HABER MERKEZİ - Galasgow’da süren “Küresel İklim Zirvesi”ni değerlendiren ekonomi politikçi Mustafa Durmuş, küresel şirketlerin temel enerji ve kâr kaynağı olan fosil yakıt üretimi ve tüketiminden vazgeçmelerini belirterek, zirvede çıkacak sonuçların pratikte karşılığı olmayacağını söyledi. 

İskoçya’nın Galasgow kentinde 5 yıl aradan sonra toplanan ve iki hafta sürecek “Küresel İklim Zirvesi”ni değerlendiren ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, zirvede doğayı, gezegeni ve insanlığı iklim yıkımına, ekolojik çöküşe karşı gerçekten koruyabilecek çözümler üretilebilecek mi ve bu çözümler hayata geçirilebilecek mi? sorularını yanıtladı. 

RESMİ COP’A KARŞI SOKAK COP’U 

26’ncı Taraflar Konferansı’nda (COP26) resmi olarak 100’ü aşkın ülkeden gelen çok sayıda kamu temsilcisi, uzman ve bilim insanı katılımcı, iki hafta boyunca küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliğinin boyutlarını, buna karşı mücadele yöntemlerini ve devletlerin taahhütlerini masaya yatıracaklarını hatırlatan Durmuş, diğer taraftan kongre merkezinin dışında, aralarında doğa savunucusu örgütler başta olmak üzere, çok sayıda sivil toplum örgütünün üyelerinin, destekçilerinin ve iklim eylemcilerinin de olacağı gayri resmi bir COP26’nın gerçekleştiğine dikkati çekti. Durmuş, sokaktaki eylemciler bir yandan resmi COP26’nın iç tutarsızlıklarını teşhir ederken, diğer yandan iklim yıkımına karşı alternatif çözümleri dünya kamuoyu ile paylaştıklarını dile getirdi. 

ANA HEDEF: NET SIFIR EMİSYON 

Resmi COP26’da ele alınacak konuların başında, ulusların küresel ısınmayı 2 °C’nin altında sınırlamak için Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütleri olduğunu belirten Durmuş, ülkelerin en çok üzerinde duracağı konuları şöyle sıraladı: “Küresel ısınmadaki artışı 1,5 °C’den (tercihen)  fazla olmayacak şekilde tutabilmek için, ülkelerin 2060 yılına kadar ‘net sıfır’ emisyonu hedefleyen karbon kesintilerine ilişkin taahhütleri ve bu taahhütlerin yerine getirilmesini sağlayabileceği düşünülen (karbon fiyatlaması-ticareti ve yenilenebilir enerji yatırımları gibi) araçların tartışılması. 

Özellikle azgelişmiş ülkelerin iklim değişikliğinin etkilerini yumuşatma ve yenilenebilir çevreci teknolojilere uyum sağlayabilmeleri için oluşturulan yıllık 100 milyar dolarlık İklim Finansmanı Fonu’nun işlerliğinin sağlanması.

Tüm katılımcılarca benimsenen bir geniş tabanlı ‘net sıfır emisyon’ (zero net) hedefinin gerçekleştirilmesinin, dolayısıyla da bunu sağlamaya yönelik etkin bir iklim finansmanının sağlanması olduğu söylenebilir.”

MEVCUT FON KÜRESEL ŞİRKETLERE GİTTİ 

Zengin ülkelerin 2009 yılına 100 milyar dolarlık bir Yeşil Karbon Fonu’nun (GCH) kurulması ve 2015 yılında COP’un toplandığı Paris İklim Zirvesin’de de benzer kararlar aldığını anımsatan Durmuş, “Ancak zengin ülkelerin çoğunluğu şu ana kadar bu fon için söz verdikleri katkı paylarının tamamını ödemedikleri gibi, bu fonun mevcut kaynakları ağırlıklı olarak çok küresel şirketleri fonlamak için kullanıldı” dedi. 

