Pero Dündar

Faili meçhul cinayetler aydınlatılmadan adaletten bahsedilemez!

Benim hikâyem senin hikâyendir, bizim hikâyemizdir

Yakınlarını faili meçhul cinayetlerde kaybedenler için en ağır şey o anı, o cinayeti, katliamı anlatmaktır. Aslında kendimize dahi bu acıyı çoğu zaman anlatamayız. Ne yazsak da ne anlatsak da eksik kalır. Hangi birinden başlayacağını bilemezsin. Hangi duygunu yazsan, söylesen diğer duygun eksik kalır. O anlatılanlar, eksik kalanlar nasıl mı tamamlanır? Senin hikâyen diğerlerinin hikâyesiyle birleşir. Bu hikâye kimi zaman film olur, kitap olur, şiir olur, şarkı olur bir şekilde çıkıp senin karşına dikilir. Sonra Cumartesi Annesinin feryadı olur ya da babasının ölüm yıl dönümünde dilinden kaleminden dökülenlerle okuduğunuz yazı olur. Ama sonu tamamlanmamış bir hikâye… Bu hikâyeyi yazdıranlar da yaşayıp yazanlar da belli. Hikâyeyi yaşatanların değil, bu hikâyeyi yaşayanların, yazanların kazanacağı bir dünya için…

Yer Nusaybin. Babam Hasan Dundar, amcam Yusuf Dundar ve önceki gece evimize misafir gelen akrabamız Hasan Yağızay babamın dükkânının önünde kimliği belirsiz kişiler tarafından silahlı saldırıya uğradı. Babam olay yerinde yaşamını yitirmiş. Hüseyin Yağız ağır yaralı bir şekilde Mardin Devlet Hastanesine götürülürken yolda hayata gözlerini yummuş. Amcam Yusuf Dundar ise aylarca yoğun bakımda kaldı. Birkaç yıl sonra da yaşama veda etti.  Ve ben tüm bunları cezaevinde televizyon kanallarında izledim. Cezaevindeyken bir sevk işlemiyle yoğun bakımda olan amcamı ziyaret edebildim. Babamın cenazesine gidemedim, onunla son kez vedalaşamadım.

Katliamın üzerinden 27 yıl geçti. Ne devlet politikası ne de yeminli Kürt düşmanlığı politikası değişmedi. Ama değişen bir şey var. O da bu katliamlar karşısında gittikçe büyüyen, genişleyen ve hepimize nefes olan özgürlük ve adalet mücadelesi.

Evet, babasının ölüm haberini, yakınının ölüm haberini TV kanallarından öğrenenlerdenim. Benim hikayem senin hikayendir, bizim hikayemizdir. İster cezaevinde ister dışarıda birimizin kaybı, birimizin acısı diğerinden farklı değil. Tek gerçek var o da 90’lı yılların beyaz Torosları, JİTEM’leri, kontraları eliyle Kürtlerin, ötekilerin imhası ve inkârı üzerine kurulan devlet politikası ve devlet aklıdır.

 Bu aklın bugünkü temsilcileri, yürütücüleri ise;

Evladının kemiklerine ulaşamadan yaşamını yitiren Berfo Anaya söz verenler, “bu cinayetlerle yüzleşeceğiz, faillere hesap soracağız” diyen ve sonrasında “çözüm sürecini, Dolmabahçe Mutabakatını tanımıyorum” diyenlerdir. “Kürt sorunu vardır ve bu benim de sorunumdur” diyerek yola çıkan, sonrasında Cizre bodrumlarında insanların katledilmesine, Sur’da, Silopi’de, Nusaybin’de yaşanan vahşete onay verenlerdir. HDP İzmir İl binasında tetikçilerin katlettiği Deniz Poyraz cinayetine sessiz kalanlardır. Katile “adın ne abiciğim” dedirten zihniyettir. Halk iradesini tanımayanlar, seçilmişleri zindanlarda rehin alanlardır. Kadınlara ve kazanımlarına saldıranlardır. Barınma hakkına erişmek için mücadele eden üniversiteli gençleri terörist ilan edenlerdir.  Belediyelere, üniversitelere kayyım atayanlardır. Yani demem odur ki halklara, demokrasiye, özgürlüklere savaş açanlar bu aklın temsilcileridir.

Sayılacak, söylenecek çok şey var. Hepsini buraya sığdırmak elbette ki mümkün değil. Ama şunu söylemeden geçmek de elde değil. 90’lı yılların faili “meçhul” cinayetlerini işleyenler bugünün faili belli cinayetlerini işleyenlerdir. Yakın zamanda yaşanan ve geçtiğimiz günlerde 6’ncı yıl dönümü anmaları yapılan Ankara Gar Katliamının failleri gibi,  5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitinginde bomba patlatan insanların yaşamına kast edenlerdir. O dönemin karanlıkta kalan failleri, bugünün açık bir şekilde işledikleri katliamlar, cinayetler olmasına rağmen cezalandırılmayanlardır.

21’nci yüzyılda hakikat ve geçmişle yüzleşmeden,  yaşanılabilir bir gelecek, kabul görecek bir iktidar oluşturmak mümkün değildir. İşte tam da bundan hareketle faili meçhul cinayetler aydınlatılmadan failler, azmettiriciler hak ettikleri cezalara çarptırılmadan hiçbir iktidar demokrasiden, haktan, hukuktan ve adaletten bahsedemez. Böylesi bir anlayış savaş, şiddet ve kaos planları ile iktidarını kısa vadede ayakta tutan ama eninde sonunda yıkılmaya mahkum olan bir durumun ötesine gidemez. Bunu ilk başta geçmişten bugüne katliamdan geçirdiğiniz ve yok saydığınız Kürtler, sosyalistler, devrimciler, faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybedenler, düşüncesinden dolayı yargılanıp esir alınanlar, demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten yana olan hak ve emek mücadelesi yürütenler söylüyor. Bu sese kulak tıkayanlar yok olmaya mahkûm olanlardır. Bu suçun zaman aşımı yoktur ve olmayacaktır.

Yazının başında bahsetmiştim. Hikâyeyi yazdıranlar, sebep olanlar değil; yaşayanlar kazanacak diye. İşte şimdi esas anlayışımızı söylüyorum. Bizler yani faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybedenler, demokrasi eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürütenler bu hikâyede figüran değiliz. Hele kurban rolüne hiç girmedik.  Bir zati bu zulmün karşısında mücadele yürüten başrolüz. Ve sonu muhteşem olacak!

( Kaynak: https://yeniyasamgazetesi2.com/bir-faili-mechul-hikayesi-hakikatle-yuzlesmeden-bir-gelecek-kurulamaz/ )

Editör: Haber Merkezi