1 Şubat’ta Şengal, Maxmur Mülteci Kampı ve Rojava’da birçok yerleşim alanı TSK’nin eş zamanlı hava saldırısına hedef oldu. Saldırıların yapıldığı alanların hava sahası kontrolü ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerine ait. MSB’den yapılan açıklamada, “Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesinden doğan meşru müdafaa haklarımız doğrultusunda, Irak ve Suriye kuzeyinde bulunan ve teröristler tarafından üs olarak kullanılan Derik, Sincar ve Karacak bölgelerindeki terör yuvalarına karşı Kış Kartalı Hava Harekâtı icra edilmiştir” denildi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın saldırılardan önce ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile telefon görüşmesi gerçekleştirmesi bu konuda “olur” alındığını gösteriyor.

ABD’den onay alınarak yapıldığı değerlendirilen bombardımana Rusya, Irak, İran ve Suriye’den bir tepki gelmedi. KDP yönetimi ise adeta operasyon ortağı gibi tavır aldı.

Binlerce IŞİD’linin tutulduğu Hesekê’deki Sinaa Cezaevine birkaç hafta önce IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırının püskürtülmesinin intikamı alınırcasına dört koldan bir bombardıman başlatılması dikkat çekici. Bilindiği gibi 22 Ocak’ta Sinaa Cezaevi baskınında çıkan çatışmada 374 IŞİD’li öldürülmüş, baskın ve isyan bastırılmıştı. 77 cezaevi çalışanı, 40 QSD’li ve 4 sivil olmak üzere 121 kişi IŞİD’e karşı direnişte yaşamını yitirmişti. IŞİD’in elinde NATO silahları ele geçirilince saldırısının arkasında Irak ve Türkiye’nin etkisi tartışılmıştı.

Hesekê baskının bastırılması sonrasında gündeme gelen 1 Şubat saldırısında Rojava’da 4 Şengal’de 3, Maxmur’da 2 kişi hayatını kaybetti. Çok sayıda sivil yaralandı. Havadan atışların dün de sürdüğü Dêrik’e bağlı Qesrok, Çemşeref, Newala Gura ve Kasanê köylerinin bombalarla hedef alındığı belirtiliyor.

AKP yönetiminin, sürdürdüğü hava ve kara operasyonlarına suskun kalınıyor. Kürtler söz konusu olunca, bölge devletleri aralarındaki çelişki, çatışma ve rekabeti bir yana bırakıyor, Kürtleri ezmede mutabakat sağlıyor. KDP ise AKP’nin güdümüne girmiş durumda. İçeride de bir tepki yok. “Millet İttifakını oluşturan partiler, AKP’nin esiri olmuş halde bu alandaki politikalara ses çıkarmıyorlar. HDP, devrimci demokratik güçlerin tepkileri ise yeterli etkiyi yaratamıyor.

1 Şubat’ta Maxmur, Şengal ve Rojava’da birçok alanı aynı süre içinde hava bombardımanına tutulmuşken 2 Şubat’ta IKB Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’ni Türkiye’ye gelişi ise bir protesto, bir rahatsızlık belirtmek için değil, ne yazık ki adeta bir teşekkür sunma ziyareti gibi. Irak ve Suriye’nin egemenlik alanları içindeki Kürt yerleşim alanları bombalanmış, çok sayıda yer yıkılmış, çok sayıda ölü ve yaralı varken, BM Irak Temsilciliğinin Türkiye’ye gösterdiği tepkiyi bile göstermeyen IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’nin Ankara’ya ziyarette bulunması doğal olarak Kürtlerin ve demokratik kamuoyunun tepkisini topladı.

Erdoğan yönetiminin, Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi’nin onayını da alarak IKB Yönetiminin etki alanlarını adeta arka bahçesi gibi değerlendirip dilediği gibi at koşturması karşısında KDP’nin sessizliği ibret vericidir. Ölenler daha toprağa verilmeden, hastanelerdeki yaralıların durumuna ilişkin kesin bilgiler elde edilmemişken soluğu Türkiye’de alan Barzani’nin davranışı KDP’nin geldiği boyutu gösteriyor.

Neçirvan Barzani’nin Ankara ziyareti basında pek yer almasa, birkaç kısa haberle geçiştirilse de “PKK’nin etki alanları” diye değerlendirdikleri bölgelere yönelik “Hava harekatlarının icra edileceği” konusunda mutabakat içinde oldukları teyit edilmiş görünüyor.

Reklam

Bir süredir, “Türkiye’de Erdoğan yönetimi ne ise Bölgesel Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi de odur” biçiminde birçok değerlendirme oluyor. Şengal’de, Êzidîlere karşı süren kıyım politikası da akıllara mezhepçi yaklaşımları getiriyor. Son hava bombardımanında, Êzidîlerin kutsal saydığı bir tavus kuşunun Şengal’de öldürülmüş olması tablonun hazin parçalarından biriydi.

Ne Irak yönetimi ne KDP, Şengal’e saldırılara karşı tutum alıyor. Aksine, Şengal Özerk Bölgesinin ortadan kaldırılması ve Êzidîlerin ata topraklarından sürülmesi için komple bir çalışma yürütülüyor. Gelişmelere bakıldığında Erdoğan yönetiminin uyguladığı ayrımcı politikaların KDP tarafından Êzidîlere uygulandığı da görülüyor.

Başka bir gerçek de Irak Kürdistanı ve diğer bölgelerdeki Kürt halkı derin bir yoksulluk çekerken KDP yönetiminin ellerindeki olanakları kendi iktidarlarını tahkim ve Barzani ailesini dünya zenginleri listesine kaydetme çabası içinde olduğudur. Bölgesel Kürdistan halkından ve diğer parçalardaki Kürtlerden büyük tepki alan KDP yönetimi, istikbalini, adeta bölge egemen devletlerine bağlamış görünüyor. Şengal, Maxmur ve Rojava’daki halk tepkisini, büyüyen bölgesel Kürt muhalefetini bastırmayı da Türkiye yönetimine devretmiş görünüyor.