Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rize’de yaptığı konuşmada, ekonomideki gelişmelerle ilgili “Çeşitli kampanyalar sürdürülüyor. Bu kampanyalara kulak asmayın.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rize’de yaptığı konuşmada, ekonomideki gelişmelerle ilgili “Çeşitli kampanyalar sürdürülüyor. Bu kampanyalara kulak asmayın. Onların dolarları varsa bizim de halkımız, hakkımız, Allah’ımız var…” diyor.

Oysa aynı Erdoğan başbakan olarak 2011 yılında Hatay Dörtyol ilçesinde bir şirketin Rus MMK grubu ile ortaklaşa yatırımının açılış töreninde aynen şunları söylüyordu: “Geçmişte yapılan sermayeyi renklerine göre, milliyetine göre, coğrafyasına göre bölme yanlışına biz son verdik. Zira paranın dini, imanı, milleti, vatanı olmaz... Türkiye şimdi paranın akacağı en isabetli, istikrarlı, güvenli bir ülke haline gelmiştir, bunu başardık” diye övünüyordu.

Onyıllar boyunca emperyalist sermayeye entegre ekonomiyle, dış politikada Amerikancı Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olmakla övünen, halen daha Amerikayla perde arkasında uzlaşı arayan aynı iktidar sahipleri…

Ne diyelim…

Memleket tepetaklak gidiyor, ama en baştaki onların doları varsa bizim Allah’ımız var diye konuşuyor…

Bunun bir karşılığı var mı?

Yok! Yoksul fırından ekmek alıp, para istenince, “Ne parası, bizim Allah’ımız var” desin bakalım…

Böyle söyleyince neyi çözmüş, hangi yoksulun lokmasına bir katkısı var!

Bu konuşma yapıldığında dolar kaç liraydı, o konuşmadan sonra ne oldu?

O konuşma yapıldığında cari açık, iç borç, dış borç ne idi, ondan sonraki doların artışıyla ne oldu… Ve tüm bunlar Türkiye ekonomisine nasıl yansıdı, işçinin emekçinin, yoksulun aşından ekmeğinden ne eksildi?

Dolar milyarderleri bir çırpıda ne kazandılar… Dünya bankalarında dolarları olanların, Amerika’da çocuklarının şirketleri, yatırımları, bankalarda milyon dolarları olanların işleri tıkırında giderken, “Onların doları varsa, bizim Allah’ımız var” demenin, gerçeği tersyüz etmekten, halkı dinle, imanla, dış güçlerle, komplolarla kandırmaktan öte bir karşılığı yok…

Erdoğan, “16 yıl önce neydik, şimdi neyiz…” diyor…

Bu da gerçeği çarpıtmaktan öte bir ifade değil…

Türkiye, tarihinin en büyük borç yükü altına bu süre içinde sokuldu…

Türkiye’nin en büyük işletmeleri bu 16 yıl içinde satıldı, peşkeş çekildi…

Sanayiden tarıma kadar hemen her alanda, on binlerce işçiyi emekçiyi istihdam eden fabrikaları, işletmeleri bu iktidar elden çıkardı…

Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet Türkiye tarihinde görülmedik oranda artmadı mı?

Hak, adalet, hukuk…16 yıl boyunca kırıntıları bile kalmayacak düzeyde kazınmadı mı?

Ama olsun…

Onların doları varsa bizim Allah’ımız var…

Ekonomik kriz derinleşirken bu tür söylemleri çok duyacağız…

Aynı gemide olduğumuzdan dem vurulacak…

Gemi batarsa hepimiz batarız diyecekler…

Allah, Kuran, namus, şeref, şehit, gazi gibi kavramlar daha çok sürülecek piyasaya…

Yalanın bini bir para, ama dolar 6 lirayı geçti…

Bu gidişle, çok sürmez 7’ye dayanır…

Euro’dan söz etmeyelim…

Bizzat kendi icraatlarının sonucu olarak her şeyiyle dışa bağımlı bir ülkenin başında olanların işler sarpa sarınca milyonları “Allah, din, iman, milli duruş” efsaneleriyle uyutma çabaları ilk değildir, tarihteki çokça örnekle sabittir.

Bu iktidarın da sarılacağı tek dayanak o kalıyor!

Ancak bununla işleri yoluna koymak çok zor…

Öyle ki, her taraftan dökülen bir tablo var. Bir yeri tıkasan başka bir yerde patlak verecek bir kötü ekonomik durum var…

Baskıyla, şiddetle, seçim hileleriyle elde edilmiş iktidarın çok da sağlam olmadığı da bu gelişmelere eklenince, bu söylemin dolar karşısında para etmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz!

16 yıllık AKP iktidarının, yapmakla övündüğü yollar, tüneller, köprüler her gün halkın emeğinden alın terinden alınarak tıkır tıkır ödeniyor.

Hayat pahalılığının önü alınamıyor… Çarşı-pazar el yakıyor… İşsizlik artıyor… Enflasyon yükseliyor… Gelecek kaygısı bir taş gibi yüreklere oturmuş durumda.

Yeni yatırım diye açıkladıkları her proje Türkiye halkları için daha çok sömürü, açlık ve sefalet biriktiriyor.

Birkaç gün önce sunumu yapılan 100 günlük icraat programı da bir umut ve heyecan yaratmaktan çok, kötü gidişatın farklı düzeyde izahı oldu.

Yeni sistemin her şeyi çözeceğine dair pompalanan imaj hızla çöküyor…

Başta işçi ve emekçi halklar, işsizler, üreticiler, küçük esnaf, yoksullar olmak üzere, milyonların yaşam koşulları hızla kötüleşiyor.

Doların yıl içinde yüzde 40 dolayında değer artışının halka yansımasının sonuçları daha şimdiden emekçileri kara kara düşündürüyor.

Durumu, Rahip Brunson krizi ve dış güçler ile izah etmenin de sonuna gelindi aslında.

Kriz bitmedi, ancak artık Brunson krizini dolardaki yükselişin, ekonomideki çöküntünün nedeni gibi gösterme hesapları çöktü…

Heyetler gidip gelse de, çöküş kaçınılmazdır.

Paradan para kazananla, alın teri ile çalışıp aldığı asgari ücreti dolar-euro karşısındaki değer kayıplarıyla, yüksek enflasyonla reel olarak her gün değer kaybeden işçi arasındaki fark daha belirginleşiyor.

Sınıfsal ayrışmanın daha da görünür olacağı kaçınılmaz olan bir sürecin içindeyiz. Emekçilerin dinci-milliyetçi her renkten sermaye partilerinin aldatıcı politikalarından bağımsızlaşarak, kendi taleplerinin peşine düşeceği bir sınıf hareketine dönüştürülmesi tamamen politik bir çaba ve çalışmayı zorunlu kılar…

Buna yoğunlaşacağımız bir dönem…