ANKARA - DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Erdoğan-Barzani görüşmesinin diplomatik ilişki olmadığını belirterek, Türkiye’nin stratejisine, emrine istişare eden KDP gerçekliğinin bir yansıması olduğunu vurguladı. 

AKP iktidarının Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarına geri dönüşüyle başlattığı savaş konsepti, bölge kentlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının ardından Federe Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik havadan ve karadan saldırılarla sürüyor. 23 Nisan 2021’de Federe Kürdistan Bölgesi’nin Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine operasyon başlatan AKP iktidarı, son olarak Şengal ve Mahmur ile Kuzey ve Doğu Suriye’nin Dêrik ve Şehba köylerine saatlerce süren hava saldırıları düzenledi. Bu hava saldırılarının DAİŞ’in Hesekê’de bulunan Sinaa Cezaevi’ne yönelik yenilgiye uğrayan saldırısı sonrası yapılması, Kürtler arasında “DAİŞ’in intikamı” olarak değerlendirildi. Hemen ardından Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Nêçirvan Barzani’nin Ankara’da AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmesi de dikkat çekti. AKP’nin bu saldırılarla Neo-Osmanlı hayallerini gerçekleştirmeyi amaçladığını söyleyen Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, aynı süreçte yapılan Barzani-Erdoğan görüşmesine, “Kirli ilişkilerin ortaya çıkması” yorumunda bulundu. 

NEO-OSMANLI HAYALİ

DAİŞ’in Sinaa Cezaevi’ne yönelik saldırısıyla Kürt karşıtı tüm güç ve devletleri bir araya geldiğini belirten Bayındır, “Özellikle AKP-MHP rejiminin rolünü iyi değerlendirmek gerekiyor. Erdoğan rejimi 2011’den bu yana Neo-Osmanlı hayali ve diğer büyük hedefleri için Rojava’ya girdi. Gelinen aşamada on yıllık hamlelerin büyük bir kısmında başarısızlığa uğramış bir Türkiye ve Erdoğan gerçekliği görüyoruz” dedi. Türkiye’nin, Suriye politikasının bu hat üzerinde süreceğini öngördüklerini aktaran Bayındır, “Hem Güney Kürdistan’da hem Irak’ta Ekim ayında gerçekleşen seçimler sonrası bir türlü hükümet oluşmadı. Siyasi güçlerin birlik oluşturamaması nedeniyle Güney Kürdistan hükümeti ciddi anlamda siyasal istikrarsızlık yaşıyor. AKP rejimi de bunu fırsat bilerek, Şengal’deki özerk yönetim ve Kürtlerin kendi kendisini yönetme arayışını tasfiye etme amacıyla, Mahmur Kampı’nda yaşayan sivillere yönelik boşaltma, bombalama saldırılarına başladı” ifadelerini kullandı.

KÜRT HALKININ DİRENİŞİ 

Türkiye’nin bir yandan Kuzey ve Doğu Suriye’nin Özerk Yönetim statüsünü tasfiye etmeye çalışırken, diğer yandan Irak’ın iç merkezlerine siyasi ve askeri olarak nüfuz edebilecek yerleşik bir güç haline gelme arayışları içinde olduğuna işaret eden Bayındır, Kürt hareketinin Türkiye’nin bu hegemonyasına ve şiddetine karşı uzun zamandır direniş içerisinde olduğunu söyledi. Bayındır, şöyle devam etti: “Erdoğan’ın Ortadoğu’da ve Kürdistan’daki politikalarına en ciddi anlamda darbe vuran güçlerden biri Kürt halkının direnişidir. Bu direnişin belli merkezlerini ciddi anlamda tasfiye etmeye yönelik bir konseptle hareket eden Türkiye ve Erdoğan gerçekliği söz konusu. Kuzey ve Doğu Suriye, Şengal ve Mahmur’un ve Güney Kürdistan’ın bir bütün olarak aynı ölçüde ve eşzamanlı olarak hedef haline getirmesinin arkasında bu var. Özellikle Şengal ve Mahmur’da aralıksız süren hava saldırıları gerçekleşiyor. Sadece geçen hafta değil, 2019’dan bu yana. Önümüzdeki süreçte de Erdoğan rejimi bu politikasında, stratejisinde ısrar etmek isteyecek. İnanıyoruz ve güveniyoruz ki Erdoğan’ın özellikle Irak’ta ve Güney Kürdistan’daki stratejisi başarısız olacak. İçerde yaşadığı hezimet sonucu kendisini sürdüremez hale gelen iktidarın, dış siyasete göre iç siyaseti dizayn etme çabası var. Hem Mahmur’un hem Şengal’in sürekli olarak hedef haline getirilmesinin arkasında böyle bir gerçeklik yatıyor.”

