Meral Akşener’in Diyarbakır konuşması insana Mevlana’nın o çarpıcı sözünü anımsatıyor. Ne yazı ki her ağzını açtıklarında Kürt sorununu, Kürtlerin eşit haklar ve demokratik barışçıl çözüm taleplerini bölücülük, terörizm gibi sözlere bulayarak dile getirenler, seçimler yaklaştıkça kıvranıp duruyorlar. Hazır AKP de eriyorken onun yerine ikame etme kaygısı kılı kırk yardırıyor burjuva düzen partilerine. 

“Seçimler döneminde Kürtlere hoş görünme sözleri” diye bir çalışma olmasa da tarihsel bir hikayedir o. Diyarbakır’da yapılan konuşmaları çıkarsak ne destanlar ne ifadeler ne iki yüzlü deklarasyonlar çıkar ortaya. 

Kürt halkına hoş sözlerle başlayan ancak büyük acılarla son bulan ol hikayeler ki hemen hepsinin aktörü birer zalime dönüşmüştür.  

Seçim yaklaştıkça Kürtlerin oyunu almak için güzel söz söyleme yarışı daha da kızışabilir. “Kürt realitesini tanıyoruz” diyen Demirel’den, “Benim anneannem Kürt’tü” diyen Özal’a, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz’dan Erdoğan’a… Erdoğan, İmralı’da bir masa bile kuracak kadar cesaretliydi! Kurduğu “müzakere masası”ndan bugün hangi aşamaya geldiğimiz malum. MHP ve Soylu ile birlikte Erdoğan’ın Kürtlerin her hak ve özgürlük talebi karşısında nasıl bir mekanizma işlettiğinin acı faturasını hep birlikte ödüyoruz.  

Geçen hafta, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de Diyarbakır’da ‘tarihi konuşma yapan liderler kervanı’na katıldı. “Mesele, silahlara veda, kan dökmeye de tövbe etmekse…” 

Muğlak ve karşı eleştirilerin olması halinde “Ben orada şöyle demiştim” biçiminde formüle etmeye uygun bir cümle kurdu. Daha çok Mehmet Ağar’ı hatırlatan bir vurgu yapmış oldu. Akşener ile tarihsel-ideolojik ortaklıkları da olan Mehmet Ağar’ın bir dönem PKK’yi işaret ederek “Dağda silah tutacağına düz ovada siyaset yapsın” sözleri hafızalardadır. Ağar, o sözleri etmiş olmakla beraber, geride bıraktığı izler ve açtığı yaralarla akıllardadır. O izler ki çok derindir ve o yaralar hâlâ kanamaktadır. 

Bugün daha kritik bir dönemdeyiz. Zira AKP’den kurtuluş, diğerlerinin varoluş meselesi haline gelmiş bulunuyor. Varoluşlarını, Erdoğan’dan kurtulmalarına bağlamış olanlar için Kürtlerin tayin ediciliği de sır değil. Erdoğan iktidarı yıkılacaksa ve o 20 yıllık tek adam yönetimi devrildikten sonra bir yol alınacaksa Kürtler her zamankinden daha tayin edici olacak. Daha da vurgulayarak söyleyecek olursak; bu seçimler tüm burjuva düzen partileri için hayat memat meselesi haline geldi ve Kürtlerin ve dolayısıyla HDP’nin ve onunla birlikte Emek ve Özgürlük İttifakının tutumu bu tarihsel dönemde hayati önem kazanmış bulunuyor.

O halde her burjuva düzen partisi ve onların liderleri için “uygun” birkaç söz etmek bir zorunluluk haline geliyor. Seçim sathı mailine girdiğimiz bu süreçte AKP’nin kaybedeceği somutluk kazandıkça ve artık ismini resmen “Millet İttifakı” olarak ifade eden 6’lı üzerlerindeki Erdoğan’ın baskısı hafifledikçe daha çok şeyler söyleyebilirler.

Yeniden Akşener’e dönecek olursak; “Mesele, silahlara veda, kan dökmeye de tövbe etmekse; mesele, her türlü musibetin karşısında, çelikten, sarsılmaz bir, ‘biz’ olmak; sırtını da kalbini de o sapasağlam ‘bize’ yaslamaksa; biz varız. Çünkü biz, ‘Konuşan Türkiye’den’ yanayız.”

Demirel, Özal, Yılmaz da diğerleri de söyledi bu sözleri. Ancak tüm bu iktidarların icraatlarıyla süren gerçeğin sunduğu başka bir sonuç var. Kürt sorununda bugün vardığımız yer ise; şiddet, yok sayma ve hukuksuzluktur. Kan, acı ve gözyaşıdır sürmekte olan.

“Mesele silahlara veda ise…” diyen Akşener ne kayyumlardan söz etti ne gasbedilmiş Kürt iradesini gündeme getirdi. Oysa Akşener de bilmektedir ki Kürtlerin iradesinin hem yerel yönetimlerde hem de TBMM’deki en büyük yansıtıcısı HDP’dir. TBMM’nin 3. büyük partisi kapatılmakla karşı karşıyadır ve o dobra olmakla, açık seçik konuşmakla, Erdoğan’a meydan okumakla övünen Akşener HDP’yi kapatma çabaları karşısında ağız dolusu iki laf edememektedir.  

“Mesele, silahlara veda, kan dökmeye de tövbe etmekse…” İyi de nasıl başladı o kanlı süreç. İnkara ilişkin ne diyorsunuz Sayın Akşener! O hiç beğenmediğiniz Erdoğan’ın her yatığını eleştiriyorsunuz da neden sınır ötesi operasyonlara, savaş politikalarına, savaş bütçesine, ilişkin iki laf etmiyorsunuz. 

Akşener, kendisinin de İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde uygulanan şiddete, akan kana dair neden bir tek kelam etmedi. Eğer “helallikse” alınacak olan, o bakanlık yaptığı dönem yapılanlara ilişkin daha somut bir söz söylemesi daha çarpıcı olmaz mıydı? 

Özcesi, Batı cephesinde yeni bir şey yok! Batıdan doğuya giderken gönülleri hoş edecek, seçime giderken biraz oy devşirecek çabadır sarf edilen.

Ancak boşuna bir çabadır. Zira güçlü ve sarsılmaz bir demokratikleşme iradesidir büyümekte olan…