Dünden bugüne süren, merkez sağın maske siyaseti kaybedecektir

Mustafa Kemal 1920’de Cumhuriyet’in temellerini attı, Abdullah Öcalan 1999’da Demokratik Cumhuriyet inşasını önerdi.

Cumhuriyet öncesine baktığımızda babadan oğula geçen bir erk sistem vardı; yönetim kademelerinde kadının adı/kimliği yok sayılmaktaydı, ülke bilimden uzak bir zihniyetle yönetiliyordu.

Bilimde, laiklikizimden, ortak vatanda, birlikte ve eşit yaşamaktan yana olanlarla, 1920 ruhunun ve Mustafa Kemal’in öncülüğünde Türk ve Kürt’lerin büyük bedeller ödemesiyle bu erkli sistem yıkıldı; Cumhuriyet kuruldu. 1920’ruhundaki “Bu meclis Kürt ve Türklerin eşit meclisidir” ilkesi gibi Cumhuriyet’in birçok ilkesi o gün halkların onayıyla kabul edildi. İlk anayasanın 1920 ruhunu yansıtan birçok artısı ile birlikte halkların büyük kazanımı olduğundan söz edebiliriz. Tabii ki eksiği yoktur diyemeyiz.

1920 ruhunun, bilimsel eğitim sistemi, laiklik, eşitlik, demokrasi, özgürlük gibi birçok noktada tıkandığını gören Abdullah Öcalan 1999’da Kürt, Türk başta olmak üzere halkların geleceğini inşa edecek demokratik cumhuriyeti önerdi. 1920’ruhunun artılarını savunarak aynı zamanda tıkanan cumhuriyetin eksilerini eleştirdi. O gün karşı çıkanlar çok oldu. Ama o güne kadar sürdürülen kimlik çatışması, ötekileştirme, bölme fobisi vb anlayışlar büyük oranda kırıldı; birlikte ortak vatanda eşitçe yaşamak, demokratik, bilimsel laik eğitim ve yaşam, kadın erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet eşitliğine evrildi, daha çok özgürlük, demokrasi, eşitlik, barış ve bilimsel çalışmalar üzerine tartışmalar yükseldi. Evet, Cumhuriyet öncesine ve şimdiki başkanlık sistemine halklar bir kez daha “Hayır!” demekteler. Bugün artık demokratik cumhuriyetin ne kadar elzem olduğu arayışı ve anlayışı gelişmektedir.

Adım adım seçime giderken birçok tartışma yeniden alevlendi; seçim barajı, HDP’nin kapatılması, yeni başkanın kim olacağı... Sadece bu seçimin değil, bu yüzyılın kaderini bir kez daha belirleyecek olanlar Kürtler, Kemalistler ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin öncüleri kadınlardır. “Kürt realitesini tanıyoruz”, “Avrupa yolu Diyarbakır’dan geçer” Güroymak’a Norşîn, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyenlerin yaptıkları unutulmadı. Cumhuriyeti bilimsel laikliklizmden uzaklaştıranları da cumhuriyetçiler unutmadı. Aynı şekilde, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunanlar da İstanbul Sözleşmesi’nin fesh edilişini unutmadılar. Ekoloji savunucuları ÇED raporlarını red edenleri unutmazlar. Ekonomik, siyasal, sosyal herhangi bir krizden etkilenen hiç kimse unutmaz olan biteni.

Mevcut başkanın yerine aynı profilde aday öneren, kimi millet ittifakının içinde, kimi dışında, kenarında başka isimlerle görüşen cılız güç ve anlayışların altında tek bir neden yatmaktadır; o da Kürt kimliğine karşı olmaları.

CHP Kürt sorununun çözüm adresi olarak Meclisi ve HDP’yi gösterdiğinde; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’daki helalleşme ziyaretinde Kürt sorunu konusunda tatmin olmadık diyenlere soralım; seçilmiş Kürt siyasetçileri tutuklayan, belediyelerine kayyum atayan, “Kürt sorunu yoktur” diyen, onlarca fail meçhul cinayeti aydınlatmayan ve hala katilini bulamadığı Tahir Elçi’nin adını taşıyan konferans salonunun önünde çektirilen fotoğraf sizi tatmin etti mi?

Kürt sorununun muhatabı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Yıllardır Kürt sorununu çözeriz diyerek oyalamaktan başka ne yaptı merkez sağ partiler.

Yarın kurulacak bir sandıkta tek güven veren ve halkların ortak adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 6 partinin ortak Cumhurbaşkanı adayı, başbakan adayı, parlamenter sistem tartışmaları belirleyici değildir. Belirleyici olan halklar ve sandıktan çıkacak olan sonuçtur.

Bu seçim sonucunda Kürtler kendi ulus kimliğini bir kez daha güçlü ve kararlı bir şekilde ortaya koyarak ulusal kimliğindeki aydınlık, çözümleyici ve barışçıl tavrını sandıktan çıkacak oylarıyla dünyaya hatırlatacaklar. Bundan rahatsız olan ulus kimliğinden uzak kişisel çıkarlarını esas alan cılız gruplar Kürtlerin ve HDP’nin kazanımlarını ve başarılarını görmezler, sadece konuşurlar.

Kürtler ve HDP bu seçimde Kürt sorunu başta olmak üzere tıkanan siyaseti açacak belirleyici güçtür. Olası erken veya baskın seçimde HDP’nin oyları % 15 ile %20 arasındadır. Sonrasındaki parlamenter seçimde en az %25 olacaktır. HDP gelecek hükümetin kurucu partilerden biridir ve aynı zamanda içinden başbakan ve bakanları çıkarabilir. Bugünden kendini başbakan ilan edenler bugün de, yarın da Kürtlere ve HDP’ye destek vermeyecektir.

Evet bu seçimde Barışı, Demokrasiyi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini, Halkların Eşitliğini, Ekolojiyi, Bilimsel Eğitimi, Yaşam Hakkını, Cumhuriyeti ve Demokratik Cumhuriyeti savunanlar kazanacaktır. Dünden bugüne süren, merkez sağın maske siyaseti kaybedecektir.