‘KİRLİ İLİŞKİLER ORTAYA ÇIKTI’

Erdoğan ile Barzani görüşmesine dair Bayındır, “Görüşmeden sonra Erdoğan’ın yaptığı açıklama, KDP yönetiminin, AKP iktidarı ile kurduğu ilişkinin en yalın, en açık halini ortaya koydu. Erdoğan açıklamalarında, Güney Kürdistan yönetiminin statüsünü ele almayan, tanımayan ve tanımlamayan bir değerlendirme yaptı. Bugün Erdoğan, Barzani ile kurduğu bireysel, karanlık, kirli ilişkilerin getirmiş olduğu aşama itibariyle Türkiye, Güney Kürdistan’daki federe yönetimin varlığını dahi kabul etmeyen bir aşamaya gelmiştir. Bu Kürtler açısından kabul edilebilir bir durum değil. Buna karşı en üst düzeyde, en yüksek düzeyde tepkimiz devam edecek” diye konuştu.

‘KDP KAZANIMLARI PEŞKEŞ ÇEKİYOR’

“Bin bir bedelle ortaya çıkmış statü, bugün Barzani ailesinin eliyle Türkiye tarafından ayaklar altına alınmış durumda” diyen Bayındır, bu meselenin Kürtler için önümüzdeki dönem siyaseti açısından çok kritik olduğunu ifade etti. Bayındır, “Özgür Kürt’ün hegemonya ve savaş siyasetine karşı olan direnişini hedef alan ve Güney Kürdistan’ın bütün varlığını işlevsizleştirmeye yönelik politikalarında ısrar eden AKP-MHP rejimine KDP’nin yardımları olmasaydı, Güney Kürdistan’daki bu saldırılar bu kadar kapsamlı olamazdı. Bu saldırıyı meşrulaştıran, kapı aralayan ve en büyük desteği veren KDP yönetiminin kendisidir. Barzaniler öncülüğünde, Güney Kürdistan’daki Kürt halkının kazanımları AKP-MHP rejimine peşkeş çekiliyor” diye belirtti. 

Erdoğan-Barzani görüşmesinin kurumsal, siyasal ya da iki gücün diplomatik ilişkisi olmadığını, tamamıyla Türkiye’nin stratejisine, emrine istişare eden KDP gerçekliğinin bir yansıması olduğuna vurgu yapan Bayındır, bu nedenle önümüzdeki süreçte Kürt halkının özgürlük mücadelesi kazanımlarına yönelik çok ciddi anlamda tasfiye girişimleri olacağını ve sorumlusunun da Barzani ailesi olduğunu kaydetti. 

ULUSLARARASI SESSİZLİK

Bayındır, hem bölgesel hem de uluslararası güçlerin Orta Doğu’yu yeniden dizayn etme arayışlarının olduğunu vurguladı. Bu noktada her gücün ve aktörün farklı ilişkilerinin söz konusu olduğunu hatırlatan Bayındır, şunları ifade etti: “İran, Rusya Çin’in bir blok olarak bu sürecin parçası olması, bugün Türkiye’nin aslında birçok uluslararası gücün politikasının birleştiği, ortaklaştığı bir nesne haline geldiğini ortaya koyuyor. Elbette Türkiye’nin de Irak’ta ve Güney Kürdistan’da belli başlı hedefleri ve stratejileri var fakat bu pervasız uluslararası diplomatik kurallar ve hukukları tamamen altüst eden hava sahasında ihlallerinden de anlaşılıyor ki, özellikle uluslararası güçlerin Ortadoğu’da kendi politikalarını gerçekleştirmekte, Türkiye’ye bir Truva Atı rolü verdiğini görüyoruz. Sessizliğin arkasında bu gerçeklik var. Bu kadar insanın yaşamını yitirmesine ve 700 kilometre kadar Irak topraklarına giren, askeri alana giren bir Türkiye gerçekliği olmasına rağmen dünyadan bir tepkinin gelmemesinin arkasında böylesi bir neden var. Bu ilişkiyi sadece Kürt düşmanlığı denkleminde sınırlandıramayız. Ortadoğu’nun genel fotoğrafına baktığımızda özellikle bölgesel ve küresel güçlerin Ortadoğu’yu bir yüz yıl daha yeniden inşa etmenin plan ve programları var.”

