“Yılan balığının çok lezzetli olduğunu sonradan öğrendim”


 

FETHİYE-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ:  Kıyı balıkçı Remzi Yavuz Gazeteciler Cemiyetin günlük 24 gazetesinden gazeteci yazar Sultan Yavuz’a konuştu.

SULTAN YAVUZ  – Babam Remzi Yavuz ve kız kardeşim Şeyma ile balık sohbetimiz, Çalış sahiline açılan kanalın kenarında devam ediyor. Ara sıra büyük balıkları görünce hepimiz heyecanlanıyoruz. Kanaldaki su kuşları ve ördekler de zaman zaman sohbetimize ortak olmak istercesine bize yaklaşıyor. Bugüne kadar pek çok anı biriktiren babam, bazılarını da okuyucularımızla paylaşıyor… İnsanı zaman zaman şaşırtmayı seven ve iyi bir hikâye anlatıcısı olan babam, balık konusundaki ustalığı ve şanslılığının yanı sıra muzip hâlleriyle de gülümsetiyor.


Yılan balığı, vatoz balığı
Yılan balığının solucana geldiğini ve bulanık suda tutulduğunu belirten babam Yavuz, Fethiye’ye ilk geldiği 1980’li yıllarda yakaladığı yılan balıklarını yılan sanarak suya geri bıraktığını ve çok lezzetli bir balık olduğunu sonrada öğrendiğini ifade ediyor.
Bir gün attığı oltaya takılan bir vatozun ise yüzlük misinayı kopardığını ve ertesi gün bu büyük balığı yakalamaya kararlı olduğunu belirten babam, vatozla ilgili ilginç anısını anlatıyor:
“Gece bekliyorum aynı yerde. Hayalet bir kapı gibi geldi önüme kondu, çarpmayı atınca kanadına taktım. Epey uğraştıktan sonra çıkardım, en az 100 kilo var. Kuyruğu zehirli deyince, önce kuruğunu çıkardım. Bir tane daha tuttum ama kimi ‘Yenir’, kimi ‘Yenmez’ dedi. Vatozu aynı bir hayvanın derisini yüzer gibi yüzdük, bir baktım böbreği, dalağı, kalbi var, memeliymiş. Bir arkadaşımın buzluğuna koyduk. O da 100 tane civciv almış, eşi de ‘Bu balığı yemiyorsanız, tavuklara yedireceğim’ demiş. Biz de emin olamadığımız için ‘Ver’ dedik. Bir süre sonra arkadaşım, ‘Remzi ocağımızı batırdın, tavukları yiyemedik’ dedi. Meğer vatozla beslendikleri için çok irileşen tavukların tadı balık gibi olmuş. Eşe dosta kesip vermişler ama kimse yiyememiş. Böylece vatozun peşini bıraktık…”
“Bunca yıllık balıkçıyım, senin kadar şanlısını görmedim”
Balıkçılık anılarını paylaşan babam, bir defasında arkadaşıyla denize açılıp, demir attıktan sonra sürekli ufak balıkların geldiğini ve bu yüzden denize geri saldıklarını anlatıyor. Bir süre sonra büyük sayılabilecek bir balık tutan arkadaşı hava atarak, “Remzi, sen balık tutmayı bırak, benim tutuğum balıkları torbaya koy” demiş. Babam bir süre sonra son kez denemiş ve küçük bir balık takılmış oltaya. Babam da mahsustan, “Çok büyük balık geldi” deyince, arkadaşı da oltayı bırakıp babamı izlemeye başlamış. Tekneye beş metre kala babamın tuttuğu küçük balığı yiyen büyük bir kefal oltaya takılınca, babam da gülerek balığı tekneye çıkarmış. Arkadaşı, “Bunca yıllık balıkçıyım, senin kadar şanslısını görmedim” demiş.
Lahozu eliyle tutmuş
Dibi taşlık olan Karagözler’de balık avlamaya giden babam, o günün anısını şöyle anlatıyor:
“Kenardan kıbrıs ile kefal avlayacağım fakat balık da yok, hava da çok sıcak. Bir de baktım, dört metre ileride bir lahoz geldi, inanamadım. Orada olmasına da anlam veremedim ama çok yavaş hareket ediyor. Orada daha önce batık bir gemi vardı, onu çıkarmaya uğraşıyorlardı, demek ki o esnada darbe almış, tam yüzemiyor. Denize girsem acaba tutabilir miyim, dedim. Girdim suya, yakalamak için yarım saat uğraştım, tuttum, çıkardım, beş buçuk kilo geldi. Balık kovasına koydum, yarısı dışarıda…