İKLİM ADALETSİZLİĞİNİ DERİNLEŞTİRECEK 

İşin gerçeği çok uluslu şirketlerin ve bunların ardında duran ulus devletlerin çıkarlarını zedelediği için hem emisyon azaltma-“net sıfır” emisyon, hem de iklim finansmanı konusunda, kolayca çözümlenemeyecek kadar büyük sorunlar olduğunu vurgulayan Durmuş, şöyle devam etti: “Öncelikle, şu ana kadar hem net sıfır emisyon ve buna yönelik karbon kısıntıları konusunda daha önce verilen taahhütler yerine getirilmedi, hem de iklim finansmanı için oluşturulan fona üye ülkelerin katkıları sınırlı kaldı. Ayrıca bu fonun kaynaklarının hem oluşturulma biçimi, hem de kullanılış biçimi iklim yıkımını önlemekten ziyade finansallaşmayı artırıcı ve iklim adaletsizliğini ve yolsuzlukları daha da derinleştirici nitelikte.” 

TÜM KAYNAKLAR FETİŞİST BÜYÜME İÇİN KULLANILIYOR 

Hindistan gibi bazı ülkelerin emisyon ölçümlerini ve raporlamalarını güvenilir bir biçimde yapmadıkları ve Brezilya, Meksika, Avustralya, Rusya’nın Paris Anlaşması ile uyumlu olmayan planlar sunduğunu dile getiren Durmuş, “Dünya ekonomisinin verili koşullarında ‘net sıfır’ emisyon küresel burjuvazinin önceliği midir?” diye sordu. Durmuş, sorusunu “İlk olarak, kapitalizmin sonsuz bir sermaye birikimi rejimi olduğunu biliyoruz. Bunun için de kârın ve ulusal hasılanın sürekli olarak büyütülmesi gerekiyor. Bu bağlamda, sistemin normal dinamikleri ile bunu sağlayamayan ve krize düşen merkez ülkelerin geçmişte paylaşım savaşları çıkartmaktan kaçınmadıklarını da biliyoruz. Kısaca, daha önce de deneyimlediğimiz gibi, kapitalist sermaye birikiminin, dolayısıyla da ekonomilerin büyümesini önleyen tüm engeller ortadan kaldırılıyor, dahası mevcut kamusal kaynaklar da dâhil olmak üzere tüm kaynaklar böyle bir fetişist ekonomik büyümenin sağlanması için kullanılıyor” diye yanıtladı. 

Kovid-19 salgınından kaynaklı kapitalist ekonomilerin 1929 Büyük Depresyonundan bu yana görülen en derin ekonomik krizi yaşadığını ve toparlamak için de türden enerjiye daha fazla ihtiyaç duyduklarını kaydeden Durmuş, şunları ifade etti: “Ancak küresel çapta enerji arzı azaldığı gibi, enerji fiyatları da hızla yükseliyor. Ayrıca bazı merkez ekonomiler, ekolojik gerekçelerle, kendi üretimlerini azalttıklarından, özellikle de kıymetli metal ve madenler açısından artık daha fazla azgelişmiş ülkelerdeki üretime ihtiyaç duyuyor.  Böyle bir durum karşısında, küresel egemenlerin temel enerji ve kâr kaynağı olan fosil yakıt üretimi ve tüketiminden vazgeçmelerini ya da verilen sözlere uygun olarak sera gazı azaltımına gitmelerini beklemek kapitalist sınıfı hiç tanımamak anlamına gelir. Bu yüzden de dünya liderleri fosil yakıt kullanımını kısma yönündeki taahhütlerinden ve azgelişmiş ülkelere dönük iklim finansmanı için verdiği sözlerini yerine getirmekten kaçınıyorlar.”

PRATİKTE KARŞILIĞI YOK 

Merkez ekonomilere ait küresel fosil yakıt şirketlerinin ve sektörlerin çıkarlarından kaynaklı verilen sözlerin yerine getirilmediğini vurgulayan Durmuş, “Gerçek şu ki, ulus devletlerin mevcut yapısı ve dünyadaki büyük sanayi ve finans sermayesinin planları göz önüne alındığında, COP26’daki mütevazı öncelikli hedeflerin dahi kabul edilmesi, kabul edilse dahi pratikte hayata geçirilmesi çok zor. İşin gerçeği bu toplantılardan dünya halklarını sevindirecek kararların çıkmayacağının şimdiden altını çizebiliriz. Kaldı ki söz vermek, verilen sözleri tutmak anlamına da gelmiyor ki burjuvazinin ve onun güdümündeki devletlerin yüzlerce yıllık tarihleri bunun sayısız örnekleriyle dolu” diye belirtti. 

