İktidarın doğayı bir rant aracı olarak görmesi ile yaşanan ekolojik yıkıma dikkat çeken ekolojist Türkay, ‘Yapılacak şey erken seçim dayatmasıdır. Doğanın 2023’e kadar bekleyecek zamanı kalmadı’ dedi

Dünyanın büyük bir bölümünde olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir ekolojik yıkım yaşanıyor. Orman ve nehirler gibi birçok alan baraj, hidroelektrik santraller, maden ve taş ocakları için tahrip ediliyor. Tüm bu durumlar ekolojik dengeyi bozarken bunun bir yansıması olarak bölge kentlerinde baş gösteren kuraklıkla birlikte birçok su kaynağı da kuruyor. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) 2021’in Ocak ayında yayınladığı fotoğraflara göre de Türkiye’nin neredeyse her yerinde şiddetli kuraklık tehlikesi bulunuyor.Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) yaptığı açıklamaya göre çoğunluğu bölgede olmak üzere 22 ilde tarımsal kuraklık var. Kuraklık riski, bu raporların yanı sıra Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı raporlara da yansıdı.

Bölgede askeri operasyonlar

Kuraklık riskinin en ciddi olduğu bölgeler Kürt kentleri. Bölge illerindeki kuraklık, tarım ve hayvancılığı ciddi oranda etkiledi. Bölgede Dicle ve Fırat nehirlerinin yanı sıra birçok tatlı su kaynağı olmasına rağmen yaşanan bu durum ekolojik tahribatın ne boyutlara geldiğini gösterdi. 

Bölgede devam eden baraj ve HES inşaatlarının yanı sıra madenler ve orman yangınları bölge faunasını tamamen değiştirdi. Askeri operasyonlar sırasında çıkartılan orman yangınları da yine doğa tahribatının farklı bir boyutu. Munzur ve Zilan vadileri başta olmak üzere hem kültürel olarak hem de iklim olarak önemli olan alanlar, yapılan baraj ve madenlerle tahrip ediliyor. TZOP raporunda; Diyarbakır, Batman, Urfa, Van ve Şırnak gibi illerde kuraklığın daha da artacağı uyarısında bulundu.

Karadeniz’de HES’ler

Türkiye’nin en yeşil bölgesi olan Karadeniz’de de durum farklı değil. Son 20 yılda ekolojik talanın had safhaya çıktığı bölgenin her vadisi HES, taş ocağı ve madenler ile işgal edildi. Bölge, talan projeleri ile ağaçsız bir alan haline geliyor.

Bölgenin doğusu maden ve HES’ler ile talan edilirken batısı ise termik santrallerin işgali altında. Hava kirliliğinin standartların üstünde olduğu Zonguldak’ta yurttaşlar yılın yarısında kirli hava soluyor. Fındık, mısır, çay gibi birçok ürünün geleceği tehlike altına girerken zaman zaman yaşanan ani yağışlar ise sel ve heyelan olarak geri dönüyor. Bölgede neredeyse her sene yaşanan sel ve heyelanlarda geçen hafta 6 yurttaş hayatını kaybetti.

Sırada Ege var

Maden ve enerji şirketlerinin gözünü diktiği Ege de ekolojik talandan nasibini alan yerler arasında. Bölgenin verimli topraklarına bir bir madenler kurulurken yeni Somalar yaratılmak isteniyor. Tarım alanlarının madenler ve termik santraller ile yok edildiği bölge illerinde insanlar madenlerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor. Ege Denizi’ne dökülen Büyük Menderes Nehri ise son yılların en kirli dönemlerini yaşıyor. Milas ve Seferihisar’da yapılmak istenen madenler ise bölgede bulunan yüzlerce yıllık ağaçları tehdit ediyor.

Marmara betona gömüldü

Marmara’da ise betona gömülen “metropoller” yeşil alanların tamamını yok etti. Bölgedeki şehirler, İstanbul ve Bursa başta olmak üzere alışveriş merkezi ve dev gökdelenlerin işgali altında. Bölgedeki talanın en büyük sonucu olarak karşımıza Marmara Denizi’ndeki müsilaj çıkıyor. Son aylarda tüm denizi etkisi altına alan müsilaj denize yıllardır dökülen kimyasal ve evsel atıkların en büyük sonucu. Bunun yanı sıra İstanbul’u bekleyen en büyük tehlike ise iktidarın çılgın projesi olan “Kanal İstanbul.” Kanal, şehrin su ihtiyacını karşılayan tatlı su kaynaklarını ve tarım alanlarını yok edecek. Yine başta Saros Körfezi olmak üzere birçok bölgede tarım alanları talan edilmek isteniliyor.

Ovalar kurudu

Talan Akdeniz ve İç Anadolu’da da hız kesmiyor. Buralarda da özellikle tarım ve ormanlık alanlar üzerine kurulan projeler bölgede tarım rekoltelerini düşürdü. Mayıs ayında açıklama yapan Ziraat Odaları özellikle Konya Ovası’nda bazı bölgelerde rekoltenin yüzde 100 oranında düştüğünü belirtti. Yine geçen sene Ankara’da görülen kum fırtınası ise bölgenin çölleşme riski için ciddi alarmlar veriyor. Hatay’da Amik Ovası’ndan Adana’da pamuk tarlalarına kadar son yılların en kurak kışının yaşandığı Çukurova’da ise kuraklık ciddi şekilde hissediliyor. 

‘Bu iktidardan kurtulmalı’ 

Doğa tahribatının iktidarın yer altı ve üstü kaynakları sömürme politikalarından kaynaklandığını belirten ekoloji aktivisti Koray Türkay, iktidarın doğayı paraya çevirebilecek bir meta olarak gördüğünü söyledi. “İktidarın bilimle bağı yok” diyen Türkay sözlerine şöyle devam etti: “Kendi iktidarını sürdürebilmek için ‘Benden sonrası tufan mantığıyla’ yaklaşıyor. İktidar sadece ülkenin değil, tüm dünyanın geleceğini tahribata uğratarak yaşanmaz hale gelmesini sağlıyor.” 

Ani iklim değişiklikleri

Yaşanan tahribat karşısında doğanın en büyük tepkisinin küresel ısınma olduğunun altını çizen Türkay, “Bu durumun kuraklık ve ani iklim değişiklikleri gibi etkisi olacak. İç Anadolu’nun çöl iklimine sürüklenmesi tehlikesiyle karşı karşıya olduğu zaten biliniyordu. Müsilaj sorunu yüzünden Marmara öldü diyebiliriz. Eylül ayına kadar bunun böyle gitmesi durumunda Karadeniz, Ege ve Akdeniz de ölecek. Ekoloji mücadelesinin tek hedefi bu iktidardan kurtulmak olmalı. Burada yapılacak şey hemen erken seçimin dayatılmasıdır. Doğanın 2023’e kadar bekleyecek zamanı kalmadı” diye konuştu.

Tolga Güney - MA

Editör: Haber Merkezi