Amed bir kez daha kalıcı barış için “yüzleşme” dedi…

Sanatçı Ahmet Güneştekin’in Diyarbakır Keçi Burcu'nda sanatseverlerin beğenisine sunulan “Hafıza Odası” adlı sergisi açılışıyla birlikte birçok tartışmaya neden oldu.

Biz Kürtler birbirimizi, sanatımızı, yaptıklarımızı ettiklerimizi, geçmişimizi, tarihimizi, dilimizi, acılarımızı, edebiyatımızı, insanlığın tohumlarını Mezopotamya topraklarında dünyaya ektik. Dünya bizden çok şey öğrendi, esinlendi. Böyle bir tarihin ve coğrafyanın insanlarıyız. Evet; bu coğrafyada kan, acı, gözyaşı her daim sel oldu, aktı. Kürt sanatçı Ahmet Güneştekin, Kürtlerin kalbi Amed Surları’nda “Hafıza Odası” sergisini açtı. Güneştekin’in sanat yaşamı, kimliği ve kendinden yerel basında, ülke ve dünya basınında söz ettirmesi ve sanat dünyasında da bir kez daha gündem olması bizler açısından da gurur vericidir.

“Hafıza Odası” sergisinin açılışıyla birlikte süren eleştiriler devam etmektedir. Açılışa sanat dünyasından, siyasetten, basından, STK’lardan, iş dünyasından insanlar davet edilmişti. Açılışta HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener adına çelenkler vardı. CHP, HDP, İYİ Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, SP gözümüze çarpan siyasi partilerdi. Ama orada Barış Anneleri, Cumartesi anneleri, Roboski ailelileri, Sur sürecinde orada yaşayanlar, göç ettirilenler, işkence gören ya da öldürülenlerin yakınları adına temsilen birileri yoktu. Çekilen fotoğraf karelerinde en çok acı çeken, en çok savaşa karşı barışı dayatan, kendini var etme ve insanı yaşatma anlayışı ve çabasında olanlar neden yoktular? Kürtler bugün de kendi acıları üzerinden siyaset, yazarlık ve gazetecilik yapan emeksizlerden rahatsızdır.

Gala gecesi, “Adınız listede yok!” denilip içeri alınmayan gazeteciler adına soruyorum: Kendi inisiyatiflerinde oluşturulduğunu düşündüğüm gazeteci ve yazar listesi neye göre kime göre oluşturuldu? Kürt sorunu başta olmak üzere ve sadece sıcak gündemler söz konusu olduğunda Amed ve Ankara’da üç beş gazeteciye demeç veren siyaset anlayışı sanatta da mı karşımıza çıktı?

Çimento torbalarından sanat üreten Batmanlı Kürt sanatçı Ahmet Güneştekin, bugün acıları yaşatanlara bir kez daha sanatıyla cevap vermiştir. Bunlar sizin vicdanınızdaki gözyaşı, kan ve acı lekeleridir. Bu kin ve nefrete rağmen bizdeki barış inadı halkların barışı oluyor, oldu ve olacaktır. Sayın İmamoğlu’nun birlikte yaşamak, yeniden inşa, “Yurtta sulh cihanda sulh” söylemleri Kürt ve Türk halkı açısından anlamlı mesajlardır.

Kimi yazar sergiyi ne yazık ki sadece övdü, toz kondurmadı; kimileri de sadece eksikleri gördü ve artıları görmezlikten geldi.

Yapılan protesto doğaldır ama tabutların aşağıya atılması eylemi doğru mudur, orası tartışılabilir. Tabutlar bizim tabutlarımızdır, bizim kayıplarımız ve değerlerimizdir. Burada yapılan “Benim ölüm benim cenazem sadece ben sahiplenirim” anlayışı tehlikeli bir anlayıştır. Elbette herkes protesto etme hakkına sahiptir ama yapılan katliamlar Kürt halkına yapılmıştır ve bunu her sanatçı, yazar, ressam, heykeltıraş, müzisyen, gazeteci vb.de ifade edebilme hakkına sahiptir.

Sanat ve edebiyat dünyası birbirlerinden esinlenmektedir. Güneştekin’e ‘Hırsız’ diyen İranlı sanatçıya ve onun o haberini servis edenlere bir çift sözümüz var: “Senin sanatına saygımız var ama sözlerine değil!” Kürtlerin edebiyatından, sanatından az mı esinlendiniz de şimdi bize ‘çaldınız’ diyorsunuz. Biz çalmışsak çaldıklarınızdan geri almışızdır!

Sanatçının adını belki de ilk defa duymuş insanlar bile, ressamın eserlerinin sergilendiği Amed Keçi Burcu’nda ‘Hafıza odası’ adlı çalışmanın ne olduğunu bilmeden eleştirmeye başladı. Ahmet Güneştekin adı “ Beyaz Kürt, kayyumcu, ailesi AKP’li, sosyete ressamı, hırsız” gibi sözlerle sosyal medyada önümüze geldi. Güneştekin kimdir diye araştırıp öğrenmeden, hemen her konuda bilgimiz olmadan fikrimiz vardı. Alimde olmayan o özgüvenle sanatçı linç edilmeye başlandı. Organizasyonun eksikliklerini ve yanlışlarını sanatçıya mal ederek “Hafızamızı çalıyor, yozlaştırıyor, hiçleştiriyor...” vb eleştiriler neden?

İğneyi kendimize, çuvaldızı Güneştekin’e batıralım. Ezilen ulusların psikolojisini, davranış biçimlerini sosyolog ve psikologlarımıza bırakalım bence. Sanatı da sanat eleştirmenlerine bırakalım. Biz neden kendimizden olanı bu kadar hiçleştiriyor ve değersizleştiriyoruz, kendimizi neden sevmiyoruz sorgulamadan? Güneştekin bizden biri, onu tanımak istemedik çünkü bizden bir şey çıkmazdı, biz değersizdik! Değerli olan bizden olamaz mı diye düşünelim.

Sanatçı gelirken, “Evime geldim, evimde kendimi anlatmak istiyorum.” diyordu. Verdiği söyleşide, sosyal medyada bu sergiyle birlikte şuan dillendirilen ithamlara cevap verdi. Yine kendimize dönelim, sanat ve sanatçı şahsında kendimizle yüzleşelim.

Sergide; cizlavit, pêlav, sol, şekal, hotu, kısacası Kürt çarığının sergilenmesi bize ait olandı mesela. Sergilenince dünya gördü, biz çarığımızdan utandık da çarıkla anılmak mı istemedik? Bizde hangi duyguları uyandırdı acaba? Bence, Çarıklı Kürt olmaktan utanmayalım, sahip çıkalım. Bütün bu tartışmaların sonucunun bile zenginliğimize zenginlik katacağını düşünüyorum.

Evet, kim, hangi kimlik, inanç ya da sanat, kısaca toplumsal aydınlık ve barış için ne yapıyorsa alkışlanmalı, eleştirilerimizi yaparken de yapıcı olmalıyız. Eksi ve artıları birlikte ama pozitif bir bakışla değerlendirilmeliyiz diye düşünüyorum.

Tabutlara değil birbirimize sarıldığımız, savaşa değil barışa, özgür ve eşit yaşama kavuştuğumuz günlerin sevinç gözyaşlarında görüşmek dileğiyle…