Eğer zamanında yapılırsa, 2019 seçimlerine daha uzunca bir süre var. Ama ülkenin içinden geçtiği koşullar nedeniyle; bu alandaki muhtemel gelişmeler (ittifaklar, uyum yasaları, seçimler...) hem “tek parti tek adam rejimi” cephesinde hem de demokrasi güçleri cephesinde tartışılıyor.

En başta da Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın bütün hesapları, zamanında olursa, 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmaya endekslenmiş bulunuyor.

Nitekim Erdoğan-Bahçeli ittifakı, Afrin’e yönelik askeri operasyonda da, batı ile sürekli bir kavga içinde olmakta da, içerideki muhalefeti sindirmek için attıkları adımlarda da hesaplarını Cumhurbaşkanlığı seçimini kotarmak üstüne yapıyor!

AKP-MHP ittifakının siyasete yansıması iki alanda açıkça görülüyor:

1) AKP-MHP ittifakının amacının, seçim ve siyasi partiler yasası başta olmak üzere “uyum yasaları”nın, “tek parti”nin dışında kalan bütün diğer partileri parlamento dışında bırakacak, girenleri de etkisiz bırakacak biçimde düzenlenmesi olduğu görülüyor. Yüzde 10 barajının korunması ve seçimlerde ittifak yapan partilerin adlarının da görünmesi, ittifak barajı aştığında ittifak bileşeni partilerin de barajı aşmış sayılması gibi acayip hükümler konusunda MHP ve AKP’nin anlaştığı artık biliniyor. Anlaşılan bu noktaların MHP’ye rüşvet mahiyetinde değişiklikler olduğunda ise hemen herkes hemfikir.

2) Öte yandan da “milli mutabakat” olarak yansıyan AKP-MHP ittifakı da oluşmuş durumda. Ki, bu ittifaka BBP’nin de katılacağı şimdiden görünüyor. Ama, bu ittifaka katılması istenen SP’nin ise “İttifaka katılmasının imkansız değilse de zor” olduğu AKP’nin ileri gelenlerince bile kabul edilen bir gerçek.

KAMUOYU CHP’DEN NE BEKLİYOR?
AKP, CHP’yi de “milli mutabakat” içinde yer almaya çağırıyor.

Bu çağrı karşısında CHP de kendi ittifakını kuracağını söyleyerek, gerçekte “yerli ve milli” olmayan AKP-MHP ittifakına karşı çıkıyor.

CHP’nin bu iddiası yeni değil. Nitekim geçtiğimiz hafta sonunda toplanan CHP Parti Meclisi, “13 maddelik bir bildiri”yle amacını ilan etti.

Bu bildirinin bir benzerini CHP daha önce “Adalet Mitingi”nde de “8 maddelik bir bildiri” ile duyurmuştu.

Elbette bu bildiride herkesin altına imza atacağı taleplerin sıralanmış olması da önemli. Ama bugün içinden geçilen süreç; “tek parti tek adam rejimi” doğrultusunda atılan adımlar apaçık ortadadır. Uyum yasaları bugün yarın Meclis gündemine gelecektir. Ülkenin en gerici güçleri “tek yumruk” olarak birleşmiş; “Kızıl Elma” koalisyonundan söz etmektedirler. Sınır ötesi harekat Afrin’de sürmektedir ama İdlip, Fırat’ın doğusu, Menbic de hedefe konmuş, Ege adaları ve Doğu Akdeniz’deki “araştırma” gerilimleri de, “Belki ihtiyaç olur” düşüncesiyle ısıtılmaktadır.

Bu da kamuoyunda; CHP’den çok daha ciddi ve inandırıcı adımlar atması beklentisini güçlendirmektedir.

CHP DURDUĞU YERDE DURARAK BİRLİK SAĞLAYABİLİR Mİ?

Örneğin CHP’nin, HDP’li vekillerin cezaevine atılmasının yolunu açan “dokunulmazlıkların kaldırılması”na oy vermesi, Suriye ve Irak’a asker gönderebilmesi için hükümete açık çek anlamına gelen “tezkereye destek” vermesi, bugün Afrin’e yönelik operasyona saat başı yeniden destek vererek Hükümete yedeklenme tutumunda ısrar etmesi demokrasi güçleri için kabul edilebilir midir?

Alt alta yazılan güzel maddelerden oluşan bildiriler açıklamak bu gerçekleri ortadan kaldırabilir mi?

