Türkiye’de uzun yıllardır Kürt Dili üzerine araştırmalar yapan ve çalışmaları nedeniyle hayatının önemli bir bölümünü hapishanede geçiren yazar, Dil bilimci İrfan BABAOĞLU,Ötekilerin Gündemin'den Hamza ÖZKAN'ın sorularını yanıtlarken, Kürt dilin önemine vurgu yaptı.

 



Ö.G Merhaba. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

İrfan BABAOĞLU-Merhaba. Başlangıçta sadece Kürt siyasal sorunu ve ilerleyen yıllarda da Kürt dil ve kültürü çalışmaları, Kürt edebiyatı ve Kürt gazeteciliği alanlarını kapsayan çalışmalarımın başlangıç yılları 70’li yılların ikinci yarısıdır. Bu yıllar hem, halkımızın içinde bulunduğu duruma ve dünyadaki siyasal hareketlere duyarlı olan gençlik dönemidir, hem de Kürt halkı sosyal bir değişim içindedir. Kentlerde yoğunlaşan nüfus içinde, aile aşiret bağlarından azade, okuyan ve bu yolla da dünyada esen devrim rüzgârını kendi toprağında da esmesini isteyen bir gençlik kuşağına mensuptum. Halkın dilinden, kültüründen uzak tutulması, baskıcı yönetimler biz gençlerin yurtsever devrimci bir tavır takınmamızı adeta zorluyordu.
O dönem egemen güçler, gençliğin halkı ile buluşmasını, gençlerin bu devrimci yurtsever duruşunu askeri darbe yaparak ezmek istedi. Ben de 12 Eylül 1980 darbesi sonrası tutuklanarak cezaevine atıldım. 20 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2001 yılı başlarında tahliye oldum. Kürtçe gazete Azadiya Welat ta çalışmaya başladım. Bu çalışma dışarıdaki bütün çalışmalarıma damgasını vurdu. Çünkü dil ve kültür öne çıkmıştı. Dil ve kültür çalışmaklarının kurumsal yapıya kavuşturularak tüm toplumu kucaklaması ve bu çalışmaların yaygınlaştırılması dönemsel bir toplumsal görev ve sorumluluk olarak önümde duruyordu.

21 Şubat Dünya Ana dil günü ne zaman ve ne amaçla ilan edildi?

İrfan BABAOĞLU-UNESCO’nun 21 Şubat gününü Dünya Ana Dilleri günü olarak kabul etmesi de bu yıllara dayanmaktadır. 1999 yılında kabul etmiştir. Bu yıl 21. Yüzyılın başlangıcını ifade etmektedir. 21 Şubat günü de, Bengalli öğrencilerin kendi ana dillerini savunma çalışması içinde iken Pakistan hükümetince saldırıya uğradıkları ve can kaybı verdikleri günü esas alarak ilan etmiştir. UNESCO’nun ana dillere sahip çıkan, onu koruyan bu kararı özünde ulusal devletlerin dilleri, kültürleri asimile ederek, yok sayarak varlıklarını sürdürmenin imkânının olmadığı kabulünden geliyordu. 19.ve 20. Yüzyılda sömürgecilerin uyguladığı bu yöntem artık global bir karaktere bürünen ve tek dünya pazarını savunan günümüz kapitalist modernizmini ile de çelişen yanları vardı. Öte yandan toplumlar kendi demokrasi ve özgürlük mücadeleleri sonucu dil ve kültür haklarını birer demokratik hak, halk ve ulus olmaktan doğan evrensel bir insan hakkı olarak elde etmiş ve birçok ülkede bu haklar yasa ve anayasalarda yerini alarak kalıcılaştırmıştı.

Ö-G Her yıl 21 Şubat Dünya Ana Dil gününü Kürtlerin dışında kutlayan var mı? Neden Kürtler?

