Dünyanın birçok ülkesinde halklar ayakta… Kapitalizme ve zorbalığa karşı iş, ekmek, demokrasi ve özgürlük bayrağı dalgalanıyor. Baskıcı rejimlere, diktatörlük heveslilerine karşı büyük bir öfke patlamasına tanık oluyoruz.

 

Dünyanın birçok ülkesinde halklar ayakta… Kapitalizme ve zorbalığa karşı iş, ekmek, demokrasi ve özgürlük bayrağı dalgalanıyor. Baskıcı rejimlere, diktatörlük heveslilerine karşı büyük bir öfke patlamasına tanık oluyoruz.

Covid-19 salgını öncesinde dünyanın kırk beş, elli kadar ülkesi işçi ve emekçi direnişleriyle, hak ve özgürlük talepleriyle çalkalanıyordu. Salgınla birlikte bir duraklama olmakla birlikte ne arayış bitti ne de yer yer baş gösteren patlamalar engellenebildi. Zira, pandemi dönemi sınıf çelişkilerini çok daha çarpıcı görünüme büründürdü. İşçiler, emekçiler, işsizler ve yoksullar bu sürecin en çok etkilenen kesimleri oldu. İşçiler çalıştırılarak, yoksullar yaşam kavgasından dolayı salgın koşullarında ölüme sürüldüler. Sömürü ve baskı boyutlanarak sürdü, daha çok işçileri ve emekçileri vurdu salgın ayları.

Ancak ABD polisinin, siyah George Floyd’u diziyle basıp, nefessiz bırakarak öldürmesinden sonra başlayan tepkiler yeni bir evre oldu. Başta ABD olmak üzere, İngiltere’de, Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında yükselen sokak hareketleriyle öfke doruğa çıktı.

Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik bayrağı her gün biraz daha yükseliyor, talepler her geçen gün daha geniş kitleler içinde karşılık buluyor.

Görünen o ki, Trump, Macron, Erdoğan gibi liderlerin süregelen baskıcı ve sermaye yanlısı politikalarına karşı mücadeleler daha da büyüyecek. Baskı ve şiddet yükselmekte olan, genişleyip derinleşen bu öfkeyi durdurmaya yetmeyecek. Dünyada patlamalar kaçınılmaz görünüyor.

Henüz yönetimleri al aşağı etmeye varmamış olsa da bu hareketler, dönemin bu yönde bir ivme kazanacağını gösteren verileri görmek ve değerlendirmek gerekecek.

Öfke patlamalarıyla yetinilmeden, işçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülen halkların bu iktidarlardan kurtulmaları için bir rota belirlemesi kaçınılmazdır.

Türkiye için bunun koşullarının birçok ülkeninkinden daha da elverişli olduğu bir sürece doğru yol alındığını söylemek abartı olmayacaktır.

Nesnel olarak artık eli ayağına dolaşan, hem kendi iç çelişki ve çatışmaları büyüyen, hem işçi ve emekçilerle, halklarla arasındaki uçurum derinleşen, diğer yandan egemen sınıfların belli klikleri arsındaki çelişki ve çatışmalar ve buna uluslararası tekellerin yaklaşım ve tutumları da eklenince, geleceği pek parlak olmayan bir AKP iktidarı görünümü var.

Yönetmekte eskisi kadar “maharetli” olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. AKP, polis, bekçi, asker gücüyle, baskı ve şiddetle, medyasıyla, mahkemelerle ve hapishanelerle halkı korkutan bir iktidar haline gelmiştir.

Henüz işçi ve emekçi cephesinden güçlü bir hareketlenme olmasa da artan işsizlik, yayılan yoksulluk, gelecek kaygısı tepkilerin mayalandığını gösteriyor. İktidarın din ve milliyetçilik üzerinden susturup yedeklediği geniş işçi, emekçi ve halk kitleleri ciddi bir sorgulama süreci içinde bulunuyor. Kopuşun her geçen gün arttığını ancak bunun akacağı kanalların henüz yaratılmadığı/yaratılmadığını gördüklerinden dolayı bir bekleyiş içinde bulunduklarını saptamaya elverişli oldukça fazla veri var.

Dış politikadaki iflas, ekonomik çöküntü daha da görünür oluyor.

Kürt sorunu üzerinden, laiklik konusunda, yani milliyetçilik ve din konusunda yaratılan kamplaşmanın artık eskisi kadar etki yapmadığı görülüyor. Son “Ayasofya’nın ibadete açılması” hamlesi de bunu gösterdi.

AKP ve MHP koalisyonunun ayakta kalıyor olmasının esas nedeninin baskı ve şiddet karşısında susmuş muhalefet olduğu gerçeğini HDP’nin Edirne ve Hakkari’den başlattığı yürüyüşün sonuçları bir kez daha göstermiş oldu.

Baroların yürüyüşünü de eklemek gerekiyor ve meslek odalarının, sendikaların daha etkili bir mücadele hattı arayışı içinde oldukları da bu sürecin öneli bir gelişmesidir. Kıdem tazminatının gasbına karşı gelişen tepkinin doğru değerlendirilmesi halinde EYT’liler ve geniş emekçi yığınları birlikte harekete yöneltmek pek ala mümkün olabilecektir.

HDP’nin, başlattığı yürüyüşle kendisine yönelik tasfiye planını önemli oranda boşa düşürdüğü, Türkiye halklarından destek bulduğu görülüyor. Belediyelere kayyum atamakla, vekilliklerin düşürülmesiyle yetinmeyip HDP’yi kapatmaya yönelik bir hesap içindeki güçlere karşı başlatılmış olan “Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü” sonrasındaki gelişmeler nereden yürünebileceğini de göstermiş oldu. İşçi sınıfıyla emekçileriyle, Türkiye halkları Kürt sorunun demokratik çözümünü kapsayan güçlü bir emek, barış ve demokrasi hareketinin ön gününde görünüyor.