İktidarın pervasız gidişine hepimiz her geçen gün daha fazla şahit oluyoruz. Neredeyse “Biz bütün kanunların üstündeyiz, istediğimizi yaparız” havası öyle yaygınlaştı ki, devletin tarafsız olması gereken bürokratları bile durumdan vazife çıkararak milletvekillerine bile küstahça davranır hale geldiler. Milletvekillerini diyorum ama daha çok da CHP’nin bazı ve fakat HDP’nin bütün vekillerini kastediyorum.

Dün Cumhurbaşkanı, İş Bankası’ndaki Atatürk’ün hisseleriyle ilgili olarak, “MHP’li arkadaşlarla birlikte yapılacak bir yasal düzenlemeyle bu işin yoluna konulacağını” söyledi. Bu cümlenin vehameti ise ortada. Erdoğan, Cumhurbaşkanı’nın ancak “kararname” çıkarabileceğini, “kanun” çıkaramayacağını bilmiyor mu? O görevin Meclis’te olduğunu bilmiyor mu? Bilmemesi mümkün mü? Tabii ki mümkün değil. Peki nasıl oluyor da böyle bir cümle kurabiliyor? Çünkü Erdoğan Anayasa’nın bu konuda getirdiği sınırlamayı takmıyor da ondan. Tek kelimeyle “tak-mı-yor”. Onu dizginleyecek bir tek güç “Meclis”tir ama ne yazık ki Meclis’te de onun taraftarları çoğunlukta ve onlar da ses çıkarmaya korkuyor.

Kılıçdaroğlu bir soru üzerine “Erdoğan neden bu işle uğraşıyor anlayamıyorum” demiş. Benim cevabım, Erdoğan’ın bir bankaya ihtiyacı var da ondan. Çünkü mevcut bankacılık sisteminde oldukça önemli yabancı sermaye var, bu ve sektörün diğer özellikleri nedeniyle bankalara istediğini yaptırabilme şansı çok düşük. Oysa Erdoğan elinin ve kolunun ekonomide olmasını istiyor. Ama, öyle ağır işleyen, farklı ve de yabancı ortakları olan, üstelik de ulusal ve uluslararası birçok regülasyona tabii bankalara laf anlatmaktansa kendi elinin uzanabileceği ve ekonomide istediği-yani kendisi ve siyaseti için uygun olarak gördüğüadımları atabilmesi için bir banka istiyor. Bence durum bu.

Aslında bunu daha dün Meclis’ten geçirilen “Kalkınma Bankası”yla bir ölçüde yaptı. Bu banka şimdi artık onun emrinde bir banka ve üstelik de birçok devlete ödenen vergi, prim vs gibi ödemeleri de olmayan ve bu nedenle de özel bankalar karşısında maliyet avantajı olacak bir banka. Ama bu ona yetmiyor.

O aslında İş Bankası’nı istiyor. Bu bankanın kendi kararlarıyla yönetilen bir banka olmasını istiyor. Çünkü İş Bankası’nın tarihine bakacak olursak İş Bankası 1920’lerin sonlarına doğru kurulan yeni rejimin sermaye sınıfını yaratan bir bankaydı. Bugünün birçok şirket grubunun, holdinglerin kuruluşlarını İş Bankası sağlamıştı. O nedenle de İş Bankası bugün önemi azalmış gibi görünse de gerek iş dünyasında ve gerekse de tüm toplumda bir başka “meşruiyeti” olan bir bankadır.

Ve Cumhurbaşkanı onu istiyor. Onun için bankanın hisseleri düşmüş, insanlar zarar görmüş falan onu hiç ilgilendirmiyor. Varsa yoksa İş Bankası. Onu istiyor. Bu gidişe son vermenin geriye kalmış tek yolu galiba önümüzdeki yerel seçimlerde onun oy kaybetmesini sağlamak. Çünkü elindeki devlet imkanları ve yarattığı kendi tekelindeki medya ile bu seçimleri kazanması onun için kolay. Ama yine de muhalif güçlerin şansı hiç yok değil. Ama sanırım böyle bir başarının tek koşulu var. Birleşmek ya da birlikte davranmak! Onun için ben diyorum ki kim olursanız olun, hangi gelenekten geliyorsanız gelin, hangi farklılığınızı önemsiyorsanız önemseyin, ama bir hukuk devletinin, bir demokrasinin ve özgürlük ortamının tesisi için birleşmelisiniz, birleşmeliyiz. Maalesef artık başka bir yol yok ve bu seçim son bir seçim bile olabilir.
Editör: Haber Merkezi