Yarın dünya barış günü. Ekonomi ve Barış Enstitüsü (Institute for Economic and Peace – IEP) 15. Küresel Barış Endeksi Raporu’nu bu yıl Haziran ayında yayınladı.

Dünyanın küresel barış seviyesini ölçen  IEP, üç alanda yaptığı puanlamayla rapor hazırlıyor. Bunlar: Toplumsal güvenlik, iç ve uluslararası çatışma ve militarizasyon.

Ekonomi ve Barış Enstitüsü, barışçı bir toplum oluşturmada 73 ülkede gerileme, 83 ülkede gelişme tespit ediyor. Gelişme; devam eden çatışmaların, iç savaşların ve terör olaylarının azalması sayesinde. Gerilemeler ise silahlanma ve güvenlik kaygılarının artması nedeniyle ortaya çıkıyor.

2021 yılı tespitlerinde en ciddi olumsuzluğun askeri harcamalarda yaşandığı vurgulanıyor. 105 ülkenin askeri harcamaları, 90 ülkenin de silah ithalatı artmış durumda. 46 ülkede siyasi istikrarsızlık, 21 ülkede iç çatışma, 33 ülkede ise çatışmalardan kaynaklanan ölümler devam ediyor.

Rapora göre, 97 ülkenin askeri harcamaları ve silahlı personel sayısında artış olmuş. En büyük artışa sahip ülkelerin ilk dördü; ABD, Çin, Almanya ve Güney Kore. Raporun detaylarına  https://www.visionofhumanity.org/maps/#/ adresinden ulaşılabilir.

Türkiye 149. sırada

IEP’nin rapora göre Türkiye, huzurlu ve barışçı ülkeler sıralamasında, 163 ülke arasında 149. sırada yer alıyor. Afganistan listede en sonda. Bu sonuç çok şeyi açıklıyor olsa gerek. Afganistan’ın Küresel Barış Endeksinde 3631 puanla 163’üncü, Türkiye’nin ise 2843 puanla 149’uncu sırada yer alması Türkiye’nin durumunu  açıklıyor.

Afganistan’daki iç savaşın ve işgalin aldığı yeni hal ile Suriye’de devam eden savaş, Türkiye’yi her yönüyle etkiliyor. Türkiye’nin Kürt çatışması, demokratik siyaseti baskısı altına almış durumda. Türkiye nefes daralması yaşıyor. Militarizasyon, Türkiye tarihinin en yüksek seviyesinde seyrediyor. Uluslararası sözleşmelerden, anayasadan ve yasalardan kaynaklı evrensel temel haklar askıda.  Barıştan, çatışmasızlıktan söz etmek için, riskli bir siyasal ve toplumsal atmosfer söz konusu. Son yıllarda her alanda ayrımcılık, nefret söylemi, egemen milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı pik yaptı.

Küresel barış endeksinde Türkiye’nin 163 ülke arasında 149. sırada yer almış olması, Birleşmiş Milletler’in belgelerinde ve çok sayıda uluslararası sözleşmede yer alan barış hakkının, ciddi ölçüde tehdit altında olduğunu gösteriyor.

Barış hakkı; eşit, özgür insanca yaşama hakkı olarak, ilk kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, 15 Aralık 1978 tarih ve 33/73 sayılı kararla kabul edilen bildiride vurgulandı. Barış hakkı, “(…) her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir” biçiminde güvence altına alınmıştır. Ancak buna uymayanlara karşı hiçbir yaptırım uygulanmadığı gibi, barış hakkı karşıtlığının hukukta da bir karşılığı yoktur.

Barış hakkı insanlığın gördüğü iki büyük felaket, 1. ve 2. Dünya Savaşları sonrası tartışılmaya başlandı. İnsanlık barışın değerini savaşlarla öğrendi, ne yazık ki.

Varşova Paktı ve SSCB, 2. Dünya savaşı bittikten sonra, Hitlerin ordularının Polonya’yı işgal ettiği gün olan 1 Eylül 1939 tarihini, (1 Eylül’ü)  Dünya Barış Günü olarak kabul etti. Bu karar, savaşta ölen insanların anısına saygı göstermek, onları hatırlamak ve barışı kıymetlendirmek için verildi.

BM (Birleşmiş Milletler) ise 1981 yılında yaptığı 57. Birleşiminde, Genel Kurulun her yıl açılış günü olan Eylül ayının 3. Salı’sını (21 Eylül tarihini) Dünya Barış Günü ilan etti.

2001 yılında, Japon çocukların topladıkları bozuk paralarla Japonya’nın yaptırdığı Barış Çanı, Birleşmiş Milletlerin açılışında çalınmaya başlandı. Çanın üzerinde “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazılı.

Bu nedenle hala 1 Eylül’ü barış günü olarak kutlayan dünyada az sayıda ülkeden birisi de Türkiye.  Bu da Kürt mücadelesiyle bağlantılı bir durum. Bir çok ülke 21 Eylül’ü günü kutluyor.

Türkiye’de 1 Eylül

12 Eylül sonrasında 1 Eylül Barış Günü kutlaması kamusal alanda ilk kez, 3 Eylül 1994 tarihinde Kadıköy meydanında Birleşik Sosyalist Parti tarafından organize edilen Barış Şenliğinde yapıldı. Aziz Nesin başta olmak üzere 30  yakın yazar ve edebiyatçının kitaplarını imzaladılar. Dönemin HEP İstanbul İl başkanı Kemal Parlak koşulsuz destek vererek, şenliğin kitlesel gerçekleşmesini sağladı. Sovyet yanlıları dışındaki sol, sosyalist ve demokrasi güçler, barış gününe  o güne kadar pek sıcak bakmazlardı. Hatta 90’ların ortalarına kadar “ekmek yoksa barış ta yok” diye uzak duranlar bile vardı.

Bu etkinlik Kürt demokratik siyasetinin de Türkiye’de ilk kitlesel katılımlı 1 Eylül Barış Günü oldu. Kürt çatışmasının en yoğun olduğu bir dönemde, binlerle ifade edebileceğimiz Kürtler  Kadıköy’de Edi Bese (Yeter Artık) dediler.

Daha sonra Türkiye’nin barış mücadelesi ve 1 Eylül Dünya Barış Günü tarihi,  Kürt hakları mücadelesi tarihiyle paralel gelişti. Sadece 2013-2014 yıllarında Orhan Doğan adına Türkiye Barış Meclisi iki kez kitlesel etkinlikle barış ödülü verdi.

10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da emek örgütlerinin düzenlediği barış mitinginde dünyada bir ilk yaşandı. Barış talep etmek için yapılan mitingde IŞİD tarafında patlatılan bombayla, Ankara Gar önünde 103 insan katledildi.

Bugün Türkiye’de de dünyada da ekmek kadar su kadar barışa ihtiyaç olduğu çok açık. Bu hafta her zaman olduğu gibi birçok etkinlikle bu talepler dile getirilecek.

“Bugünün zor koşullarında barışın imkânı var mı” sorusuna soranlara verilebilecek yanıt: gecenin en karanlık anının, güneşin doğmasının yaklaşmasının başladığı an olduğu gerçeğini hatırlatmak olabilir. Barış mücadelesi ve talebi; savaş, çatışma ve zor koşullarda yükseltildiğinde anlamlıdır.