ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: İnsanlar tekerleği 5 bin yıl önce icat etse de ortaya çıktığı ilk yer hâlâ gizemini koruyor. ‘Tekerleği yeniden icat etmek’ sözü bir klişe olsa da, yuvarlanan silindirler üzerindeki nesnelerin farklı kültürler tarafından birden fazla kez icat edildiği bilinen bir gerçek.

Bridget Alex

Şunu hayal edin; arabanızı o kadar çok seviyorsunuz ki kahve içtiğiniz kupaya arabanızın fotoğrafını bastırıyorsunuz. Ya da -bu davranışı biraz daha ileri götürecek biçimde – öldüğünüz zaman, son yolculuğunuzda onunla birlikte gömülmeye ne dersiniz?

Çoğumuz, bırakın onları mezara götürmeyi, kahve kupamıza bile fotoğrafını bastırmıyor. Fakat yaklaşık 5 bin yıl önce, Tunç Çağı insanları her ikisini de yaptı ve bu davranışlar tekerlekli araçlardan günümüze kalan en eski kanıtlardan bazılarını yarattı.

Bilim insanları, bu ve benzeri buluntular sayesinde, tekerleğin MÖ 3 bin ilâ 3 bin 400 yılları arasında Avrasya veya Orta Doğu’da bir yerlerde icat edildiği konusunda hemfikirler.

Geliştirilmesinin ardından bu teknoloji süratle yayıldı ve toplumu git gide dönüştürdü. Araba ve vagonlar su, kereste ve gıdaların taşınması gibi gündelik işlerin yükünü hafifletti. Ayrıca insanların görece daha kolay biçimde kara yolculukları yapmalarına olanak sağladılar ve böylece kıtaları kaplayan ovaları ticaret, göç ve kültürel bağlantılar için bir geçiş yoluna dönüştürdüler.

Bununla birlikte, bilim insanları tekerlek teknolojisinin bu tür sonuçlarını takip edebilirken, bu önemli gelişimin kesin kökenleri bir gizem olarak kaldı.

TEKERLEKLERİ ÇETREFİLLİ KILAN NEDİR?

Tekerlek, eski marifetlerimizin reklam yüzüdür. ‘Tekerleği yeniden icat etmek’ sözü bir klişe olsa da, yuvarlanan silindirler üzerindeki nesnelerin farklı kültürler tarafından birden fazla kez icat edildiği bilinen bir gerçek. Amerika ve Avrasya’daki eski halklar, büyük ihtimalle oyuncak ya da ritüel öğeleri olarak, tekerlekler üzerinde duran avuç içi büyüklüğünde kil heykelcikler yapmışlardı.

Öte yandan, mesele insanları ve malzemeleri taşıyabilen tekerlekli araçlara geldiğinde, en erken kanıtlar yaklaşık 5  bin 400 yıl önceki Avrasya ve Orta Doğu’dan geliyor. O zamana dek, bu bölgelerde yaşayan insanlar şehirler ve devasa anıtlar inşa etmişti; metalurji ve tarımda ustalaşmışlardı. Bunların dışında, kızaklar, kızaklı arabalar ile çarklar veya silindirler üzerinde ilerleyen farklı araçlar kullanarak yükleri taşıdılar. Bir kızağa dönen silindirler eklenmesinin karasal alanlarda taşımayı kolaylaştıracağını anlamak için bir dahi olmaya gerek yoktu.

Peki ama tekerlekli araçlar neden nispeten geç bir buluştu?

Arkeolog David Anthony, ‘The Horse, The Wheel and Language’ (At, Tekerlek ve Lisan) adlı kitabında, asıl tasarım zorluğunun tekerlek ve aks bağlantısı olduğunu öne sürüyor. Ahşap arabaların üreticileri, tekerleklerin merkezine tam olarak uyan aksları oymak zorundaydılar; tekerleklerin yalpalamaması ama minimum dirençle yuvarlanabilecek kadar da gevşek olması gerekiyordu. Ayrıca, tekerlek çemberinin kendisinin de sağlam olması gerekiyordu ama çok ağır da olmamalıydı.

Mühendislik açısından, üreticiler sürtünme, mukavemet, sertlik ve tekerlekler, akslar, gövde, bağlantı direği ve boyunduruk ya da koşum takımı gibi birkaç bağımsız parçanın boyutlarını hesaba katmak zorundaydı. Bu yanılması kolay ve karmaşık makineyi inşa etmek işte bu yüzden çok uzun zaman aldı.

OYUNCAKLAR VE METİNLERDEN GÜNÜMÜZE ULAŞAN KANITLAR

İnsanlar bu mühendislik becerisine ulaştılar ve ardından yaklaşık 5 bin yıl önce Avrasya ve Orta Doğu’da hayvanların çektiği (iki tekerlekli) arabaları ve (dört tekerlekli) vagonları üretmeye başladılar. İlk tekerleklerle ilgili kanıtlar, yazılı metinler, resimler, minyatür modeller ve gerçek araçların kalıntıları da dahil olmak üzere çeşitli şekillerde günümüze ulaştı.

