Edirne Cezaevindeki Demirtaş tutsaklığın beş yılını geride bıraktı.

Silivri Hapishanesindeki Kavala 4 yıldır hapis.

İki rehinedir Demirtaş ve Kavala. Saray tarafından yargıya verilen talimatla hapse atılmış, hapiste rehin tutulan, üzerlerinden politika yapılan iki tutsaktır onlar. Sadece ikisi değil, onlarca yüzlerce tutsak var. Binler, on binler hukuksuzca hapis yatıyor.

Hapiste beş yılı geride bırakan onlarca HDP’li kadın var. Kürt, Türk, Laz, Ermeni, Çerkes, Arap… Boğazından bir lokma haram geçmemiş olan, yalanı bilmeyen, riyakarlığa düşmeyen hep zulme direnen dirençli kadınlar. Eğilmediler, diz çökmediler. Kadınlar hep dik durdu. Eşitlik için çırpınan, özgürlük için yaşayan kadınlar olduklarını bu geride bıraktıkları mahpusluk yıllarında gösterdiler. Okuyorlar, yazıyorlar, kitapları yayınlanıyor. Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel ve daha onlarca devrimci kadın tutsak var.

Abdullah Zeydan da beş yılı geride bırakan siyasi tutsaklardan. Demirtaş ve Abdullah Zeydan tek hücrenin ikizleri. Beş yıl boyunca aynı hücreyi her anı, hemen her duyguyu düşünceyi paylaşıyorlar. Siyaseti, öyküleri, romanları, resimleri, şiirleri üzerine konuşuyorlar. HDP Eş Başkanlarından olan Demirtaş bu süre içinde iki öykü kitabı iki roman yazdı. Efsun son kitabı. Demirtaş sadece politikacı olarak değil, aynı zamanda dünyası geniş, tahayyül gücü yüksek, yeni arayışlar içinde bir yazar. Efsun ilginç bir kurgu denemesi. Gücü elinde bulunduran bir adamın ne çok hayatı zehirlediğini görüyorsunuz. İktidar uğruna! Gücünü kullanıyor. İktidarsızlığını gizlemek için başlattığı iğrençlik, yaşamları zehirleyip her yana akıyor. Ne çok kadın acı çekiyor ne çok çocuk ne çok insan göz yaşı döküyor. Politik ihtiras da böyledir… Alın uyarlayın…

Demirtaş, Efsun’da içinde bulunduğu sürecin kurgu sarmalı karşısında çaresiz olunmaması gerektiğini göstermiş gibi. Hileyle hurdayla dolu bir yaşamı gözler içine seriyor. Masumiyeti görünür kılıyor, oyunları bozma, mücadele etme yolları açılıyor. Onca çirkef içinde yol bulan güzel insanları gösteriyor.

4 Kasım 2016’da saraydan verilen emirle HDP’lilere yönelik gerçekleştirilen baskınlarla bir gece onlarca milletvekili, siyasetçi gözaltına alınmıştı. Üzerinden 5 yıl geçti. Bu beş yıl onca hukuksuzluklara sahne oldu. Ve için için çürüyen bir iktidara tanık olduk bu süre içinde. Zorla baskıyla, yalanla, talanla ayakta kalmaya çalışanların hazin bir sona doğru sürüklendiklerini de görüyoruz artık…

Hukuksuzluk sürüyor olsa da ayakta kalmalarına yetmeyecek. Tükeniş daha da hızlanacak. Yeter ki muhalefet işçi ve emekçilerle sarmalansın…

Reklam

Zira milyonların kışın ısınamayacağı, akşam karnını doyurmadan soğuk yatağına girmek zorunda kalacağı bir sürece giriyoruz. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, TL’nin pula dönüşmesi, işçi ve emekçinin alım gücünün tükenişi, yoksulluk yokluk yayılıyor. TÜİK eliyle gerçekler ters yüz edilse de enflasyon yüzde 50 dolayında. Asgari ücret 200 Euro dolayında. On milyonlar işsiz var. Rantla, yağmayla, doğanın talanıyla, kaynakların peşkeş çekilmesiyle bir yere kadar.

Pazarlarda döküntü toplayan, çıkma sebze meyve arayan milyonlar var. Her gün kadın cinayetleri işleniyor, iş, işçi cinayetleri bitmek bilmiyor. Pandemiden her gün 200’ün üzerinde insanımız hayatını kaybediyor. İçeride savaş, dışarıda savaş politikaları ile, beka söylemiyle milyonları etkisiz kılma, yedekleme, esir alma, din ve milliyetçilikle uyuşturma devrinin geride kaldığı bir sürece girdik artık… Tezkerelerin sihri kalmadı.

Tek adam yönetimi çatırdıyor… Tek adam hükmünü yitiriyor. Henüz titreten sesler olmasa da sınıfın ve emekçilerin içinden itirazlar yükseliyor, mırıltıların uğultuya dönüşmesinin öngünlerindeyiz. İşçi direnişleri, sendikalaşma çabaları, asgari ücretin yaşam koşullarına uygun belirlenmesi talebi, toplu sözleşmelerin daha yüksek bağıtlanması mücadeleleri, grevler, mitingler dönemine giriyoruz. Karakış çetin geçecek, mücadeleler birikecek, bahar gelecek…

Dün Demirtaş ve Kavala için hukuksuzluğu meydanlarda övünerek ilan edenler, Demirtaş ve Kavala şahsında vatan millet söylemi çekerek, AİHM kararlarını uygulamamayı övünç vesilesi edenler, her sorunun kaynağını “dış güçler” diye gösterenlerin foyaları dökülüyor.  Bayrak, ezan üzerinden politika yaparak lüks ve safahat devşirenlerin, sömürü ve soygun düzenini ayakta tutmayı başaranların işleri artık daha zor. Şimdi artık, Kürtlerin, Türklerin, tüm inanç ve dillerden Türkiye halklarının gerçeği idrak ettiği bir yerdeyiz. Döneme ve duruma uygun politik bir mücadele hattı ihtiyacının aciliyet kazandığı günlerin eşiğindeyiz.