ABD ziyaretinde bir gazetecinin “Kürtlerle neden müzakere edemiyorsunuz” sorusu üzerine, Erdoğan, “Bilmeni isterim, şu anda parlamentoda benim partimin 50’yi aşkın milletvekili var. Bizim Kürtlerle sorunumuz yok, bizim sorunumuz PKK/PYD’li teröristlerle” dedi.

 

 

 

ABD ziyaretinde bir gazetecinin “Kürtlerle neden müzakere edemiyorsunuz” sorusu üzerine, Erdoğan, “Bilmeni isterim, şu anda parlamentoda benim partimin 50’yi aşkın milletvekili var. Bizim Kürtlerle sorunumuz yok, bizim sorunumuz PKK/PYD’li teröristlerle” dedi.

Oysa halkın seçtiği Kürt vekiller ve belediye başkanları ya tutuklu ya da hedef halinde… Şehirler, mahalleler, köyler zorun her türüyle karşı karşıya…

AKP yönetimi, sınırların içindeki Kürtlere aman vermediği gibi Suriye’nin kuzeyindeki bir oluşumun, Kürtlerin kendilerini yönetme hakkını da ortadan kaldırmanın çabasında. ABD’ye gidişin esas nedeni de Rojava’daki oluşumun tasfiye edilmesi çabalarından başka bir şey değil.

Bir Rusya, bir ABD, bir İran… Tüm hesap Kürtlerin rahat yüzü görmemeleri üzerine kurulu…

Ancak bu konuya girmeden önce başka bir konuyu konuşup, sonra buraya dönelim; Trump tarafından Erdoğan’a 9 Ekim’de gönderilen, önce gizlenen, ardından ABD basınında yer alınca haberdar olduğumuz o skandal mektubu herkes biliyor artık. Önce “Çöpe attık” demişlerdi. Sonra iç politikaya malzeme yapılmak üzere “Götürüp iade edeceğiz” dediler. Erdoğan, zevahiri kurtarmak adına o mektubu ve beraberindeki Mazlum Kobani mektubunu yanında ABD’ye götürdü. Erdoğan; “O mektupları bugün Sayın Başkan’a ben tekrar taktim ettim” dedi ABD’de yaptığı açıklamada.

Ancak Erdoğan, gitmeden önce yaptığı o jestten hiç söz etmemişti. Sonra da hiç gündeme getirmedi tahliyeyi. Yandaş medya da suskun kalmıştı o gelişmeye. Erdoğan ABD’ye giderken FETÖ’nun “1 numarası”na verip veriştirmiş, Gülen’in iadesinden söz etmiş olsa da halka bu yönlü konuşsa da diğer yandan “FETÖ davası”ndan tutuklu olan ABD vatandaşı Trump’ın isteği üzerine hapisten çıkarılıyordu. Ne Erdoğan ne Saray sözcüleri ne de yandaş medya söz etti o skandal tahliyeden.

Dünya ve Türkiye tahliye haberini Trump’ın Erdoğan’a teşekkürüyle öğrendi.

İç politika malzemesi olarak hep gündemde tutulan “FETÖ Terör Örgütü”nün üyesi olmak iddiasıyla tutuklu olan ve 3 yıldır hapisteki Serkan Gölge, ABD uçuşundan kısa süre önce tahliye edilmişti.

Trump, Erdoğan’a teşekkür etti o tahliyeden dolayı.

Serkan Gölge de Rahip Brunson gibi bir ABD uçuşundan önce serbest bırakıldı.

Avukatı bile, Gölge’nin neden serbest bırakıldığını bilmiyor; “Hapis yattığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edilmiş olabileceğini tahmin ediyorum. Bana resmi bir yazı ulaşmadı” diyordu.

İşin aslını astarını Trump’tan öğrenmiş olduk. Hem de basının önünde tüm dünyaya açıkladı. Bağımsız yargıya bir kez daha vurgu yapmış oldu!

Ahmet Altan’ın tahliye olduktan hemen sonra yeniden tutuklandığı gün hem de…

Osman Kavala iki yılı aşkın süredir suçsuz yere hukuksuzca hapisteyken…

Gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler siyasi hesaplarla hapisteyken…

Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Selma Irmak, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Zeydan, Mızraklı… Binlerce siyasi tutuklu.

İçeride operasyon ve tutuklamalar sürerken, meğer Erdoğan Trump’a ve ABD’ye bir jest daha yapmış. Aynen şöyleydi Trump’ın söyledikleri; “Sözlerime, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Serkan Gölge’yi bıraktığı için teşekkür ederek başlamak istiyorum” dedi.

Ne hukuk ne adalet!

Trump devamla; “Kendisi tutukluydu, onun bırakılmış olması çok güzel bir jestti. Çok uzak olmayan bir gelecekte buraya geliyor olacak. Bu ABD için ve aynı zamanda Türkiye için çok önemli haber.”

Ve yargı bağımsızdır Türkiye’de…

Diğer taraftan sayısını tutamaz olduk görevden alınan ve kayyum atanan belediyeleri… Peş peşe tutuklanan Kürt halkının iradesiyle seçilmiş HDP’li Belediye eş başkanlarını… Hani Erdoğan’ın, “Bilmeni isterim, şu anda parlamentoda benim partimin 50’yi aşkın milletvekili var” dediği, bir sorunumuz yok dediği Kürtlerin temsilcileri…

AKP’nin uygulaya geldiği politikaların sonucuna bakılırsa, son birkaç yıl içinde on binlerce Kürt siyasetçinin uyduruk gerekçelerle siyasi kararlarla hapse atıldığını görürüz. Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıkları beşer onar kaldırıldı. HDP çalışamaz hale getirilmek isteniyor. Dil, kültür, tarih, doğa, sanat… Her alanda bir cendereye sıkıştırılıyor halk.

“Benim 50 milletvekilim var” söylemine gelince, ne diyelim; onlar Kürtçe konuşan vekillerden bile rahatsız oluyorlar, Meclis sıralarını dövüyorlar… Türkiye halkları ve Dünya kamuoyu biliyor ki onlar halkın değil Saray’ın hizmetinde…

***

Metin İlgün…

Sevgili Metin kansere yenik düştü. 12 Eylül, zor yıllar uzun hapislik… Firar girişimleri… Sonrasında sınıfın ve emekçilerin kurtuluşu davasına bağlanma…

Dersimli Kürt bir ailenin evladı, Munzur’un hırçın suyuyla çelikleşmiş devrimci…  İnkara ve asimilasyoncu politikalara karşı mücadele dolu, zor karşısında sınırsız bir direnç ve üstesinden gelme azmi gösteren, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinin ön saflarında yer alan bir yoldaş… Anısı mücadeleyle yaşayacak…