İrfan BABAOĞLU-Şimdi, Kürt halkının kendi dilini kullanma, kendi dili ile eğitim yapma oldu mu orada sorun başlıyor! Bugün BM’ e üye ülkelerin hemen hemen tamamında ana diller yasa ve anayasalarla güvence altına alınmıştır. Birçok ülkede 2,3 ve daha fazla resmi dil vardır. Bakınız, dilleri yasaklamayan, ana dilde eğitimin serbest olduğu ülkelerde mutlaka barış, huzur, ekonomik gelişme, sosyal kaynaşma daha fazladır. Bu ülkelerde nefret duygusu en aza indirgenmiş, halklar, kültürler, inançlar, dil ve lehçeler serbest yaşama ve gelişme imkânına kavuşmuştur.
Bugünkü dünya koşullarında Kürt dili ve lehçeleri ile konuşan halk, en fazla 21 Şubat Dünya Ana Dilleri günün heyecanla kutlamaktadır. Bu gün vesilesi ile diline getirilen sınırlamaları dile getirmekte, asimilasyon politikalarına dikkat çekmektedir.



Ö-G Kapatılan Kürt dil kurumları ve Kürtçe yayın yapan gazete ve dergiler, akademi, Kurdi Der, Ferzat Kemanger okulu vb. kapatılmasının yasal gerekçeleri var mı?

İrfan BABAOĞLU-Şimdi bakın, son bir yılda, özelikle Ohal ilanından sonra bütün dil ve kültür, eğitim, dil kursu, çevri, yayın vb. gibi farklı dillerde faaliyet yürüten demokratik kurumlar kapatıldı. Faaliyetleri yasaklandı, bu çalışmalar içinde olan yönetici ve çalışanları ya gözaltına alınıp hapse atıldı ya da dışarıdan yargılanmalarına devam ediliyor. Kapatılan bu kurumlar varlığını ve çalışma serbestliğini anayasadan almıyordu. Birer demokratik hak olarak açılmışlardı. Ana dil ile eğitim yapan Ferzat Kemanger okulu da fiili olarak açılmış, özel okul statüsünde bir okuldu. Ohal ilanından sonra bu okullar da kapatıldı. Tüm bu kapatmalar aslında bina olarak kapatılma değil, milyonlarca insanın konuştuğu ana dillerini yasaklama, tanımama tutumunun bir sonucudur.
Ama hükümetler zaman zaman dil serbestliği getirme durumunda kaldılar. Mesela Kürtçe, Dimilî, Arapça dilerde yayın yapan radyo ve tv açtı. Artuklu üniversitesinde yaşayan diller kürsüsü kurdu. Çözüm süreci içinde Kürtçe yayınlar çoğaldı, Kürtçe Kur’an devlet eli ile basıldı, yine Ehmedê Xanî’ni eseri devlet eli ile basıldı ve bunlar seçim malzemesi olarak kullanıldı.
Tüm bunların yasal anayasal dayanağı yoktu. Ama hükümetler halkın demokratik taleplerini yerine getirmek yerine, bazı serbestlikleri oyalama amaçlı olarak gündeme getirmeyi politik bir manevra olarak seçtiler.



Ö-G Birleşmiş Milletler üyesi 113 ülkede birden çok resmi dil kullanılıyorken Türkiye’de sayısı azımsanmayacak bir çoklukta nüfusun konuştuğu Kürtçenin kamusal alandaki yasağının sebebini nasıl değerlendirirsiniz?

İrfan BABAOĞLU-Evet BM üye ülkelerin tamamı ana dillere serbestlik getiren evrensel ilkeleri kabul etmişleridir. Ve ülkelerinde bu kararlar sorunsuz uygulanmaktadır. Türkiye de BM üyesi bir devlet ve aynı zamanda BM’ye bağlı bir kültür kurumu olan UNESCO’nun da üyesi. Ama Türkiye yıllardan beridir gerek BM’nin, gerekse de UNESCO’nun dil serbestliği, kültürel çeşitlilik, ana dilde eğitim, çocuk hakları vb. konularda hep çekince koymaktadır. Bunun da temelinde Türkiye’de halen sorunların başında gelen demokrasi sorunu, buna bağlı olarak Kürt sorunu, dillerin ve kültürlerin özgürlüğü sorunu çözüm zeminine kavuşmaktan uzaktır. Bütün yurttaşların tüm bu haklarını güvence altına alan bir demokratik anayasanın yapılamayışından kaynaklanmaktadır. Türkiye hala 1982 yılında askeri darbe döneminde yapılan anayasa ile yönetilmektedir. Bu anayasanın birçok maddesi değişti ama yukarıda belirttiğimiz ana sorunlar bakımından hiçbir maddede değişiklik yapılmadı.

