“YÜREĞİM SOL’MADAN” ÜZERİNE Türkiye devrimci mücadele tarihinin bilinenleri üzerine doğal olarak çokça yazıldı, çizildi, tartışıldı. Ancak bilinmeyenler de az sayılmaz.

 

 

 

“YÜREĞİM SOL’MADAN” ÜZERİNE

Türkiye devrimci mücadele tarihinin bilinenleri üzerine doğal olarak çokça yazıldı, çizildi, tartışıldı. Ancak bilinmeyenler de az sayılmaz. Bütünlüklü bir sol tarih için konu üzerine sözü olanların konuşması, anlatması, dahası hiçbir kişisel ve grupsal kaygı taşımadan tanıklıkların günümüze aktarılması gelecek açısından önem taşıyor. Yeni kuşaklara nerede doğru yapıldığını, yanlışlıkların neler olduğunu ve üstünmüş gibi görünürken, aynı zamanda farkında olmadan yenilginin taşlarının nasıl döşendiğini anlatmak/yazmak sol tarihimize not düşmek adına çok kıymetli bir işlev üstleniyor.

Sol, özellikle 1970’li yıllarda, Türkiye’de ve Kürdistan’da kitleselleşirken, bu kitleleri devrime taşıyacak kadroların yetersizliği bugünden daha net görülüyor. Devletin Osmanlıdan bu yana getirdiği deneyim ve olanakların hafife alınması, görmezden gelinmesi ve dahası aşırı öz güvenin patolojik bir travmaya yol açacağının farkında olunmaması ne yazık ki bir kuşağın yenilgisiyle son buldu.

Erdinç Obuz’un YÜREĞİM SOL’MADAN kitabı işte tam da böylesi bir tarih kesitini anlatıyor. Hiçbir ön kaygı taşımadan, bilinmeyenleri kendi tanıklığı ve sözü olanların tarihi sorumluluklarıyla sağa sola çekmeden, ne derler kaygısı yaşamadan olguları ve olayları deşiyor. Tanıklıkların ve anlatımın yalın, akıcı ve olabildiğince objektifliğiyle, kitap anı/belgesel türü açısından adeta bir kılavuz niteliğine bürünüyor.

1975-1985 arasındaki on yıllık dönemi ele alan YÜREĞİM SOL’MADAN Karadeniz’den Amanos’lara uzanan son derece kritik hattın göbeğinde yer alan bir bölgenin (Malatya, Elazığ, Dersim, Erzincan) inişli çıkışlı mücadele tarihinin kitabı.

Erdinç Obuz’un kitabı Devrimci Yol hareketinin iç dünyasında bir arkeolojik çalışma yapıyor. Süreci hem aşağıdan hem ortadan hem de en yukardan kesitlerle ele alıyor. Bu nedenle de gelecek kuşaklara ve konu hakkında çalışma yapacaklara gerçek bir referans kitap özelliği taşıyor.

YÜREĞİM SOL’MADAN, “Bana Beyaz Bir At Getirin - Orhan Keskin” kitabının bir anlamda tamamlayıcısı gibi. “Bana Beyaz Bir At Getirin” Kürdistan’ın kuzey ve güney kentlerindeki Devrimci Yol mücadelesini anlatırken Erdinç’in kitabı ise Kürdistan’ın batısındaki mücadeleyi mercek altına alıyor.

YÜREĞİM SOL’MADAN kendi içsel bütünlüğü açısından bir eksiği tamamlarken, bu coğrafyadaki sosyolojik yapıyı ve tarihsel boyutuyla Kürt halk hareketlerini kendi penceresinden değerlendirmeyi de ihmal etmiyor.

Edinç’in kitabı için tanıklıklarını aktaranların birçoğunun, “Bana Beyaz Bir At Getirin - Orhan Keskin” kitabındaki tanıklıklarla örtüşmesi, yaranın asıl nerede olduğu konusunda önemli ipuçları veriyor. Kitap, özellikle “Değerlendirmeler” bölümüyle, Devrimci Yol hareketinin bölgede gerilla hareketi örgütleme konusundaki gecikmişliğinin stratejik bir hataya dönüşerek, yenilgiye yol açan etmenlerin başta gelenleri arasında yer aldığına vurgu yapıyor. Bölgede doğru zamanda bir gerilla yapılanmasına yönelinseydi, hareketin batıda da CHP’nin 1979’daki çözülme sürecinde, devrimci-demokrat kitlesel bir yasal partiye kadar uzanan bir dizi hamleyi de gündeme alabileceğini çeşitli ağızlardan dile getiriyor. Tabii bu tür hamlelerin sonraki tarihsel süreci de etkileyebileceği aşikar. Bence tüm bu olgular Devrimci Yol hareketinin Kürt mücadelesine yönelik eksik bakış açısının ve Kürt ulusal mücadelesinin teorileştirilememesiyle bağlantılı olarak da ele alınabilir. Bu gibi olgu ve tartışmalar özeleştirel biçimlerde kitaba yansıyor ve bu da kitaba ayrı bir kıymet katıyor.

NoteBene yayınları tarafından yayınlanan, Editörlüğünü Yalçın Bürkev’in yaptığı sunuş yazısını ise Fadıl Öztürk’ün yazdığı Anı/Belgesel türündeki kitap için söylenecek çok şeyin olması bu konudaki açlığımızı halen gideremediğimizdendir.

Not: Erdinç Obuz 13 Haziran 2019 Perşembe günü saat 18, 30 da İzmir’de Türkan Saylan Kültür Merkezinde kitap üzerine bir söyleşi yapacak. Düzeyli tartışmalara vesile olması ve İzmir’deki arkadaşların bu söyleşiye katılması dileğiyle…