Biliyorum deyiş tersini söyler. Ama hayatın dinamiği, deyişi de ters yüz edebilir. İçinde bulunduğumuz zaman her şeyi terse çevirmeye aday.

Kastım, durumun genel bir panoraması değil, HDP’ye dair. Zenginlerden sonra fakirlerin dili de HDP olmaksızın dönemez oldu.

Geçen gün Meclis konuşmasında, “HDP’siz bir hayat ve Türkiye olmayacak, bunu kafanıza sokun” dedi Meral Danış Beştaş. Çok haklı; HDP’siz hayat düşlemeyiniz, en çok da HDP’siz HDP konuşmayın, geleceğinizi sakın ola ki buna bağlamayınız!

Zengin ve Yoksul metaforunun aslına geçmem gerekiyor burada: İktidarda olanlar, egemen sınıflar, sermaye örgütleri, kültürel merkezleri ve bütün siyasal temsilcileriyle birlikte tümü zenginler katmanı. Bir bakıma Cumhur ittifakı, devlet ve devletlü olanlar her şeye el koymuş durumda. Buraya son deminde, “helalleşmecisi”, “dindar muhafazakarı”, AKP’den kopmuş bölükleri ile 6’lı takım da katıldı.

Bütün halinde burjuvazinin katları, katmanları, blok ve ittifakları bir arada, görünen hedefiyle HDP’siz seçimin, daha tam ifadesiyle HDP’siz hayatın plan ve programında buluştular. Daha yeni oldu bu. CHP adına sözcü Faik Öztrak; “6’lı blokumuz ile uyumluyuz” diyerek ilan etti duruşlarını. Arkasındaki bütün tarihi, ilgilenenler, gelişmenin hemen bütün aşamalarını, zincirin oluşumunu, aktörlerini, amaç ve hedeflerini bir bir sayabilirler. Tıpkı Marks’ın Fransa’da İç Savaş Üçlemesi- ciltleri gibi yazabilirler de. Konu bu haliyle bu yazının işi değil elbet.

Burada sözünü edeceğimiz; önümüzdeki zamanı geçireceklerini öngördükleri yol haritasıyla ilgili. Egemenler, devlet ve mevcut iktidar; AKP-MHP Bloku ve saltanat örgütü Saray, 2015’ten beri, HDP’sizlik politikası güdüyor zaten. Her yerde, her vesileyle, her türlü ahlaki, siyasi değerden yoksun “yok etme” eyleminde. İki kocaman kumpas davası, İmralı tecrit hapishanesi, onlarca merkez ve yüzlerce yerel yöneticiyi siyasi rehine yapmış, bütün seçilmişleri görevden alıp kayyım saltanatı kurmuş, Kürt kentlerinin bütün zenginliklerini talana devam ederken başka bir şey yapması beklenemezdi de. Newroz alanlarını dolduran milyonların, Kürtlerin taleplerine kulaklarını ve gözlerini kapatmak istemeleri de anlaşılır. 8 mart isyanları ise zaten onların “kutsal aileden, makbul kadın ve kadın cinayetlerini teşvik”ten ibaret programlarının yıkımı demek olduğundan hepten “terörizm” hanesine yazıldı. Dünya gündemine ise Türkiye’de alanları bile cinsel işkenceli gözaltı merkezlerine çeviren devlet şiddeti tablosu işte bu cellatlık sahneleri düştü. Ve bir de, celladın, “ben öldürdükçe onlar çoğalıyor” çaresizliğini nakşeden 70 küsur kayıtlı ve daha nice çeşitli milyonların kenetlendiği görüntüler düştü, belleklere kazıldı.

Tüm bunlar olurken Millet İffifakının ana karargahlarında da Newroz “görülmemiş, duyulmamış” olaylar olarak kaldı. Medyanın bu bölümü sesi kısılı açıklamalar ve “zararsız” görüntülerin dışına çıkmamaya çalıştı. Çünkü onların gündeminde de Kürt sorunu, HDP ve de diğer itiraz sesleri, kendi gerçeklikleri ve talepleriyle yer almıyor. Zira aslan sosyal demokrasi artık iyiden iyiye kendini merkez sağa çekip, İYİP’le kol kola, muhafazakar-Türk- “demokrat” Türkiye projesini inşaa ile meşgul. Parlamenter “demokrasiyi” güçlendireceklerin hepsinin programatik duruşu aynı. Aralarında, “HDP’nin çağrıcısı olduğu 3. ittifakı da görmeli” diye cılız sesle dillendirenler de oldu. Tabii bu da “araya gitti”. Akıllarında yüzyıllık kelepçelerle durmak istiyorlar; Türk- Müslüman Mahallesi. 20 yıldır bunun ustasının AKP olduğu ortada, gömlek iki ustaya dar geliyor, Türkiye gerçeğinde ise ancak ve ancak toplumsal fay hatlarını yerinden oynatıyor. O yüzden zaten, halk ekonomik krizden, adaletsizlikten, soygunlardan, kutuplaşmaktan bunalmışken bir milim, bilemedin bir santim ilerliyorlar, sonra Saray yeni bir dalavere hamlesiyle önlerine çıkıyor. Onlara da nal toplamak düşüyor. O yüzden onlara yaslanarak bir çözüm üretilemiyor.