Ö-G: Özellikle son bir yılda uygulanan Kürt dilini yok sayma politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İrfan BABAOĞLU-Son bir yılda izlenen politika dillerin ve kültürlerin çeşitliliğine karşı izlenen tekçi bir politikadır. Kurumlar kapamakla kalmadı, Kürtçe edebiyatının sembol isimlerinin heykelleri yıkıldı. İsimleri kaldırıldı. Cadde parkların, Köy ve mezraların Kürtçe, Arapça veya Suryanice olan adları bulundukları yerlerden silindi. Türkiye bu politikalarla en az 30 yıl geriye götürüldü. Bir halkların dil ve kültürlerini yasaklamak, tüm toplumu tek bir yapı içinde tutmaya çalışmak doğru bir politika olmadığını son kırk yıldan beri uygulamalara bakıldığında çare olmadığı anlaşılacaktır. Ama hala bu politikalarda ısrar ediyor.

Ö-G:Dil çalışmaları ile ilgili akademisyenlere bir çağrınız var mı?

İrfan BABAOĞLU-Son yirmi yolda tüm lehçeleri dahil Kürt dili epey mesafe kat etti. Kurmanci hem yazı dili hem de doğru bir diksiyona sahip olarak Standard duruma geldi. Sorani yine yıllardan beri edebi bir dil olarak tarihten gelen gücünü korudu. Dimilî de Kürt kültürel kurumlarının izledikleri siyasetin pozitif sonucu olarak daha fazla konuşulma ve yazı dili olma konularında epey mesafeler kazandı. Şimdi tüm bu faaliyetler kurumsal ve kamu alanı olarak kapatılsa ve yasak alanına alınmış olsa da sayısız insanın, akademisyen, öğrenci, aydın, yazar ve yurtsever duyarlı din adamları Seydalar Kürtçe düşünmeye, yazmaya, edebi eserler üreyemeye devam etmektedirler. Hatta baskı ve yasaklama dönemlerinde bu çalışmalar daha da artmaktadır. Şu an inanıyorum Kürt dili ve lehçelerinde edebiyat yapanlar, düşünenler, bulundukları yerlerde, bu yer cezaevi olur, mahalleleri, köyleri ve evleri olur, yazıyorlar. Ortam uygun olursa bu yazılanlar birer edebi eser olarak çok kısa bir zamanda kitap fuarları standını yerlerini alırlar. Yer altı suları gibi. Görünmeden, usul usul mesafe alır Kürt edebiyatı. Ama bir gün mutlaka gün yüzüne fışkırır.

Ö-G:Peki, son olarak eklemek istediğinizi bir şey var mı? Ötekilerin Gündemi olarak bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

İrfan BABAOĞLU-Şunu demek isterim son olarak. Elbette ki dilin geliştirilmesi bakımından çok şey kazanıldı. Ama son yıllarda görüldüğü gibi bu kazanımlar bir politika değişikliği ile ortadan kaldırılabiliyor. Baskı altına alınıp tekrar dil ve kültüründen uzak tutulmak istenebiliyor. Bu sebeple güncel siyasetin git-gel’lerinden ayrı olarak dil çalışmalarına, yasaklı dil ile edebiyat çalışmalarına durmaksızın devam etmek insani yurtsever bir duruş olarak değerlendiriyorum. Bir de tabi, ana dili kültürü çok şeyin önünde tutan aileler var. Ana dilde ısrar etmelerinin, evde ve işte, her yerde ana dilleri ile yaşamı üretmenin önemli olduğunu vurgulamak isterim.
Teşekkür ederim.
Editör: Haber Merkezi