Aslında, Mezopotamya’da bulunan Uruk kentindeki 5 bin 200 yıllık bir tapınakta gün yüzüne çıkarılan yaklaşık 3 bin 900 kil tablete kazınmış dünyanın en eski yazılarından birinde, vagonlardan bahsediliyordu. Proto-çivi yazısı şeklinde yazılmış yazıtlarda, üç kez ‘vagon’ işaretine yer verilmişti. Buna karşın, kıyasladığınızda, ‘kızak’ sembolü yaklaşık 40 kez tekrarlanıyor ve bu nedenle Mezopotamya’da bu dönemde tekerlekli araçlar henüz çok yaygın değilmiş gibi görünüyor.

Yaklaşık 5 bin 400 yıl önce yaratılan eserler ve inşa edilen binalarda, bu araçların sanatsal tasvirleri de ortaya çıkmaya başlıyor. Örneğin, Polonya’daki bir arkeolojik kazı alanında, arkeologlar bir kupanın üzerine oyulmuş halde vagon ve boyunduruğa benzeyen bir tasvire rastladılar. Almanya’da bulunan bir mezarda ve Rusya’da ortaya çıkarılan metal bir kazanda hayvanların çektiği bir araba resmedilmiş gibi görünüyor. Eski insanlar da tekerlekler ve araçların minyatür modellerini yapıyordu. Bunlardan bazıları mezarlarda açığa çıkarıldı ve bu durum ayinsel bir öneme sahip olduklarını düşündürüyordu. Ne var ki, bunların küçük çocuklara ait oyuncaklar olması da mümkün.

Gerçek araçlara gelirsek; arkeologlar, Rusya ve Ukrayna’nın otlaklarını süsleyen 4 bin ilâ 5 bin yaşındaki mezar höyüklerinden 200’ü aşkın vagon ve arabanın kalıntılarını ortaya çıkardılar. Bu mezarların bir kısmı, muhtemelen cenaze törenleri esnasında kurban edilen hayvanların iskeletlerini de barındırıyordu. Avrupa’daki insanlar ise vagonlarını mezarlarına gömmüyorlardı. Buna karşın, Slovenya’daki 5 bin 100 yıllık bir kazı alanında bulunan ahşap tekerlek gibi araç parçaları şans eseri hayatta kalabilmişti.

KÖKENİ HÂLÂ BİLİNMİYOR

Bu kanıtlara ve onlarca yıllık arkeolojik araştırmalara karşın, ilk tekerlekli araçların tam olarak nerede yapıldığını bilmiyoruz.

Bunun nedeni, kısmen radyokarbon tarihlemeyle ilgili belirsizlik marjı. Yöntem, MÖ 3 bin 273 gibi kesin bir yıl yerine ‘MÖ 3 bin 100 ilâ 3 bin 300’ gibi bir yaş aralığı sunuyor. Erken dönem tekerlekleriyle ilgili radyokarbon tarihleri, günümüz Macaristan, Irak ve Türkmenistan’ında bulunanlar da dahil olmak üzere, coğrafi bağlamda uzak bölgelerdekilerle örtüşüyor.

Bunun yanı sıra, tekerlekli araçların bir kereden fazla icat edilmiş olması muhtemel görünüyor. Bu olasılığı destekleyen en erken örnekler, teknolojik açıdan farklılık gösteriyor. Doğu’da bulunan araçların sabit aksları ve dönen tekerlekleri mevcutken, İsviçre ve Almanya’da keşfedilen araçlarda dönen akslar bulunuyordu. Bu bulgular, Doğu ve Batı’daki kültürlerin birbirlerinden bağımsız biçimde tekerlekli ulaşımı geliştirdiği ya da bir grubun bu fikri diğerinden ödünç aldığı ama farklı bir şekilde yeniden tasarladığı anlamına gelebilir.

Tekerlekli araçlar ilk olarak nerede tasarlanmış olursa olsun, teknolojinin hızla yayıldığı ve gündelik hayatı dönüştürdüğü açık bir gerçek. Ekin hasadınızı bir tepeden aşağı doğru çekmektense kolayca yuvarladığınızı hayal edin. Anthony’nin de söylediği gibi, “İlk tekerlekli taşımacılığın sosyal ve ekonomik değerini önemsiz gibi görmek çok zor”.

Muhtemelen, bu teknoloji tek bir aileye ait çiftlikler için uygundu. Tekerlekler sayesinde, yalnızca birkaç kişi, daha önceleri onlarca dönüm arazi üzerindeki gübre, malzeme ve bitkilerin taşınması gibi çok sayıda sağlam yapılı işçiye ihtiyaç duyulan işleri kolayca yapabilirdi. Ayrıca, çobanlar gibi göçebe insanlar için tekerlekler devrimci bir gelişim olmalıydı. Bu sayede su yollarından uzaklaşıp açık ovalara gidebiliyorlar, evlerini ve mallarını taşıyabiliyorlardı. Onun sayesinde, bir zamanlar misafirperver olmayan çalılık otlaklar, insanların ve fikirlerin hareket etmesine izin veren bir otoyol haline geldi.

Yazının aslı Discover Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)
Editör: Haber Merkezi