FATURA

Sadece nefes alıp verdiğimiz yaşamanın bedeli bu kadar ağır olur mu? İçinde lüks yok, istek yok, sadece günlük karın doyurup nefes alıp vermenin faturası kesiliyor.

Ne yaparsanız yapın; faturasını ödüyorsunuz!..

Kimliğinizin, inancınızın, etnik kökeninizin, sizin adınıza kesilen faturasını ödeyip kenara çekilebildiyseniz ne âlâ… Çünkü daha bitmedi…

Okuyup yazıyorsunuz, sevip inanıyorsunuz, çalışıp didiniyorsunuz, üzülüp acıyorsunuz, hatta karşılıksız seviliyor olmanın bile bedelini ödüyorsunuz; çünkü faturası adınıza kesiliyor…

Milliyetçilik kavramını dilimizden indirmeyip memleketin asıl sahiplerini kıyımlardan geçirerek, vatan toprakları başka milletlerin mülteci, kaçak göçmen yuvasına dönüştürüldü. Halk, onların faturasını ödüyor.(Onların yaşadıkları ve ödediği ağır bedeller de ayrı bir insanlık dramı!)

Üniter devlet anlayışının dayatması tek din-mezhep siyaseti ile yüzlerce yıl bu topraklara nefret tohumları ekildi. O tohumlardan filizlenen ekinlerin hasat görevi, partilere ve dini cemaatlere verildi. Rekoltesi en yüksek hasatlardan birini de FETÖ yaptı. Senelerce bu cemaate peşkeş çekilen devletin altı oyulup tüm kademelere sirayet etmesine izin verildi. Buna itiraz eden, sesini yükseltenlere ağır bedeller ödetildi. (Aldığım ceza, AİHM kapılarına kadar gidince, ”Aferin, çok güzel dayak yiyorsunuz, siz böylesi bedeller ödemeye devam edin biz parasını öderiz!” diyerek bin Euro’yu hesabıma aktarmışlardı)Darbe girişimiyle bir fatura daha kesildi o itirazcılara. Sonrasında toplumun ne kadar garip gureba kesimi var, hepsine yüklü faturalar kesilip ağır bedeller ödetildi. Şimdilerde yine onlarca cemaat ve tarikat bir taraftan kemiriyor. Ortalık; cemaatler, kafa kesmekle tehdit eden, denetlenmeyen karanlık yuvalar ve tecavüzle gündeme gelen tarikat yurtlarıyla dolduruldu. Fatura çocuklara, kafası kesilen, intihar eden gençlere kesilerek bedel ödetiliyor.

Tek dil şiarını kullanan üniter devletimiz, okullarda zorunlu İngilizce dersi okuturken; bu vatan topraklarının kendi halkı Kürdlere kendi dili, Kürdçe şarkıları yasaklanarak her yer Arapça tabelalarıyla donatıldı. Artık sokaklarda, pazarlarda, okullarda, hastanelerde Kürdçe’den daha fazla Arapça konuşuluyor. Faturası, bu coğrafyanın kadim halklarına ve binlerce yıllık kültürel zenginliklerine kesildi.(Tüm dünya dilleri bir değerdir, var olmalı ve kutsaldır!)

Bin dokuz yüz seksenlerde başlayıp günümüze kadar yapılan özelleştirmelerle, devlete ait kamu kurumu bırakılmadı neredeyse. Devlet denen varlık, tek partiyle özdeş oldu artık. Kamu kurumlarının iflasıyla vatandaşları; hastanelerde, iş yerlerinde, okullarda, katledilen hukukun adliyelerinde perişan edip fatura onlara kesildi. Kamu kurumlarının satış bitince, bu defa da vatandaşın yaşam alanları, çoğu yabancı uyruklu şirketlere talan etmesi için satıldı. Limanlar, ormanlık ve sit alanları, tarım arazileri kendi milletinden olmayanlara satıldı, kiralandı. Bedelini sadece insanlar değil, doğadaki tüm canlılar ödeyecek.

Her neyse, şimdi tekrar dönelim en baştaki mevzuya… Ödediğimiz bedeller yeterli olmamış sanırım. Açlık sınırının altına çekilen yaşam koşullarıyla, belki aklımız başımıza gelir(?) Bugün üç kişilik ve bir günlük yemek için yüz lira harcadım. Doğal gaz faturam, iki gün sonra gelen elektrik faturamı görünce dudağım uçukladı. O uçuğun sızısıyla yemek bile yiyemiyorum. Yiyemeyince, bir öğün kâra geçtik(!)

Öyle aşermek, canının çektiğini alıp yemek lüksünü unutun! Aşermek deyince hamileler geldi aklıma, acaba aşermelerinin faturası ne kadar?.. Hazine ve Maliye Bakanımız,” Enflasyon Nisan ayında yüzde 50’nin altında tepe yapacak.” dedi. Benim aklım hâlâ gebe ve bu aylarda doğum yapacaklarda(!) Dişini sıksa, Nisan’dan sonra doğum yapayım dese; aşermeye devam… Doğum yapsa; annenin beslenmesi, bebek bezi ve büyük marketlerde üzerine kilit vurulan mamaların fiyatları korkunç! Bence, bu ağır faturaların bedeli, korunmadan sevişen ebeveynlere kesildi(!)