EVLİLİK DÜZMECESİ

Evlilik, kutsalın düzeni olsaydı bu düzen diğer düzenleri gibi muazzam işlerdi aksaklıklar yaşandığına göre düzen kutsaldan gelmiyor ya da biz bunu da yanlış anlayıp kendimize göre yorumladık. Yoksa değişen dünya düzeninde kim kimi düzen düzene olmazdık. Günümüzde, değişen dünyada evliliklerinde değiştiği bir gerçek. Nasıl ki çiplerden, kodlardan, yeni elektronik paralardan bahsedip sosyal yaşamı baştan aşağı gözden geçiriyorsak evlilik müessesesini de gözden geçirmemiz gerekir. Nikahta keramet var denilip başı bağlanan insanlar o bağlılığı kağıt üzerinde ya da bir alyansla değil de vicdan ve akıl dahilinde insanlık boyutunda gerçekleştirseler şuan ki yaşanan evcilik oyunu sahnelerde olmazdı. Muhakkak ki daha düzenli bir sosyal hayat düzeni için evlilik kurumu oluşturulmuştur. İlk evlilik belgesi Mezopotamya bölgesinde bulunmuş, bilinen en eski evlilik belgesi olup Yahudilerden kalma milattan önce 5. yüzyıla ait Aramca yazılmış bir papirüstür. Daha eskisi bulunana kadar tabi ki şimdilik bu…! Zamanla toplumlar şekil alıp dinler yardımıyla da bölününce, evlilikte her toplum ve inanca göre değişiklik göstermiştir. Her ne kadarda değişkenlik gösterse de temelde ilk oluşumundan bu yana karşılıklı bir alış-verişe dayalı ticaretten esastır. Evliliğin her toplum ve her dinde ki tarihçesini incelediğimiz zaman bu sözümüzün ispatı daha da kolaylaşır. Ta en başından beri erkek beğenisine mal gibi sunulan kadın, ya da

ticarete bürünen evlilik, ne kadar vicdani hatalar yapılsa da taraflar arasında o ya da bu sebeplerden dolayı hep bir hoş görüye maruz kalmıştır. Oysa ki alyansı ilk bulan Mısırlılar buna sonsuzluğun simgesi olan çember şeklini verip kullanmışlardır ve alyans takmak için seçtikleri parmak ise kalbe giden tek damarın geçtiği parmak olmuştur. Bu yüzden kalbimizin sahibi için taktığımız yüzüğü de kalbimize giden parmağa takarız. Fakat yüzyılımız da yaşanan evlilikler bu inceliği hak eder seviyede mi? Bunu da düşünmeden geçemiyorum. Ne hayaller ve vaatlerle birleşen yollar yine ne ahlar ve şiddetle hatta sonu ölümle biten bir sonla son buluyor. Durum böyle olunca müesseseyi durup sorgulama ihtiyacı duyuyor insan. Yıllar boyunca süren birliktelikler bir kerametle birleşince zamanla yaşanılası halden çıkıveriyor. Buna sebep olan nedenlerin başında malesef aldatma, ihanet ve sadakatsiz oluş geliyor. Gelecek korkusu, geleceğe yönelik maddi kaygı ve itibar çoğu kez bu yanlışla beraber yaşamayı kabul ettirip kutsal kabul edilen evliliğe yeni bir pencere aralıyor. Ben bu noktada şunu savunuyorum insanları evlilik cüzdanı adı altında bir mahkumiyete esir etmektense birlikte yaşamayı seçen çiftleri sevgi, saygı, sadakat ve öz veri çerçevesinde vicdanlarıyla baş başa bıraksak daha sağlıklı aileler ortaya çıkar diye düşünüyorum. Toplumun temel taşı aile ve o aile içinde yetişen geleceğin şekil alacağı çocukları da düşünürsek, vicdani ve insani boyutta bütün yanlışları görüp içinde yaşadığı

bir aile mi, yoksa sevgi ve saygı çerçevesinde olan bir yapı taşının bireyleri olmak mı daha mantıklı olur. Ya da bu evlilik birlikteliği bir ömür boyu sürmek zorunda mıdır? Bunun bir vakti saati yok mu? Ya da illa taraflardan birinin ölümü ya da kötü bir şekilde yolları ayırmaktan mı geçer? Ya da evliliğe atfettiğimiz kutsallık gerçekten kutsaldan mıdır? Yoksa her içinden çıkamadığımız durumlarda işimize alet ettiğimiz bir kutsallık mıdır? Bu tezler ve savunular bir şekilde uzar gider ama bilinen bir gerçek var ki ortada sorgulanması gereken bir evlilik düzmecesi ve yeni dünya düzenine ve yeni insanlık algısına göre evliliğin düzenlenmesi var. Şimdiki evlilikler öyle babaannelerimizin, anneannelerimizin zamanındaki gibi bir yastığa baş koyup bir yastıkta kocamıyor. O kullanılan uzun yastıklar çoktan raflara kaldırılıp yerini küstüm yastıklarına bırakmıştır.