Bitmeyen yasın özelliğidir, kuşaktan kuşağa aktarılır. “Beni bul anne”, o zamansız/mekansız inatta “Seni bulacağım” olur





“Arjantin’deki Plaza de Mayo Anneleri, Guatemala’daki Karşılıklı Destek Grubu ve Şili’deki Tutuklu ve Kayıp Yakınları Grubu üzerine çalışmalar yapan Schirmer, özellikle kayıp mücadelesinde mücadeleyi bütün yönleriyle mobilize edenlerin kadınlar olduğuna dikkat çekiyor ve bunun nedenine odaklanmaya çalışıyor. Schirmer’e göre, bir toplumun kolektif belleğini denetlemek için devletler zorla kaybetme ve af yasalarını kullanır. Zorla kaybetmeye karşı mücadele sırasında ‘bedenlerin yokluğu eylemlerin varlığını yaratır’. Bu kadınlar, kendilerinin ve kaybedilen yakınlarının unutulmasına izin vermezler; onlar, hayatta kalanlar ve ‘sürekli yas tutan’ kişilerdir. ‘Bedenlerin var olmaması, eylemlerin geride kalanların bütün hayatları boyunca devam edecek şekilde var olması durumunu yaratır’. “

Girizgâh, Özlem Kaya & Hatice Bozkurt’un Hafıza Merkezi bünyesinde hazırladığı “Fotoğrafı Kaldırmak” raporundan.

Bu sözler, 700 haftadır, başka bir ifade ile 13. 5 yıldır, Galatarasay Meydanı’nda -ellerinde zorla kaybedilenlerin fotoğrafı- devlete ısrarla “Siz yaptınız, unutturamazsınız” diyen kolektif belleği kuşaklara da aktaran insanların sürekliliğini de anlatır.

Bitmeyen yasın sahibi bu insanlar, çocuklarını ya evde ya da sokakta işkencecilerin ellerinden alamadılar. Çocukları bir kez daha evlerine dönemedi. Kaybedilenlerin ardından yakılan ağıtlar hesap sormaya dönüştü. Meydanlardaki varlıklarını dayağa, işkenceye, gözaltına rağmen yarattılar. Kimse onlara bahşetmedi.

Çocuklarının akıbetini sorma haklarından hiç vazgeçmediler. “Eminönü’ de gezerken kaybolmadıklarından” kendi isimleri kadar emindiler. Üstelik hakikattiler. Bedenler kaybedildikçe, beden oldular, söz oldular, unutturulmasına izin vermediler. Sadece “kayıp yakını” değildiler. Devletin kaybettiklerinin kendisi oldular.

Kaldırdıkları fotoğrafları, devletin yüzüne çarparken, isyankar ruhların mayası oldular. Birbirinin acısına tutunabilenlerin fotoğrafları hafızalara kazıdılar. “Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gidip dibine girmek için” diyenlerin çocuklarına sımsıkı sarıldılar. Sürülenlerin, katledilenlerin belleğinin çağrıştırdığı her şey o sımsıkı sarılmalardaydı.

Meydanlarda “Siz yaptınız, unutturamazsınız” diyenlerin ısrarlı duruşuna ilham veren Arjantin’de insanlık suçu failleri ceza aldı. Türkiye’de değil ceza, faili belli bütün davalar teker teker zaman aşımına uğruyor ya da failler beraat ettiriliyor. “Devlette devamlılık esastır” gerçeğini teyit eden sadık bir “halef”, akıl hocasının 90’larda yaptığını güncelleyerek, hafızayı ya silmek ya da yeniden kurmak istiyor.

2011’de hükümetin zorla kaybedilenlerin yakınlarıyla verdiği fotoğraf hatırlatılarak, çelişkiye dikkati çekmek, nereden nereye gelindiğini vurgulamak siyaset üretmeye hizmet etmiyor artık. 16 yıllık iktidarın baştan sona “arşiv unutmaz” malzemesi ürettiğini kabul edersek, bölünmüş hafızaların coğrafyasında, “sahibinin sesi hafıza” üretildiğini görmemiz gerekiyor.

Bu öyle bir taammüden bir hafıza ki, bir zamanlar insan hakları ve barış siyasetine inanan, bu nedenle başka mahallelerle ilişki kurmayı önemseyen isimler bile, “Cumartesi Anneleri'nin umut ihtiyacı, acılarını istismar eden sekter gruplara terk edilmeyecek kadar… “ diyebiliyor. İçişleri Bakanı’nın açıklamalarına benzer bir hafızayı kurabiliyor. “Anneliğin istismarı…” diye başlayan cümlede “anneliğin” de aynı hafızaya hizmet edercesine tanımlandığını, inşa edildiğini görebiliyoruz. Bir vakitler “analar ağlamasın” sözünün ortaklaştırıcı dili, “bazı analar ağlayabilir” e dönüşebiliyor. Berfo Ana’nın temsil ettiği yüzleşme, bir anda “terör anneleri” “yüzsüzlüğüne” evrilebiliyor. Bu hızlı geçişe, hızlı kabule toplumsal bölünme cevaz veriyor.

Bitmeyen yasın özelliğidir, kuşaktan kuşağa aktarılır. Çocuklar büyür, annelerini, babalarını, ablalarını, ağabeylerini, dedelerini, ninelerini kaybedenlerin faillerinin peşinden giderler. “Beni bul anne”, o zamansız/mekansız inatta “Seni bulacağım” olur.

Çünkü hafıza her zaman “nisyan ile malül” değildir.

Editör: Haber Merkezi