HDP’nin dünyasal ve memleket sathına ve tüm ezilen, direnen, yeninin kurucusu seslere ulaşma şansına sahip açılımı, genel ve güncel programını “esas sol” dan karşılayanların da “merkez sol” kadrajlarına takılıp kaldığı gerçeğini de yaşadık aynı zaman diliminde. Hem Kürt sorununu hem de Kürt hareketini tanıdıklarını “beyan edenler” günler öncesinde kaşınabilecek bütün yaraları kaşıdıktan sonra, özenle Newroz kortejlerinin, alanlarının, HDP’nin dışında kaldılar. Newroza dair belki şurada burada söz kurmuş olabilir ama kamunun gündemine düşmediler işte. Onlar da akıllarını daha çok HDP’nin kapatılmasına yatırmış beklemedeler.

Sıcak gündemi, “ekonomik kriz” ve “Ukrayna- Rusya savaşı” gibi görmeye devam eden kamunun ilgisizliğinin ortasına “erken seçim”, cumhur başkanı kim olacak şıkları, bacadan misali bir daha düşüverdi. Seçim deyince çok şey konuşulur da, bu kez yeni bir baraj ve seçim yasası, hiçbir muhalif sese aldırmadan jet hızıyla Meclisten geçip YSK’nun eline 6 aylık seçim için “gerekli hazırlıklar” programı olarak düşüverdi.

HDP’siz hayat tasavvurlarına bir de buradan bakacakların canları skıldı mı bilmiyorum ama “baskın seçim” kabusunun daha da şiddetleneceği ve “HDP’siz HDP” tartışmalarının alevleneceği kesin. “Kürtlerle sorunumuz yok, bütün sorun PKK” deyişinin ve duruşunun yeni versiyonu, HDP önemli bir politik güç olduğundan, 6 milyonun oyunu topladığından beri yürürlükte zaten. Tutuklamalar, kayyımlar ve “kapatma” kumpasıyla daha da şiddetli çiğnene sakızdı, derken yeni seçim yasası ve Sarayın zorbalı hilekarlığının sınırsızlığı herkesi derin düşüncelere daldırmışken, bir daha “ne olacak Kürt oyları” diye bütün çeneleri yoruyor, yoracak. Zenginin çenesini yoran fakirin malı bu işte! O mala kara kargalar gibi üşüşmek isteyen çok. “Alavere dalavere Kürt Memed nöbete” günlerini geri getirmek isteyen de çok. HDP’nin kapatılacağı tehdidini celladın öldürme seansı gibi algılayan da az değil. Ama hayatın diyalektiği HDP’yi boşuna dillere düşürmedi. HDP, Türkiye’de yaşayan ve yaşamdan yana herkese; doğaya, topluma, siyasete, kültüre ve gelecek düşlerine umut, emek, direniş, hakikat...

Sözün özü; HDP sadece bir parti, bileşenler değil, bir isim de değil- isimler de değişebilir- ama verili dünyada, verili hayatın içinden geçiş köprüsü, dünden topladığı bütün olumlu mirası bugüne yedirerek geliştiren yarına taşıyan bütün dinamiklerin toplandığı ana damar. O ve çağrıcısı olduğu 3. İttifak, o damarın buradan Ortadoğu’ya, oradan en yakın coğrafyalara ve dünyaya açılan bütün hayatları besleyeni olacaktır. Herkese yetecek zenginliklere, savaşsız, sömürüsüz dünyaya ve daha nice güzelliğe geçilecekse o köprüden geçilecek. Şimdi o bir kılavuz ipi; sağı solu ayırmak isteyenler de, kendi yerini kargaşadan yanlışlıklardan kurtarmak isteyen de oraya bakmalı. Hani bir zamanlar denirdi ya; turnusol kağıdı, işte o. Bugün onu savunmak her şeyden önemlidir.

Saray iktidarı boldozer gibi herkesi ezmek üzere geliyor. Mesela İstanbul, Sarayın doğrudan hedefinde. Yerel yönetimi ile, kent kültürel ve sosyal dokusuyla, denizleri ve toprağıyla Saray da somutlaşan bütün güç ve iktidar zenginlerinin hedefinde. Faşizm ve sermaye bütün azgınlığını kuşanmış, sosyal demokrasi, SultanAhmet meydanını Ramazan’a yasaklayan küstahlığa bile Müslüman Mahallesinde ses çıkaramayan pasif halde!

Bir de faşizm ve sermaye böyle bir iştahla kuşalı halde HDP ve 3. ittifakı hedefine almıştır.

Tarihte çok örneği vardır ama iki tanesini günümüze ışık tutar diye anmak istiyorum. 1917 yazında, Rusya’da, burjuva iktidarın yorduğu devrimi boğmak için Çarlık Generali Kornilov gibi geliyor. Saray bütün Türkiye’nin üstüne, Hitleri iktidara getiren hamlelerle geliyor. Direniş güçlerinin dağınıklıkla yorulduğu, kaos yaratan seçim hileleri, kapalı kapılar darbesiyle geliyor. Açık ki Saray, pandemiyi ve ekonomik krizi, Ukrayna-Rusya savaşını dahi fırsata çeviren dalaverecilik ustalığını kuşanarak hazırladığı son seçim yasa hilesiyle geliyor.

Bugünün verili koşullarında bir direniş ve gelecek hattı olan HDP ve 3. ittifak olmadan Saray’ı, 5’li çeteli iktidar gücünü hiçbir saha da yenilemez! HDP; bugün bunların şah damarı demektir! Şimdi Türkiye ve bilumum iyi dilek sahiplerinin, demokrasi, özgürlük, refah şu bu isteyenlerin; emekçi, işçi, kadın, genç, yaşlı, emekli, aydının, sol’un dindarın, muhafazakar insanın HDP’ye bir daha buradan bakması, düşünmesi ve sahiplenmesi zamanı. Gün durmak, oyalanmak, parça pürçük durmak zamanı hiç değil. Gerçekten de zaman; HDP zamanı.