Bu yanıtları, içinde sorulara “evet” yanıtı verdirecek bir mevziye çekildiğini göstermeden, CHP’nin, demokrasi güçleri ile, bu güçler içinde en kitlesel güce sahip Meclisin üçüncü büyük partisiyle bir ittifak yapması mümkün olabilir mi?

Kuşkusuz bu sorular kendi başlarına da önemlidir. Ama, yukarıda belirtilen iktidarın manevraları karşısında dayanaksız, yedeklenmeye açık, muhalefetin yumuşak karnı olan bir parti olduğu sürece; CHP etrafında, az çok programı olan bir ittifakın oluşturulmasının çok zor olacağı besbellidir. CHP kendisine bir çeki düzen verip AKP’ye yedeklenme çizgisinde ciddi bir düzeltme yapmadan, ortak talepler üstünden atılacak adımlarda kalıcı kazanımlar elde edilmesi de çok zor olacaktır.

Dahası, örneğin burada hemen; “Uyum yasaları konusunda Mecliste bir HDP-CHP iş birliği yapılabilecek midir; bu iş birliğinin alanlara yansıması olanaklı olabilecek midir?” sorusu gelmektedir.

PRATİKTE İTTİFAK YERİNE ORTAK MÜCADELE ÖNEM KAZANIYOR
CHP cenahından yapılan, “Biz de kendi ittifakımızı oluşturacağız” açıklamalarına karşın, bu en basit iş birliği konularında bile bir ortak mücadelenin oluşturulup oluşturulmaması bir sorun olarak durmaktadır.

Evet 2019’da yapılacak seçimler önemlidir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ayrıca hayati önemde bir seçimdir de. Ancak şu da bir gerçektir ki, eğer Türkiye’nin ilerici demokrat güçleri ortak bir mücadele çizgisinde birleşip, “tek parti tek adam rejimi”ne karşı bütün güçleri de yanlarına almayı başaramadıkları sürece; sadece parlamentodaki sert tartışmalar ve partiler arasındaki polemiklerle gidilecek çok yer yoktur.

Bu yüzden de önümüzdeki dönemde mücadele; parlamentoyla sınırlı olmayan, tersine alanları da kapsayan; “tek parti tek adam rejimi”ne karşı olan her parti, her çevre ve her kişiyi mücadeleye çeken bir faaliyet olarak biçimlendiği ölçüde anlamlı olacaktır.

Yani seçime giden süreç, böyle bir mücadelenin sahnesi olmazsa, sandıkta kazanılmaz. Sandıkta kazanılsa bile böyle bir seçimin fiiliyatta AKP iktidarına son veren sonuçlar doğurmayacağı da açıkça ortadadır.

Bu nedenlerledir ki; kimse elbette CHP ve HDP’den AKP-MHP ittifakı gibi bir “kutsal ittifak” beklemiyor. Ama, ortak talepler söz konusu olduğunda pratikte somut adımlar atmadan, iki partinin kitlesinin yakınlaşmalarını önleyen ön yargılara karşı mücadele etmeden, ortak talepler etrafında az çok anlamlı bir mücadelenin ortaya çıkması çok zor olacaktır.

YEREL PLATFORMLAR VE YIĞINLARIN MÜCADELESİ
Eğer bu yapılamazsa; örneğin Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalındığında referandumdaki “hayır bloku”nun bileşenlerini bir arada tutmak çok da kolay olmayacaktır.

Bu yüzden de “tek parti tek adam rejimi”ne karşı referandumda olduğu gibi bir birlik, “Adalet Yürüyüşü”nde olduğu gibi bir mücadele (Elbette dönemin özelliklerini de dikkate alarak) bugün çok daha önem kazanmıştır.

Bunu başarmanın yolu da illere, ilçelere, emekçi semtlerine, işyerlerine kadar her alanda, “OHAL’in kaldırılması”nı, “tek parti tek adam rejimi”nin önünün kesilmesini merkezine alan yerel platformlar oluşturulmasından geçmektedir. Elbette bu platformlar bir “örgütler ve çevreler birliğini” aşan; yığınları doğrudan mücadeleye çekecek yol ve yöntemler geliştiren bir mevzide oldukları ölçüde görevlerini yerine

getirebilecektir.

Kaynak:Evrensel
Editör: Haber Merkezi