HALKLARIN DİRENİŞİ 

Söz konusu planların hayata geçirilmesinde Türkiye’nin kullanıldığını sözlerine ekleyen Bayındır, “Dolayısıyla bugünkü kriz, kaos ve yoğun çatışma halinin arkasında yatan ve ülkelerin stratejisini, siyasetini, politikasını krize sokan aslında bu direnişin kendisi” dedi. Önümüzdeki süreçte hem Irak’ta hem de Federe Kürdistan Bölgesi’nde Kürt halkı başta olmak üzere bu yönlü politikalara karşı direnişin daha da güçlü hale geleceğini ve yayılacağını öngören Bayındır, şunları söyledi: “Nitekim Irak merkezi hükümetinin kurulamamasıyla bağlantılı olarak ciddi anlamda halk hareketliliği söz konusu. Bugün Başur halkının yaşadığı siyasal eşitsizlik, adaletsizlik, bir tepki açığa çıkardı. Elbette ki dünya kamuoyu bölgedeki politikalar konusunda sessiz. Söz konusu Ortadoğu’daki halkların kendi özgürlük mücadelesi olunca bu konuda gözünü kapatan uluslararası güç ilişkileri ve denklemleri söz konusu. Nihayetinde sonucu belirleyecek olan halkların direnişidir. Bu konuda Rojava’daki Kürt halkının öncelediği demokratik devrim direnişi bunun en önemli örneklerinden birisidir. İnanıyorum ki hem Irak’ta hem de Güney Kürdistan’da, KDP’nin ve Türkiye’nin işgal operasyonlarında kendisini askeri güç olarak konumlanma politikasına karşı halkların ayağa kalkıp sonucu, Kürtlerin lehine değiştirecek bir noktaya getireceğini düşünüyorum.” 

BİRLEŞİK MÜCADELE

Rejimin artık deşifre olduğunu dile getiren Bayındır, sözlerini şöyle sürdürdü: “2022 yılında bu iktidar kendisini yürütemeyeceği bir aşamaya geliyor. Kürtler bu mücadeleyi yürütürken tek başına değil tüm ezilenler ve emekçilerle yürütüyor, birlikte hareket etme perspektifi ortaya koyuyor. Rejimin uygulamalarına baktığımızda tüm saldırılar gösteriyor ki ancak birleşirsek, mücadeleyi ortak hale getirirsek 2022 yılında Türkiye ve Kürdistan halklarına özgürlük ve demokrasiyi müjdeleyebiliriz.” 

İMKANLAR HER ZAMANKİNDEN FAZLA

Son olarak “İnanç ve kararlılık her zamankinden daha fazla” diyen Bayındır, sözlerini şöyle tamamladı: “Her yanıyla yozlaşmış, çürümüş, teşhir olmuş bir rejimi devirmek ve bu konuda Kürt halkının demokratik özgürlüğünü ve Türkiye’nin demokrasisini açığa çıkartmak o kadar zor değil. Yeter ki alanlarda ve meydanlarda yürüttüğümüz mücadeleyi birleştirelim. Yeter ki bütün toplumsal muhalefet güçlerini parlamentoda, siyasette ve politikada bir arada tutup sokakta ve toplumsal alanın her yerinde, iktidarın değişimini zorlayarak toplumsal gücü inşa edelim. Bunun için imkân her zamankinden fazla.”

Editör: Haber Merkezi