KAZANANI ZENGİNLER, KAYBEDENİ YOKSULLAR  

Karbon giderme adı altında geliştirilen teknolojilerin dünya çapında yayılımının aynı zamanda cinsiyet, sınıf ve etnik köken çizgisinde kazananları ve kaybedenleri olduğuna işaret eden Durmuş, “Öyle ki bazı gruplar yerel ölçekte gerçekleşen enerji geçişlerinden faydalanabilirken, diğer bazı gruplar bunun faturasını ödüyor. Rüzgâr enerjisi örneğinde olduğu gibi, enerji şirketlerine arazilerini kiralayan büyük arazi sahipleri gelirlerini çeşitlendirip artırırken, küçük toprak sahipleri yoksullaşıyor. Çünkü bu kesimler rüzgâr enerjisini çiftçilik gibi ikincil faaliyetlere uygulamakta zorlanıyor. Benzer bir biçimde, güneş enerjisi genişlemesi, ücretli istihdama dâhil edilemeyen topraksız nüfus fazlasının yaratılmasıyla sonuçlanıyor” diye konuştu.  

NET DEĞİL GERÇEK SIFIR EMİSYON SAĞLANMALI 

Dünyada karbon emisyonlarını dengeleyecek kadar ağaç olmadığını ve asla olmayacağını sözlerine ekleyen Durmuş, şu öneride bulundu: “Kısaca, hiçbir ‘net sıfır’ rejiminden net sıfır emisyon elde edilemez. Çünkü ‘net sıfır’ emisyon hedefi ile ‘gerçek sıfır’ emisyon hedefi birbirinden oldukça farklı. Bir başka anlatımla, ‘net sıfır’ emisyon stratejisi altında, teknolojilerin veya ağaç dikimlerinin gelecekte havadan karbondioksiti emebileceğini umarken, fosil yakıt kullanımı yasaklanmadığı için, sera gazı salımı artmaya devam edecek. Diğerinde ise fosil yakıt üretimi ve kullanımı tamamıyla durdurulacak.” 

SÖMÜRGECİLİĞE HİZMET EDEN BİR STRATEJİ 

“Kirleticilerin suçunu örten, karbon sömürgeciliğine hizmet eden bir strateji” yorumunda bulunan Durmuş, şunları söyledi: “Böylece ‘net sıfır’ stratejisi, kendisinden beklenenin aksine, dünyanın en büyük kirleticileri konumundaki dev petrol ve otomotiv şirketlerinin ve bunların ardındaki ulus devletlerin sorumluluklarını gizlemeye ve iklim değişikliği konusundaki eylemsizliklerini ya da zararlı eylemlerini meşru göstermeye hizmet eder. Bu kavram, iklim krizi konusunda sorumluluğu çok daha az olan azgelişmiş ülkelerindeki kara ve ağaç plantasyonlarına karbon tutma yükümlülüğünü koyarak bir tür karbon sömürgeciliğine neden oluyor. Keza insan hakları ihlalleri, kaçak emisyonlar ve ekolojik yıkım dahil olmak üzere, büyük çapta toplumsal zarara neden olan uluslararası finans kapitalin kendini temize çıkarmasıyla sonuçlanabilir.”

TEKNOLOJİ POLİTİKASI YIKIMI DURDURMAZ 

“Sınıfsal çıkarlardan bağımsız bir bilim ve teknoloji politikası mümkün mü?” sorusunu yanıtlayan Durmuş, şunları dile getirdi: “Bu stratejinin üzerinden temellendiği yaklaşımsa, kapitalist üretim ilişkilerini ortadan kaldırmadan, dünya liderlerinin bir araya gelerek alacakları kararlarla ekolojik bir yıkımın durdurulabileceğini düşünecek kadar da sorunlu bir yaklaşım. Özcesi, tek başına teknolojik ilerlemenin bizi iklim değişikliğine karşı korumaya yetmeyeceğini, bu anlamda da ‘net sıfır’ emisyon gibi hedeflerin pratikte uygulama zorluğu bir yana, gerçek ihtiyacımız olan ‘gerçek sıfır’ emisyon çözümünden bizi uzaklaştıracağını bilmemiz, taleplerimizi buna göre oluşturmamız gerekiyor.” 

Kaynak MA

Editör: Haber Merkezi