MEREŞ - Elbistan’da gecekondu mahallesinde yaşayan depremzede Cennet Davulcu’nun “az hasarlı” raporu verilen evin bir bölümü sağanak yağış sonrası çöktü.

Merkezi Mereş’e bağlı Elbistan’da 6 Şubat’ta meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki deprem sonucunda kentte büyük bir yıkım yaşandı. Depremde yıkılmayan birçok evde de ağır hasar meydana geldi. Depremin ardından başlayan hasar tespit çalışmaları ise depremzedelerin aklında soru işareti bırakıyor. Evlerine “az hasarlı” raporu verilen birçok depremzede, evine giremiyor. 

Depremde iki kardeşini, kardeşlerin torunlarını ve çocuklarını kaybeden Cennet Davulcu’nun gecekondu mahallesinde bulunan evine “az hasarlı” raporu verildi. Ancak evin bir kısmı etkili olan sağanak yağış sonucunda çöktü. Evin birçok yerinde ise depremin ardından oluşan hasarlar duruyor.

‘GELECEKLERDİ AMA GELMEDİLER’

Eşini yıllar önce kaybeden ve yalnız yaşayan Davulcu’nun, yaşadığı evde birçok hasar meydana geldi, toprak çatısından su sızıyor. Hasar nedeniyle evde tamirat yapılması için kaymakamlığa başvuran Davulcu’ya ekiplerin geleceği söylense de 45 gün geçmesine rağmen hiç kimse uğramadı. 

Bizi evinin damını onarmaya çalışırken karşılayan, elleri ve kolları çamur içinde olan Davulcu, “Ne yapıyorsun orada?” sorusuna, “Ne yapayım, çatının çadırını çektim. Geleceklerdi ama gelmediler. Evde her yer su damlatıyor” yanıtı verdi. Kaç yaşında olduğunu bilmeyen Davulcu, “Doğduğum günden beri yaşıyorum. 70 mi 80 mi bilmiyorum” diye ifade etti. Davulcu, “Çadırın altından su akıyordu. Gittim, o suyu elimle ittim. Tuz da aldım. Çadırı çektim, toprak koydum, tuz ektim ki kurusun. Hala çadır bekliyorum. Gelirse gelecek, gelmezse ne edeyim” diye konuştu.

‘ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI BİR EV ALIRDIM’

Depremle hasarlı hale gelen evinin içinde anlatımlarını sürdüren Davulcu, “Evvel okuma var mıydı? ‘Okumaya gidek’ dedi mi, ‘kızlar hiç okumaya gider mi, kız okur mu?’ der, işine gücüne salarlardı. Şimdiki aklım olsaydı, bir ev alırdım. Şimdi sadece yaşlılık ücreti alıyorum. Ayak altından, belden iki kere ameliyat oldum. Birçok hastalıktan, apandisten, mideden de ameliyat oldum. Tansiyonum var, kalp hastalığım var. Şekerim var. Yazın gelip baktılar, ‘seni aylığa bağlayalım’ dediler. Daha gidip almadım bile. En son iki ay önce aldıydım” diye belirtti.

‘BEN NEREYE GİDEYİM?’

“Az hasarlı” raporu verilen evin sağlam hiç sağlam olmadığını aktaran Davulcu, şunları söyledi: “Bazen ağlıyorum, bazen kuşları seviyorum, ekmek veriyorum. Kalkıyorum, ‘Ya Allah, Bismillah’ diyorum yatağa giriyorum. ‘Allah’ım veren de sensin alan da sensin. Ele ayağa düşürüme’ diyorum. Başka ne yapayım? Köşeler, dışarı beni korkutuyor. Tenekeler (sac) ayrıldı, toprağı döküldü. Korkuyorum ama gidiyim ki nereye? Bir yere gidemem. Burada küçük bir televizyon vardı. Onu izliyordum. Duvar ‘gür’ deyince eyvah dedim. Kalktım duvara baktım su taşıyor. Leğenleri altına verdim. Sabahın karanlığında kalktım, dama çıktım. Tepeledikçe yağdı. Sabaha karşı televizyon düştü. Geldim burada oturdum, epey bir ağladım. ‘Allah kurbanım sana. Yaradan sensin, götüren sensin, getiren sensin. Niye beni cezalandırıyorsun’ dedim. Herkes evinin altında kaldı öldüler, beni niye bıraktın dedim. Kendi kendime ağladım. Çeken bilir. Gece deprem olduğunda kalkmadım. Toprak döküldü, ağaçlar gitti geldi. Öylece baktım. Sabah deprem olduğunda da çamurun içine düştüm. Biri gelip de elimden tutup kaldıramadı. Buralar hep çamurdu. Ağladım, ‘bir kızım olsaydı arardı’ dedim. İhtiyar olmayın, canınızı fazla yıpratmayın. Ben nereye gideyim. 40 sene oluyor köyden ayrılalı. 10 sene oluyor bu evde oturalı. Ben ne edeyim.”

MA / Yüsra Batıhan 

Editör: Haber Merkezi