Newroz meydanları çok güzel… Kadınlar, gençler, işçiler… 7’den 70’e yüzbinlerce insan Newroz meydanlarında. İzmir’den Wan’a, İstanbul’dan Amed’e, özgürlük isteyen milyonlar dalgalanıyor.

Newroz meydanları çok güzel… Kadınlar, gençler, işçiler… 7’den 70’e yüzbinlerce insan Newroz meydanlarında. İzmir’den Wan’a, İstanbul’dan Amed’e, özgürlük isteyen milyonlar dalgalanıyor.

Demirci Kawa’nın heykelini yıkanlara inat, bir halkın destanları güncel yaşamda yeniden yeniden harmanlanıyor, direnç ve umut kaynağı oluyor. Milyonları sarıp sarmalayan bu fikir, maddi bir güce dönüşüyor. Kürt halkının kitlesel hareketlerinin zorla bastırıldığı, geri çekildiği bir dönem kapanıyor. HDP Kongresi’nde boy veren ve Newroz Meydanlarında çoğalan yeni bir kitle dinamiği beliriyor. Bu çok önemli, zira Türkiye demokrasi cephesinin en derin temelinde bir hareketlenme anlamına geliyor bu. Politik sonuçlarını önümüzdeki aylarda daha canlı biçimde hissedeceğiz.

Batı’da, OHAL şartlarının savaş hali şartlarına dönüştürülmesiyle katmerlenen baskı rejimi, özgürlük taleplerini susturamıyor. OHAL’in anti demokratik karakteri; sözüm ona “devlete karşı” ilan edildiği iddia edilse de, gerçekte halkın her türlü demokratik hakkını ve özel olarak da çok geniş kitlelerin çalışma hakkını elinden aldığı, artık Birleşmiş Milletler raporuyla dahi tescillendi. BM İnsan Hakları Komiserliği’nin bu raporu, 20 Temmuz 2016’dan bu yana Türkiye’de OHAL’e karşı yürütülen özgürlük, demokratik haklar ve ekmek mücadelelerinin bir kazanımıdır. Her ne kadar Dışişleri Bakanlığı her zamanki tonuyla “bu metin bir anlam ifade etmemektedir”, “terör örgütlerinin propagandalarıyla örtüşen asılsız iddialar” dese de, OHAL’in içte ve dışta meşruiyetinin kalmadığının bir ilanı gibidir.

Türkiye özgürlüğe aç bir ülkedir. Sadece 12 Eylül darbesinin getirdiği anayasayla yönetildiği, devlet yapısının temelleri bu askeri darbeyle atıldığı için değil. Aynı zamanda bu devlet yapısını ‘demokratikleştirmeye’ yönelik mücadelelerin 30 yıllık kazanımları son 3 yılda yok edildiği için de. Sadece söz, düşünce, basın, toplantı, gösteri, yürüyüş, örgütlenme, sendika, grev özgürlükleri 30 yılı aşkındır zaten yok sayıldığı için değil. Son 2 yıldır OHAL marifetiyle bu haklar resmen ve alenen yasaklandığı için de.

Özgürlük en çok işçilere, yoksullara, ezilen halklara lazımdır. Erdoğan açıkça ilan etmişti; “Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ile anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.” (12 Temmuz 2017)

OHAL sürecinde milyoner sayısı 93 binden 125 bine çıktı (Bu sadece bankalarda milyon TL ve üstü hesabı olanların sayısıdır.) Yani OHAL döneminde en az 29 bin yeni milyonerimiz oldu! Peki tepedeki %1’lik mutlu azınlık banka hesaplarına çantalar dolusu para eklerken, ülkenin büyük çoğunluğu hangi şartlarda yaşıyor? Yükselen dolar kurunun getirdiği hayat pahalılığının altında eziliyor, iş bulamıyor, çalışsa dahi maaşlarını alamıyor. Üniversiteyi bitirse de atanamıyor, KPSS’de en yüksek puanı alsa bile mülakatta eleniyor. Tıp Fakültesi’ni bitirse dahi doktorluk yapması engelleniyor. Çiftlik Bank gibi şarlatanlıklara umut bağlayarak para kaptırıyor. Ama bir yandan Çiftlik Bank’a her türlü devlet desteği sunulurken, diğer yandan şeker pancarı tarımını bitirecek bir adım atılarak şeker fabrikaları özelleştiriliyor. Onyılların emeği olan şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle bu fabrikaların kapatılacağını, işçilerin ve şekerpancarı eken köylülerin işsiz kalacağını ise herkes biliyor.

OHAL şartları altında toplum deli gömleğine sokulur ve her türlü muhalefet yasaklanır, basın sansür/otosansür kıskacına alınırken, ülke bir avuç milyoner ve onların hükümeti tarafından böyle soyulmaktadır. Daha hazin olanı, kendisini muhalif tabir eden birçok insanın OHAL’e karşı muhalefeti, OHAL’den en çok nemalanan milyonerlerden beklemesidir! Oysa TÜSİAD’ın son Genel Kurulu’nda konuşan YİK Başkanı Tuncay Özilhan, “liberal demokratik değerlerin” iflasını ilan ederek, dünyada gelişen eğilimin devlet güdümündeki ekonomiler ve “güçlü liderler” olduğunu söylüyordu!
Özgürlüğü ne Avrupa Birliği getirebilir, ne TÜSİAD, ne ABD! KHK ile işinden atıldığından bu yana ekmeği için direnen Veli Saçılık’ın da yaptığı çağrıda belirttiği gibi; “Özgürlük seninle/ Özgürlük kafanda/ Özgürlük sen neredeysen orada!” Özgürlüğü biz kazanacağız, dişlerimizle ve tırnaklarımızla, mücadele ederek. Şimdi özgürlük için birleşme zamanıdır.