CHP lideri Kılıçdaroğlu, çokça eleştiri konusu edilen ABD ve İngiltere gezisinden sonra bir “Vizyon Belgesi” hazırlığında olduklarını açıklamış ve “3 Aralık’ı bekleyin” demişti. İçerisinde, serbest piyasa düzeninin savunucusu akademisyen ve ekonomistlerin olduğu o “Vizyon Belgesi” geçen hafta bir gösteriye dönüştürülerek açıklandı. Yankı yaratan bu gelişme birçok yanıyla konuşuldu, eleştirildi. Yandaş medyanın, iktidar borazanlarının ve Erdoğan’ın söylemiyle “gereğini yapan” gazeteci, akademisyen ve paydaşlarının söylediklerinin bir önemi yok. Onları bir kenara bırakarak birkaç söz etmekte yarar var. 

Birincisi, gelecek kaygısı içinde olanların, yapıcı bir çabayla yapılan eleştirilerindeki ortak noktalardan biri, CHP’nin “Vizyon Belgesi”ndeki perspektifinin bir yanıyla Kemal Derviş dönemi programını anımsattığı, diğer yanıyla ise AKP’nin 2002 yılındaki programı ve sonraki birkaç yıl içinde uyguladığı Babacan Programı ile aynı olduğuydu. CHP’nin, AKP’nin ekonomik ve siyasi politikalarından bunalmış milyonlara bir kurtuluş yolu/programı önermekten çok; yokluk ve yoksulluğun, işsizlik ve enflasyonun, sömürü ve yağmanın üst boyutlarda olduğu AKP iktidarı için; “Bundan daha kötü olmayacak” vaadinin ötesine geçmediği konuşuldu, yazıldı. Vizyon Belgesi ile açıklanan programın, (Hacer Foggo ile Selin Sayek Böke’nin sunumlarındaki bazı özgünlükler ayrı tutularak) milyonlarca işçi ve emekçinin, AKP’den kurtulma arzusunun, serbest piyasa düzeni içinde değerlendirilmesi programı olduğu da ortak değerlendirmelerden biriydi.

Söz konusu, “Vizyon Belgesi”ni, Evrensel yazarları da birçok yanıyla ele alıp değerlendirdiğinden dolayı üzerinde durmayacağım. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, işçi ve emekçilerde, ezilen ve sömürülen milyonlarda heyecan yaratmayan belge ve programlar ne kadar gürültü yaratılarak açıklanırsa açıklansın, bir süre sonra unutuluyor. CHP’nin açıkladığı “Vizyon Belgesi’nin de işçi ve emekçiler içinde bir heyecan yarattığını söyleyemeyiz.

Dolayısıyla iktidarın, emekçi sınıflar için bunca tahrip edici icraatına rağmen, ana muhalefet partisi olarak CHP’nin işçi ve emekçilerden, ezilen halklardan bir türlü gereken ilgi ve desteği bulamadığı gerçeği bu vizyon belgesinin açıklanmasından sonra bir kez daha birçok yanıyla irdelenmeye muhtaçtır. Arayış içindeki milyonların, hak ve özgürlüklerin kazanılması için bir mücadele programından yoksun oluşu bu heyecansızlığın önemli nedenlerinden biri. CHP’nin, böylesi koşullarda öfke dolu işçi ve emekçilerle yürümek için bir yol açma çabası içinde olmayışı yönlü eleştir yabana atılmamalıdır.

Zira dünyanın hiçbir yerinde bizdekine benzer bir durum neredeyse yok! İktidarda, iç ve dış politikasıyla iflas etmiş; ülkeyi bir uçurumun kenarına sürüklemiş, 20 yıllık politikalarıyla milyonlarca işçi ve emekçiyi açlığa, işsizliğe ve sefalete mahkum etmiş bir iktidar var. AKP, Kürtlerin üzerinde baskıyı ve savaş politikalarını eksik etmiyorken, Aleviler ve farklı inanç, dil ve kültürlerden halklara ayrımcılık sürüyorken ve diğer yanda bir avuç azınlık lüks ve safahat içinde yaşar, sermayesine sermaye katarken neden hâlâ yüzde 30 dolayında oy oranını koruyabiliyor. Bunda “Altılı Masa” muhalefetinin payı nedir? Dahası esas sorumluluk başta ana muhalefet partisi olmak üzere tüm muhalefet partilerinde değil midir?

Elbette bunda işçi ve emekçilerin örgütsüz olmasının, düzen dışı güçlü bir demokratik, halkçı ve özgürlükçü alternatifin yetersizliğinin önemli bir payı var. Ancak henüz düzen dışı bir mücadele kulvarına meyletmemiş, örgütlenme ve kendi sorunlarını çözme bilincine erişememiş, hâlâ burjuva düzen partilerinin söylem ve icraatlarına büyük önem veren, seçimleri ve seçilmişleri oldukça önemseyen milyonların muhalefet tarafından iktidar karşıtı bir güç olarak saflaştırılıp seferber edilememeleri gerçeği orta yerde duruyorken bundan ders çıkarmak gerekmiyor mu?

Yine, AKP irtifa kaybetmeyi, “yeni” bazı taktiklerle durdurabiliyorsa, bunda işçi ve emekçiler için muhalefet cephesinden açılmış bir yolun olamayışının büyük etkisi yok mudur? CHP ve “Altılı Masa”nın işçi ve emekçiler, ezilen ve sömürülen halklar için bir alternatif olmaktan çok, AKP-MHP ittifakının çözülüp yok olacağı üzerine kurduğu bir gelecek vizyonunun da bunda büyük payı yok mudur?

Üzerinde durulması gereken başka bir sorun da muhalefetin dış politikada AKP’nin dümen suyunda yüzmeye devam ediyor olmasıdır. Dış politikadaki onca kötü, acı ve faturası ağır gelişmeye ilişkin bir vizyonsuzluk durumu sürüyor. CHP ve onunla birlikte “Altılı Masa”yı oluşturan diğer beş parti de dış politikada karmaşık gelişmeler ve endişe verici sınır dışı askeri harekatlar konusunda muhalif bir tutum sergileyebilmiş değil. Bu konuda tam bir ufuksuzluk var.