Merhaba Seninle bir yılı aşkın süredir tanışır ve konuşuruz. Ancak senin ve benim özgün koşullarım hasebiyle yüz yüze görüşmemiz ancak bir kaç kez oldu.

Merhaba
Seninle bir yılı aşkın süredir tanışır ve konuşuruz. Ancak senin ve benim özgün koşullarım hasebiyle yüz yüze görüşmemiz ancak bir kaç kez oldu.
Seninle yaptığımız sohbetlerin ağırlıklı kısmı ülkemizde yaşanan yakıcı sorunların üzerine sarsıcı beyin fırtınaları yapmak oldu. Çünkü ülkede ki hızla değişen gündemi, insan hakları ihlallerini ve sıcak savaşın yanı sıra soğuk savaşın tüm hızıyla devam ediyor olması başka gündemlerde de sohbet etmemize imkân vermedi. Oysaki gündem dışı konuşabilmeyi başarabilseydik, kültürden, sanattan ve insanlıktan ne denli güzel sohbetler yapmış olurduk. Kısmet, belki bir gün ha!.
Seninle tanıştıktan sonra ülkede denetimli bir darbe yaşandı. Olağanüstü hal ilan edildi. Önce fundamentalist Gülen hareketine karşı operasyonlar yapıldı. Sonrasında HDP’lilerin yanı sıra solculara ve son olarak ta sosyal medyada anti demokratik uygulamaları tepki verenlere karşı cadı avı başlatıldı. Başlatılan bu operasyonlar en iyi ihtimalle 12Eylül 1980’de yapılan uygulamalarla at başı bir yarış içinde. Pek tabi insan doğasının yanlışa karşı durduğu, doğru refleks sonucu toplum ciddi anlamda bir kırılma yaşıyor.
Bu arada Türkiye'de, bir de referandum yapıldı. Yapılan referandumun sonucu tüm uluslararası demokrasi örgütleri tarafından şaibeli bulunsa da mevcut iktidar, çıkan sonucu kendi lehine yorumlayarak iktidarını sürdürmeye devam ettiriyor. Toplum ise yeni ve yine bir demokrasi kırılması yaşıyor. Tüm bunların paralelinde Ana muhalefet partisi mecliste dokunulmazlıkların kaldırması lehinde el kaldırarak Kürt vekillerin vekilliklerinin OHAL şartlarında düşürülmesini sağlarken, kendi vekillerini de zora soktu. İktidar, kamuoyuna mal olmuş MİT tırları ilgili haber yapan vekilini de topun ağzına bilerek veya bilmeyerek itmiş oldu. Belki de Kürt fobisi kendilerinden bir kaç kişiyi heba etmelerine beis görmedi bilemiyorum. Vekili tutuklanıp ceza evine girdiğinde pişmanlıklar yaşayarak kendilerini Ankara-İstanbul arasındaki 500 km'ye yakın mesafeyi yürüyerek cezalandırdılar. Tabi buna cezalandırma değil ADALET arayışı yürüyüşü ismini verdiler.
Ülkede kadına yönelik her türlü şiddet katlanarak çoğalırken çocuklarda bu şiddetten nasibini taciz, tecavüz ve öldürülerek alıyor.
Kadınlarımız, çocuklarımız, aydınlarımız düşünürlerimiz top yekun insanlığımız bu coğrafyada taciz, tecavüz zindana atılmayla ve ölümle bir sınav vermekle karşı karşıya kaldı.
Dünya üzerinde hiçbir statüsü olamayan ancak kadın ve erkeğiyle büyük bir cesaret örneğiyle ki bu cesaretlerinin bedeli yaşamlarını yitirmeleridir. Kendi halkını ve Ortadoğu halklarını İŞİD gibi bir canavara karışı koruyan Kürt halkına karşı ana muhalefet savaş teskerelerini, hamasi duygularla onayladığı gibi savaş çığırtkanlığında da iktidar ile bir yarış halinde oldu.
Güney Kürtleri kendi coğrafyasında kendilerini yönetme isteğini bir referandumla halkın % 94 ünün onayı ile geçmesine rağmen iç ihanetin yanı sıra Kürt yönetiminin öngörüde ki isabetsizliği, süreci doğru düzgün okuyamayışı, bölge devletlerinin sert tepkileri ve “gerekirse müdahale eder oradaki yönetimle savaşır ve Güney Kürtlerin'i açlığa mahkum ederiz” tehditleri savururlarken, Güney hükümetinin tırnak içindeki müttefikleri bu duruma sesiz kalmakla beraber işgalcileri cesaretlendirecek bir tavır içinde oldular. Tüm bunların sonucu taktiksel olmayan bir geri çekilme ile Kürt halkında ciddi bir kırılma ve güvensiz bir ruh haline evirilmesine neden olundu.Halbuki o güzel insanlar kendi şehirlerinde insanca yaşamanın dışında bir şey istemiyorlardı.Güney Kürdistan’daki bu yenilgi ve ihanet daha tam anlamıyla Kürtler arasında tartışılmadan neden ve sonuçları anlaşılmadan T.C devleti bölgenin en sakin kentlerinden olan Afrin’e direkt savaş açarak tüm askeri güçleriyle saldırdı. Dünyanın yetimleri olan Kürtler havadan karadan bombalanırken BM başta olmak üzere ABD ve Rusya Afrin halkının üzerine yağdırılan bombalara sesiz kalmayı tercih etmeleri yanı sıra T.C ordusunun ve devletinin manevra alanını alabildiğince kolaylaştırıcı bir yöntemi seçmeleri bilinçli bir tercihin sonucu olduğunu maalesef yaşayarak bir daha gördük.
Irak’ta Suriye’de İŞİD’e karşı Kürtlerin destansı direnişleri tüm dünyada yankı bulup destek alırken binlerce Kürt Peşmergesi ve Gerillası canlarını verirken İŞİD canileri tarafından kaçırılan pazarda 1 dolara satılan Kürt kadının feryadını duyar gibi yapmaları aslında hamasi duyguların ötesine geçmediğini, Kürtleri bölge devletlerinin insafına bıraktıklarını son Afrin savaşında üzülerek gördük. “Güzel insanlar Çirkin insanlarla savaşıyor” sloganıyla Kürtleri savaşta ön cepheye sürmenin dışında bir şey olmadığını artık biliyoruz. O güzel insanlar o güzel şehirlerde NATO’nun ikinci derecede ki güçlü ordusunun insafına bıraktılar ve o güzel insanlar tekrar dağlara çekilmek zorunda kaldılar. Halbuki o güzel insanlar kendi şehirlerinde insanca yaşamanın dışında bir şey istemiyorlardı.