Ayrıntı Yayınları’nın Sarı Kitaplar diye bir dizisi var. Bu dizide dilinden sürgün edilen, Kürtçenin zenginliğini başka dillere taşıyan, doğduğu topraklarda değil, başka ülkelerde ve dillerde ünlü olan, Kürt yazarların eserlerinin Kürtçe ve Türkçe çevirileri yayınlanıyor. Mezopotamya’nın Kumları, işte bu diziden çıkan kitaplardan biri.

Mezopotamya’nın ve üzerinde dünya uygarlığının ilk tohumlarını atan ve kardeşçe birlikte yaşamanın hazzını alan halkların daha sonra ulus devletler olarak bölündükten sonra yaşamaya başladığı cehennemle ilgili bir şeyler öğrenmek isteyenlerin elinden bırakamayacağı bir eser söz konusu.

Roman tarzında yazılmış ama aslında kendi anıları üzerinden Suriye’deki Kürtlerin, onların komşuları olan etnik ve dini toplulukların oldukça yakın tarihini anlatıyor yazar. Nitekim kitabın yazarı Fawaz Hussain, Suriye’nin Amûdê kentine bağlı bir köyde doğmuş. Halep’te Fransız Edebiyatı okuduktan sonra gittiği Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış ve ardından Paris’e yerleşmiş biri.

Çocukluk yıllarıyla romanına başlayan yazar, bu metninde Amûdê şehrini bir karakter olarak kurgulayıp, şehrin atmosferini olay örgüsü içinde işlemekte. Bu şehir atmosferinde, tarihi durum okuyucuya yansıtılırken, Amûdê sinemasının yakılması, öldürülen çocuklar ve viraneye dönen Cezîre’nin öyküsü akıcı bir dille anlatılmakta.

Yazar pek çok farklı karakterin gözüyle anlatır olayları. Anlatıcının, delileri birkaç sözle akıllandırmakla ünlü büyükannesi gibi karakterleri ustaca konuşturması dikkat çekici. Bir dönem anlatısı olarak da okunabilecek roman, iç içe geçmiş olaylar zinciri ve karakter tiplemeleriyle edebi bir şölen niteliği taşıyor. Sıradan bir anı kitabını aşan hali, insanı içine çekiyor.

Kitapta anlatılmak istenenler için aslında pek fazla bir kurguya gerek duyulmamış. Yazar, babası ve anneannesinin memlekette öldüğünü duyduktan sonra, Suriye’deki doğumundan ve Fransa’ya gelişine kadar olan yaşamını gözden geçirmesi şeklinde bir yol tutturmuş. Anne ve babasından başlayarak, anlattığı kişilerin kendi akrabası olduğundan kuşku yok.

Kim bilir belki, yaşananların daha da ayrıntılı olarak anlatabilmek için kimi karakterler, aslında kendi akrabası ya da yakın arkadaşı olmasa da, hikayeye dahil edilmiş; ancak onların yaşananlara katılması da hiç sırıtmıyor. Suriye’nin kuzeyindeki yaşamın yoksul ama masalsı halinden cehenneme dönüşmesi ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Eserin yazarına ve kitabı Türkçeye kazandıran Ayrıntı Yayınları’na zor spas…
Editör: Haber Merkezi