Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 100’üncü yılına yaklaşıyor. 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşmasının imzalanmasıyla “bağımsızlığı” kabul edilmiş, 3 ay sonra 29 Ekim 1923’te ise Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmişti.



 

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 100’üncü yılına yaklaşıyor. 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşmasının imzalanmasıyla “bağımsızlığı” kabul edilmiş, 3 ay sonra 29 Ekim 1923’te ise Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmişti.

100’üncü yıla, yani 29 Ekim 2023’e üç yıl var…

Artık tek adam yönetimine dönüşen 18 yıllık AKP iktidarı 100’üncü yılı başka bir hesapla kapatmak ya da karşılamak istiyor. Cumhuriyetin hemen tüm kazanımlarını tasfiye etme çabası içindeki AKP iktidarının adım adım yol aldığını söylemek de yanlış olmayacaktır.

Lozan Anlaşmasının imzalanmasının yıl dönümünde Mustafa Kemal’in müze olarak ilan ettiği ve 1934’ten bu yana bu statüde olan ve bir bölümü de cami olarak kullanılan, yapı sanat tarihi ve mimarisiyle önemli bir yeri olan 1500 yıllık Ayasofya ibadete açıldı. 24 Temmuz’da Erdoğan ile birlikte protokol dahilinde olan “seçkin bir Müslüman topluluk” Ayasofya’da cuma namazı kılarak açılışı yapılmış oldu. Bu açılışın cumhuriyetle bir hesaplaşma, Osmanlı’ya dönüş, hilafetin kaldırılmasından, şeriatın tartışılmasına kadar bir dizi hesabı içinde barındıran bir sürecin başlangıcı olduğunu umut eden ve Erdoğan’ın bu yönlü adımları hızla atması gerektiğini düşünenler var.

Özellikle, güç kaybeden ve giderek hem kendi içinde hem de dış etkenleriyle için için çürüyen AKP’nin bu süreci durdurmak için din ve milliyetçiliğe daha çok başvuracağı görülüyor. Bunu bir varlık nedeni olarak ele almak isteyeceğine dair derin kaygıların pek de mesnetsiz olmadığını gösteren birçok gelişmeden söz etmek de olası…

İşsizlik artarken, yokluk ve yoksulluk yaygınlaşırken, iç ve dış borç katlanırken, ülkenin kaynakları peş keş çekilirken kullanılan örtünün din ve milliyetçilik olması, dinin ve milliyetçiliğin etkisinden kutulamamış milyonlarca dindar insanın etkisiz kılınarak bu düzene bağlanarak etkisizleştirilmesi etkili silah haline getirilmek isteniyor…

Daha önce, mealen, “Sultanahmet camiini doldurmayanlar bize Ayasofya’yı aç diyorlar. Biz bu oyunlara gelmeyiz” diyen, Çamlıca’da yaptırdığı camiinin ancak kendisi katılırsa bir cemaat oluşturabilen gerçeği de orta yerdeyken, Erdoğan, Ayasofya’yı bir siyasi hesabın sonucu olarak eskiden söylenmiş tüm sözlerini unutarak camiye dönüştürdü.

AKP’nin bu kararıyla birlikte, hilafet isteyen, “bu başlangıç” diyen sesler de yükseliyor… “Artık zamanıdır” diyenler yüksek sesle konuşmaya başladılar. Abdurrahman Dilipak gibi isimlerin de hilafeti hararetle savundukları ve “Hilafeti istemeyen/savunmayanın kendisine Müslümanım diyemeyeceğini” açıkladığı günlerden geçiyoruz. Oluşturulan heyetlerle Sarayı ve Diyanet Başkanlığını ziyaret ederek bu gelişmelerin hızlandırılması çabası içine girmiş bulunuyorlar.