İçişleri Bakanı Soylu son çıkışını AYM Başkanına yönelik yaptı. Gazeteciler, yazarlar, aydınlar hep onun hakaret yüklü söylemiyle karşılaştılar.

 

İçişleri Bakanı Soylu son çıkışını AYM Başkanına yönelik yaptı.

Gazeteciler, yazarlar, aydınlar hep onun hakaret yüklü söylemiyle karşılaştılar. Hedef gösterildiler. Siyasi parti başkanları eş başkanları, parti yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları, avukatlar, doktorlar… Meslek odaları, barolar… Aklınıza kim gelirse, kadınlar, gençler, işçiler, sendikacılar, emekçiler… Kürtler, Aleviler…

Hak ve adaletten, özgürlükten, barış ve kardeşlikten söz eden herkes bir biçimde Soylu’nun hışmına uğruyor. Onun için yasalar falan hikaye!

Bu defa Anayasa Mahkemesi Başkanı payına düşeni aldı. Ve suskunluk sürüyor…

“Neymiş efendim yollarda, yürüyüş yapılabilirmiş… Bizim yasakladığımızı hukuksuz bulan sen misin…”

AKP yönetiminde yargının tamamen güdümlü hale getirildiği genel bir kanaat halindedir. Ancak bu bile yetmiyor. Oysa Anayasa Mahkemesi üyelerinin temsili de iktidarın istekleri doğrultusunda teşekkül ediyor. Atamaların çoğu bir biçimde iktidara uygun yapılıyor. Hem AKP Genel Başkanı hem “Türk tipi cumhurbaşkanı” olan Erdoğan’ın, yargıyı yürütmenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmek için büyük çaba sarf ettiği de sır değil.

Yargı, giderek savcılarından, yargıçlarına, yerel mahkemelerden istinaflara, oradan üst mahkemelere, AYM’ye kadar neredeyse tümüyle iktidarın ağzına bakar hale getirildi. Zaten Erdoğan da defalarca bu yönlü mesajları ile nasıl bir yargı istediğini dile getirip durdu ve dizayn edildi.

Erdoğan yönetimi, yürütmenin ihtiyaçlarını göz ardı eden bir yargı istemiyor. Dahası yürütmenin güdümünde bir yargı istiyorlar. İktidar, ‘yargı bağımsızlığı’nın bir safsata olduğunu düşünüyor. Yasama, yürütme yargı tek elde toplanmış oldu…

Onlara göre; yargı, yürütmenin işlerini kolaylaştırmalıdır! Yasal ve anayasal haklar ya da teamüller yeniden yeniden yorumlanmalı, tek adama bakmalı, Saray’dakilerin kaşlarının çatılmasına neden olmayacak biçimde kararlar vermelidir.

Yargı, iktidarın hukuksuzluğu diye bir şeyden katiyen söz etmemelidir! Hak, hukuk, adalet gibi kavramlarla zaman yitirilmemeli, saray ne diyorsa o olmalıdır!

Mevcut anayasa ve yasalar bile çiğnenebilir; yeter ki iktidardakilerin eline diken batmasın…

Zira iktidarın bekası, sarayın geleceği her şeyin üzerindedir.

İçişleri Bakanı Soylu’nun son çıkışı tam da bu anlamlara gelmektedir.

Erdoğan’ın sessizliği de süregelen tutumundan farklı değerlendirilemez. Birlikte çay topladıkları yargı mensuplarına söylenmiş sözleri yerinde buluyor olmalı…

Aslında, “Türk tipi başkanlık” sitemi dedikleri sisteme geçiş ve ardından işletilen tek adam yönetimi süreciyle birlikte nasıl bir Türkiye, nasıl bir yönetim, nasıl bir hukuk sistemi istendiği defalarca gösterildi. Ve nasıl bir yönetim tarzı yerleştirildiği artık ayan beyan ortadadır. Ancak hâlâ arada bir vicdanına kulak veren, hak ve hukuk aklına gelip de doğru bir karar veren olursa da ona anında hatırlatıyorlar…

Birkaç gün önce tanık olduğumuz da budur.

Öyle bir gelişme öyle bir çıkış öyle bir tanıklık ki, böylesi görülmedi dense yeridir. Soylu’nun çıkışları yeni değil, tehditlerine çokça tanık olundu, ancak bu defa yaptığı çıkış adeta tüy dikti. Ve böylece yeni bundan sonrası için de bir işaret oldu.

Ve bu suskunluk başka bir tehditle devam etti. Bu defa aynı zihniyetin sahiplerinden Devlet Bahçeli TTB’yi hedef gösterdi. Yalanın perdesini yırtan TTB kapatılmalıymış…

Baroları bölüp parçalamak, yandaş barolar yaratmak için türlü hesaplar yapsalar da başarılı olamamanın acısı içinde olsalar gerek.

İstanbul, İzmir ve Ankara’da birer yandaş baro kuracak rakamlara ulaşamadılar. 2000 avukat bulup bir baro kuramayanlar, şimdi meslek odalarını hedef haline getirip kapatmanın hesabına soyundular.

Pandemi sürecinin emekçileri, ölümü göğüsleyenleri, kendi hayatlarını her an riske atanları, bir can kurtarmak için kendi yaşamlarını tehlikeye atmaktan tereddüt etmeyenleri hedefe koydular. Kovid-19 salgınından bu yana TTB büyük bir sorumluluk üstlendi. Onur ödülüne layık bir tutum sergiledi. Doktorlar ve sağlıkçılar tereddütsüz bir mücadele sürdürdüler.

TTB’nin halk sağlığını her şeyin üstünde tutan, gerçekleri açıklayan tutumu onların karanlık perdesini yırttığı için rahatsız oluyorlar…

Tehditle, yasaklarla, baskıyla, şiddetle, hukuksuzlukla ayakta kalmaya çalışıyorlar…

Ancak kendi sonlarını yakınlaştırıyorlar.