler. Tam bir ırk ayrımı sistemi altındadırlar. Yahudi yerleşimciler silahlıdır. Yollar, bölgeler, okullar, herşey ayrılmıştır.

2b) Gazze'de yaşayan Filistinliler. İsrail'in hava ve denizden işgali sürmektedir. Gazze giriş çıkışları İsrail ve Mısır tarafından kapatılmış bir açıkhava hapishanesidir. Sürekli İsrail bombardımanına maruz kalmaktadır.

2c) Doğu Kudüs'te yaşayan Filistinliler. Sadece yüzde 5'i İsrail vatandaşıdır, yüzde 93'ü ise kalıcı barınma belgesine sahiptir. Bir nevi gri bölgede, arafta yaşamak zorundadırlar. Sistemli bir göçertme politikasına maruz bırakılmaktadırlar. Hali hazırda Doğu Kudüs'te Yahudi yerleşimcilerin nüfusu, Filistinli Arap nüfusunu geçmiştir (Filistinli nüfus yüzde 39'a düşmüştür).


Anlayabildiğimiz kadarıyla, İsrail Siyonizmi, Güney Afrika'ya benzer bir ırk ayrımı devleti inşa ederken, Güney Afrika deneyiminden de ders çıkartmış. Zira orada Afrikaaner (beyaz) nüfus yüzde 3 düzeyindeydi ve kahir çoğunluk siyahlardaydı. İsrail ise sürekli dünya Yahudilerini ülkeye çekip yerleşimler inşa ederek, bir yandan da Filistinlileri canından bezidirip göş ettirerek çoğunluğu elde etmiş durumda.


Irk ayrımcı apartheid devleti artık çıplak. Ne iki devletli çözümün hayatta bir karşılığı var, ne de İsrail'i bütün vatandaşlarının devleti yapma çabasının.


Kapitalizmin varoluşsal bunalımına bağlı olarak ezen ulus milliyetçilikleri tırmanışta. Türkiye'de müzakere süreci yok edilirken, Cumhur İttifakı, devletin "Türk" karakterinin bekası üzerinde odaklaşıyor. Türkiye'yi bütün vatandaşlarının devleti yapma programının 7 Haziran seçimlerinde kaydettiği önemli mesafe bir "milli beka sorunu" olarak görülüyor. Benzer bir biçimde ABD'de Trump Beyaz-Anglosakson-Protestan hakimiyetini üstün tutuyor. Latin Amerikalı göçmenlere ve Siyahlara karşı ayrımcı politikayı yeniden devletin merkezine taşıyor.


Emperyalist bunalımın keskinleşmesinin açık bir göstergesi olan ezen ulus milliyetçiliklerinin yükselişine karşı, ezilen ulusların mücadeleleri bir kez daha büyük önem kazanıyor.


Filistin solunun tarihsel programı olan bütün İsrail sınırları içinde tek, demokratik ve laik bir Filistin devleti kurmak programı yegane geçerli program oldu. Buna bağlı olarak, ırk ayrımcı apartheid devletine karşı boykot hareketi de uluslararası alanda gelişiyor.