Emine Bulut cinayeti ile bir kez daha içimiz yandı. Herkesin, gözleri önünde işlendi cinayet.

 

 

 

Emine Bulut cinayeti ile bir kez daha içimiz yandı. Herkesin, gözleri önünde işlendi cinayet. Emine’nin “ölmek istemiyorum” haykırışı ile paralandık, bir kez daha. Onun çığlığı, ölmek istemeyen her kadının çığlığı oldu. Emine Bulut cinayeti de, diğer kadın cinayetleri gibi POLİTİK BİR CİNAYETTİR!

Erkek egemen sistem, devlet yapısı, ailesi, yargısı ile biz kadınların, üzerine gelmekte, bizi kendine benzetmeye çalışmakta, hapsetmekte ve öldürmekte. Sistemin, erkek egemen ve feodal yapısını tartışmadan, kadına yönelik şiddeti tartışamayız. “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter”, “Karı koca arasına girilmez”, “Kızını dövmeyen dizini döver” ve bunlar gibi birçok deyimler üretmiş, kadına yönelik şiddeti adeta meşrulaştırılmış bir yapıdan söz ediyoruz.

Türk Ceza Kanununa bakalım, 2005 yılında yapılan değişikliğe kadar “namus” nedeniyle işlenen cinayetler, otomatik indirim uygulanıyordu. Bugün bu nedenle işlenen tüm cinayetlerin arkasında bu anlayış vardır. Yine 2005 yılına dek, TCK’de kadına yönelik şiddeti düzenleyen bölümün başlığı, “Genel ahlak ve aileye karşı durumlar” idi. Tecavüz suçunun bir tanımı yoktu. Yargıtay kararları ile tecavüz, “erkek cinsel organının, kadın cinsel organına dühulü” olarak tanımlanıyordu.









Cinsel taciz, TCK’de suç olarak dahi tanımlanmıyordu. Kadınların, örgütlü mücadeleleri ile Türk Ceza Kanunu’nda önemli değişiklikler oldu. “Namus” cinayeti, indirim nedeni olmaktan çıktı. Tecavüz suçunun tanımı yapılarak, cinsel taciz suç olarak tanımlandı.

T.C. devleti, çok önemli bir sözleşmeyi imzaladı. Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi. Evet yazılı hukukta pek çok olumlu değişiklik oldu. Ancak zihniyet ve uygulama aynen devam etmekte. Yargı makamlarının, İstanbul Sözleşmesi’nden, haberleri bile yok.

Bu coğrafyada, her hafta camilerde okunan hutbelerin, metin yazarı olan Diyanet İşleri Başkanı “Kadınlar bize emanettir” diye, konuşabiliyor utanmadan.
Biz kadınlar kimseye emanet değiliz. Eğer T.C. devletini yönetenler, altına imza attıkları İstanbul Sözleşmesi’ni gerçekten okusalar, derhal Diyanet İşleri Başkanı gibilerini görevden alırlar.

Ancak T.C. devleti maalesef, bir hukuk devleti değil. Yasalar ve uygulamalar farklı. Şiddet devlet eliyle meşrulaştırılmakta.

Bunu değiştirecek olan kadın ve LGBTİ+ mücadeledir.

Kimseye itaat etmeyiz, kimseye emanet değiliz.