BETONLAŞMAK

Birkaç haftadır denize kıyısı olan şehirleri geziyorum. İlçeler, beldeler, tatil köyleri ve şehir merkezleri. Çokça talan edilmiş, yağmalanmış olmalarına rağmen doğa direngen görünüyor. Ama ya insan?.. Keşke doğa kadar direngen olsa, kendini her kirletildiğinde her yakıldığında yeniden bir ağaç gibi var etse, deniz gibi kendini temizlese. Denize attıklarınızı size geri tükürüyor. Yağmurun bolca yağdığı yerde sürekli su taşıyorsunuz eve. Musluklardan akan su içilemeyecek durumda. Doğa anlayabileceğimiz dilden konuşuyor ama nafile… Yaz günü su damacana ve şişelerine hamallık yapıyorsunuz. Kış günü sürekli yağmur yağdığı için daha da bozuluyor, arıtıcılarda işe yaramıyormuş.

Hakikaten çok merak ediyorum, bekli de cahilliğimdendir bu memleketin bir tane kafası çalışan, bu soruna kalıcı çözüm üretebilecek bir mühendislik ya da belediyecilik anlayışı yok mu? Hani binlerce yıllık tarih öncesi yapılarda bile temiz ve kirli su kanalları inşa edilmiş şehirler kurulmuş. Teknolojik araç ve gereçlerin henüz icat edilmediği dönemlerde sanatsal yapılar şeklinde kurulmuş yerleşkeler. Üstelik günümüze kadar varlığını, hırpalanmış olsalar da koruyabilmişler. Bu tarihi yapıları inceleyip irdeleyerek bile fikir edinmede yeterli olacaktır diye düşünüyorum.

Sadece turizme yönelik bir anlayışla gelip geçici önlem ve tedbirlerle idare edilmeye çalışılan kıyı şehirleri. Ülkenin tüm şehirlerinden göç almış kozmopolit yaşam alanları. Sistem, onları da buralarda bildiği yöntemlerle eritmeyi, kendi toraklarında hüküm sürdüğü kültürleri buralarda boğmayı başarabilmiş. Dışarı adım attığınızda her yer ve her şey turizme yönelik. Öğrenci kenti ve bölgesi olan yerlerin durumu da içler acısı. Starbucks , fast food, kıraathaneler,çay bahçeleri ve dizi dizi marketler ve cafeler tüm caddeler boyunca. Hani diyelim çok gezdiniz ve ayakkabınız yırtıldı. Tamir ettirip bir süre daha giyinme şansınız yok. Her yer seksen-doksan metrekare ev inşaatlarıyla doldurulmuş. Tam kıyıya yakın yerlerde zeytinlikler ve tarım alanları üstü, yazlık sitelerle donatılmış. Gerçekten de tam olarak buna ihtiyacımız var. Çok çalışıyoruz, çok kazanıyoruz eh bir yazlığı hepimiz hak ediyoruz. Fiyatları, bir memurun en az yirmi yıllık ödeyeceği kredi desteği ile alabileceği yerler de değil.

İnşaat sektörü ve bu sektöre malzeme temin eden üretim faaliyetleri hız kesmeden çalışmaya devam ediyor. O inşaatlarda kullanılan çimentoya emek, doğa, çevre ,kültür,sanat ve bilmin de katılıp betonlaştırıldığı artık acı gerçeğimiz.Birkaç gündür devam eden orman yangınları haber görüntülerine bakamıyorum bile. Sanki saçlarımdan alev almışım gibi!.. Tatil beldelerinde yerleşim yerlerine yakın alanların yanması ve buralarda birkaç ay hemen sonra inşaat başlatılması artık kanıksadığımız bir durum oldu. Yangından daha yakıcı olan tarafı da bu; kanıksamak! O yakılan yerlere lüks otel ve konaklama yerlerinin yapılacağını bilmek ve öylece seyretmek. Çünkü o betonları kafalarımıza ve yüreğimize de döktüler. İçindeki binlerce hayvanla birlikte diri diri yakıp yok ederek elde edeceğiniz kazanç,sadece rahmetsiz öte tara gitmenizdir. Hiç bir hayvan türü içinde yaşadığı evine bu şekilde zarar vermiyor. Bir balığın ya da kurbağanın kendi suyunu kirletip zehirlendiği,bir kuşun veya kaplumbağanın ağaca zarar verdiği görülmemiştir. Kin,nefret,hırs,istek, açgözlülük...Bu kavramların hiç biri yok hayvanlarda. Birarada yaşayan hayvanların birbirinin yaşam alanlarına müdahale ettiği, yağmaladığı görülmüş şey değil. Ne kadar insanlaştıysak o kadar tehlikeli olmaya başladık doğa için. Keşke evrimleşmeseydik,olabildiğince hayvan kalabilseydik!