O sırada piknik yapmak için bir aile geldi, demek ki balık hastalığı vardı ki, adam yanıma geldi, ‘Aaa, bu lahoz’ dedi, ‘Ben de sana kefal demedim ya’ diye karşılık verdim. ‘Kardeşim bunu sen nasıl tuttun?’ dedi. ‘Ekmekle, kıbrısla tuttum’ dedim. Adam hızla arabasına atladı, doğru şehir merkezine gitti, beş- altı ekmek, beş- altı olta almış, geldi, sıradan hepsini denize attı. Ben oltamı topladım, oradan ayrıldım. Zavallı adam belki akşama kadar beklemiş, belki ertesi gün de gelmiştir. (Gülüyor) İlk defa lahozu orada tutup yemiştim. Lahozun eti hiçbir balığa benzemez, tavuk eti gibi bembeyazdır, bu bölgenin en değerli balığıdır.”
“Komşunun” lahozu
Bir gece arkadaşıyla birlikte denize parakete (Bir buçuk kilometrelik alana serilebilen, her 20-30 metreye batması için kurşun yerleştirilen, beş yüz kancalı olta) atan babam, mamun taktıkları oltaları toplarken başka birinin de, onların oltasının üstünden çarpraz bir olta attığını fark ederler. Babam, “Sepeti onun altından geçirmemiz lazım, uğraşırken adamın oltasını bir kaldırdım, ileride bir şey çok güçlü vuruyor. Arkadaşıma tekneyi yavaş yavaş sürmesini söyledim. Tekneyi çevirdik, on metre ancak gittik ki, bir lahozun takıldığını fark ettik. Adamın oltasındaki lahozu aldık, çıktık. (Gülüyor)
Balık pişirme teknikleri
Dip balığı olan levreği yakaladıktan sonra misafirleriyle ormana giden babam, balığı temizledikten sonra içine bir kaç diş sarımsak koyarak alimünyum folyoya sardığını ve daha sonra sönmek üzere olan közün üstünde yarımşar saat arkalı önlü pişirdiğini belirterek, “Balığı tutunca kılçığı elinde kalıyordu, onu yiyen herkes o lezzeti başka hiçbir balıkta bulamadığını söyledi. Püf noktası köz çok cılızken, ateş iyice azaldığında yapacaksın” diyor.
Göcek’te inşaatını yaptığı Safter isimli bir emekli büyük elçinin yaptığı balığın da yediği en lezzetli balıklardan olduğunu vurgulayan babam, “Olta balıkçısından çipura ve sokarca aldı, balığı kızarttı, sonra kızartma yağının içine sarımsak, limon ve biraz pul biber atıp, onu da pişmiş balıkların üstünde gezdirdi ve kapağını kapattı. 10 dakika bekletti, yediğim o balığın tadını unutamıyorum” diyor.
Kendisine Konyalı bir arkadaşının verdiği kefal tarifini de paylaşan babam, “Kefali önce haşlayacaksın, sonra da kılçığını temizledikten sonra tereyağında kavuracaksın. Ton balığından daha lazeetli oluyor, ben yapınca kahvaltıda da tüketiyoruz” diyor.
Fethiye’ye gelen amatör balıkçılara da öneri de bulunan babam Remzi Yavuz şöyle konuşuyor:
“Karagözler’de dip balığı avlayabilirler, soğuk suyun balığı daha lezzetli olur. Karagözler’in arkalarına doğru gitsinler, orada balık çok, taşa takıldığı için ağ atamıyorlar, balık kendini koruyor. Eğer tekne ile açılırlarsa da Kızılada’nın civarına gitsinler, 80 metrede barbun, mercan çıkıyor, daha alçakta çipura…”
Ben babam kadar iyi balıkçı olmasam da, odan birkaç şey öğrenmişliğim var, sandalla açıldığımızda çok sayıda balık tuttuğumu hatırlıyorum ve o zamanların ona en yakın anlarım olduğunu bilirdim. Balık tutmak benim için babamla özdeşleşen bir eylem ve bir felsefe. “Rastgele” baba, nice yıllar tuttuğun enfes balıkları yiyebilmek dileğiyle…

( Kaynak: http://www.24saatgazetesi.com/yavuz-lahozun-eti-hicbir-baliga-benzemez/?fbclid=IwAR0YlNlZdhHyG59FwycgDO4r1vLyGkdvgNLhXoSAOKxmm1Cw39Mcoo71o4Q )
Editör: Haber Merkezi