Bir süredir ekonomiden çelişkili sinyaller geliyor:

Konut satışları Ekim’den beri azalıyor. Şubat’ta Türkiye genelinde satışlar yüzde 5,4 düştü. Ocak’ta yüzde 1,7 artış, Kasım’da yüzde 7,5, Ekim’de yüzde 5,7 düşüş vardı.
Otomotiv… Konut kadar kötü değil ama kötü. Üretim, Ocak - Şubat döneminde bir önceki yıla göre yüzde 6 oranında daraldı. İlk üç ayda iç pazardaki satışlar bir önceki yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 1,5 arttı.
Beyaz eşya… Şubat ayında pazar, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17 daraldı.
Mobilya… Vergi indirimi varken (2016 ve geçen yıl) satışlar iyiydi. İndirim sona erince satışlar durdu. Mobilyacılar tekrar KDV indirimi istiyorlar.

Aynı anda dört sektörde birden satışların azalması bir rastlantı mı? Hayır değil: İki gelişme, bütün sektörleri etkiliyor. İlki kredi faizlerindeki artış.

Konut kredisi faizi şu anda ortalama yüzde 1,2 seviyesinde. Konut kredisinde “psikolojik eşik” yüzde 1. Bu seviyeyi geçince kredi mantıksız derecede pahalı hale geliyor. Bugün yüzde 1,2 faizle 250 bin lira kredi alanlar, 10 yılda 500 bin lira geri ödemek zorunda. Saçmalık değilse ne? O nedenle artık kimse konut kredisi almıyor. Nitekim banka kredisiyle yapılan satışları gösteren ipotekli konut alımları, yılın ilk iki ayında yüzde 24 azaldı.

Faizdeki artış nedeniyle tüketici kredileri de geriliyor: 2017 yılında yüzde 37'lere kadar yükselen tüketici kredilerinin büyüme hızı, Şubat ayında yüzde 13’e indi. Kur etkisinden arındırılmış, 13 haftalık ortalamayla yıllıklandırılmış kredi büyüme hızı (Valla benim değil, bilgiyi aldığım kaynağın cümleleri), 9 Mart haftasında yüzde 9,7 oldu. Bu oran, son iki buçuk yılda tüketici kredilerinde görülen en düşük büyüme hızına tekabül ediyor. KOBİ'lerin KGF kredileriyle paraya boğulduğu 2016'da, tüketici kredilerinin büyüme hızı yüzde 23,7'ye kadar çıkmıştı.

Öyleyse birinci suçluyu bulduk: Faizdeki yükseliş. Ama perde arkasında başka biri var: Enflasyon. Yıllık enflasyon yüzde 10’lu rakamlara çıpa atmış durumda. Bu ay tek haneli rakamlara (yüzde 9 küsura) inmesi bekleniyordu ama yine olmadı. Bundan sonra olacakmış gibi de görünmüyor.

Enflasyon yükselince mevduat sahipleri parasını yatırmak için bankalardan daha yüksek faiz istiyor. Bankalar yüksek faizle para topladıkları için yüksek faizle kredi veriyor. Kısacası “faiz lobisinin” veya “İngiliz derin devletinin” yeni bir komplosuyla değil kırk yıllık “dostumuz” enflasyonla karşı karşıyayız.

Satışlardaki azalmanın iki nedeni var, demiştik. İkinci neden psikolojik: Geleceğe kaygıyla bakan insanların sayısı artıyor. Gelecekten umutlu olmayan biri kredi alır mı? Almaz. Nitekim gelecek beklentilerini ölçen TÜİK’in güven endekslerinde düşüş var. Hizmet sektörü güven endeksi şubat ayında yüzde 1,3, perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 1,5, inşaat sektörü güven endeksi ise yüzde 3,7 düştü. İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi de (PMI), mart ayında 3.8 puan düşüşle 51.8’e geriledi…

En kötü haberi sona bıraktım: Dış ticaret açığı (Yani ithalatla ihracat arasındaki fark) ve ona bağlı olarak cari açık, gemi azıya almış durumda. Dış ticaret açığı Şubat’ta yüzde 54,2 artarak 5,7 milyar dolara çıktı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69,6'ya düştü. Cari açık 51 milyar doları geçti.

Buraya kadar kötü haberleri okuduk... Ama iyiye giden göstergeler de var. (“Ekonomiden çelişkili sinyaller geliyor” dememin sebebi bu.)

Sanayi üretimi artıyor: Ocak'ta üretim bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12 büyüdü. Madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe yüzde 22,9, imalat sanayi sektörü endeksinde yüzde 12,3 artış var.
İhracat artışı sürüyor. Martta ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11,5 arttı. 12 aylık artış yüzde 10,5. (İhracattaki artışın kaynakları, ayrı bir hikaye. Ana neden, Avrupa ekonomisindeki canlanma. Avrupa’yla kavga ediyor, Avrupa’yla büyüyoruz.)
Turizm 2018’e çok iyi başladı. Türkiye'ye gelen turist sayısı Ocak ve Şubat’ta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35 arttı. Antalya'ya gelen turist sayısında Mart ayında yüzde 73, üç aylık dönemde ise yüzde 47 artış yaşandı.
Öyleyse tünelin ucundaki ışık, güneş ışığı mı, yoksa üzerimize gelen trenin farı mı?

Bu sorunun yanıtı, bulunduğunuz yere, daha doğrusu çalıştığınız sektöre bağlı. Turizmciler ve ihracatçılar için güneş ışığı. Ama başta inşaat, bazı sektörler için galiba trenin farı. Kemerleri bağlamakta yarar var.
Editör: Haber Merkezi