CHP-HDP öncülüğünde, 1920 ruhuyla Demokratik Cumhuriyet’e doğru

Toplumun büyük çoğunluğunun benimsediği Cumhuriyet’in daha da demokratikleştirilmesi için iki partinin amansız ve fakatsız yeniden 1920 ruhunun iradesiyle, halklarla birlikte aydınlık günler için omuz omuza mücadele etmesi gerekiyor.

CHP ve HDP ittifakı dışındaki ittifakların artılarından söz edemeyiz, hatta eksileri daha fazladır. Bu iki partiye ve tabanlarına baktığımızda ise yakınlıklarını, ortak geçmişlerini ve bu geçmişteki ittifaklarını görebiliriz. İlk ittifak halkın 1920’lerde, babadan oğula geçen saltanata karşı kendi kendini yöneten laik bir Cumhuriyet’i inşasıyla başladı. Şimdi ise bu 1920 ruhunun yeniden canlandırılması mümkün görünüyor.

1990’da başlayan SHP-DEP ittifakı ile ve sonrasında 7 Haziran 2015 ve 31 Mart 2019 genel ve yerel seçimlerinde parti tabanları oylarını ve iradelerini birlikte yaşam için, demokrasi, eşitlik, laik ve bilimsel eğitim, halkların kalıcı barışı, düşünce özgürlüğü ve toplumsal cinsiyet eşitliği için kullandılar.

Bugüne geldiğimizde CHP’nin son kongresinde açıkladığı 2.yüzyıla çağrı beyannamesi ile HDP’nin 11 maddelik tutum deklarasyonu toplumda heyecan ve umut yarattı. Elbette yaratılan bu umudun heba olmaması için burada CHP ve HDP’ye görevler düşüyor.

CHP tekçi zihniyetin ülkeye, Cumhuriyet’e ve halka kaybettirdiklerini özelikle son 20 yılda yaşayarak gördü, bilincine vardı. Toplum ise adeta “zamanda yolculuk” yapar gibi geçmişteki acılarını tekrar yaşadı, bedelini tekrar tekrar ödedi. Görülüyor ki topluma cevap olmayan, toplumu geren, kutuplaştıran zihniyet, toplumun önündeki asıl en büyük engel olarak duruyor. Çünkü toplumun ve halkların bir arada demokratik cumhuriyet çatısı altında yaşama iradesi vardır. Toplum halklar nezdinde gericiliğe, tekçiliğe ve antidemokratik uygulamalara teslim olmanın sonuçlarını da ne yazık ki acı bir şekilde deneyimledi ve hala da deneyimlemeye devam ediyor.

Kaybedecek bir yüzyılımız daha var mı?

Son günlerde yükselen erken seçim tartışmalarında toplumun kutuplaşarak adeta cinnet noktasına gelmesi doğru teşhis edilip, nedenleri ortaya konulacak mı?

Yoksa mevcut iktidarın yaptığı yanlışlar bu defa da Cumhuriyet adına ve Kemalistler eliyle devam mı ettirilecek?

Bu soruları sormaktan kendimizi alamıyoruz.

1920 ruhu neyin üzerine kurulmuştu: Kürt ve Türk halklarının ittifakı ile kurtarılan ortak vatan üzerinde Cumhuriyet inşa edilirken var olan Türk-Kürt siyasal birliği üzerine. Ne yazık ki o günlerin kurucu meclis çoğunluğu ile kabul edilen; halkların egemenliği, yerel özerklik-muhtariyet gibi kavramlar içeren 1921 Anayasası’nın halkların eşit haklara sahip eşit temsiliyeti anlayışı 1924 Anayasası’na yansımadı. Ve asıl sorunlar da burada başladı. Neden genç cumhuriyetin temsilcileri Kürt’lerle ittifak yapıp ortak vatanı kurtardıkları halde, Kürt’lerin eşit temsiliyeti ve eşit hakları konusunu -günümüze kadar süren bu sorunu- genç cumhuriyetin kucağına bıraktılar? Neden sorun kangrenleştirilip yüzyılın sorunu haline getirildi?

Bugün ülkeyi yönetmeye talibim diyen CHP ve HDP öncelikle bu sorunları doğru analiz edip, doğru yüzleşmeyle çözümü ortaya koymalı ve Türk ve Kürt halklarına olan geçmişten gelen borcu ödemelidirler. Daha önce iktidar olan partilerin “sorunu biz çözeceğiz” diyerek tersine sorunlu ortamı fırsat bilerek ürettikleri, aslında kendilerine hizmet eden politikalara artık Kürt ve Türk halkları kanmıyor. Halklar çözülmeyen sorunların aslında çalınan gelecekleri ve insanca yaşam hakları olduğunun bilincinde.

Topluma, halklara hak ettikleri demokrasi, adalet, eşitlik yolunu açacak; siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlarını kendi içinde öz dinamikleriyle ve muhataplarıyla tartışarak, konuşarak, karşılıklı helalleşerek kalıcı çözüme ulaştıracak irade CHP ve HDP’dir.

NOT: Bir sonraki yazının konusu CHP ve HDP dışındaki ittifaklar olacak.