Kanayan Bir Dille Yazdı Bizlere Xu Lizhi, Serdar Taş "Bu yazıyı beni Xu Lizhi’yle tanıştıran arkadaşım Eren Işık’a ithaf ediyorum" dedi.
Xu Lizhi hayata katılmak, yaşamı yudumlamak dururken montaj hattının akar bandının yanı sıra öylece durmaktan, hayatı ıskalamaktan yorgun düştüğü ve ıstırap duyduğu için yaşamla vedalaşmadan canına kıyan nârin ve nadir bir insandı. Onun şiirlerinde kanatlı sözler, şairanelik, fiyakalı mecazlar, özgün imge saplantısıyla zorlayıcı ve yorucu imge teşebbüsleri yok. Uzak Doğu’nun o duru, fazlalıksız, yalın söyleyişini modern zamanlara taşıdı o. Şimdi onu şiirleriyle anmak bizlere düşüyor.
Demirden Bir Ay Yuttum
Demirden bir ay yuttum
Vida diyorlar ona
Endüstriyel lağım sularını ve işsizlik formlarını yuttum
Makinelerin üzerine bükülmüş
Gençliğimiz ki genç yaşında ölmüş
Emeği yuttum, yuttum yoksulluğu
Yaya köprülerini ve bu paslanmış hayatı yuttum
Artık yutamam daha fazlasını
Yuttuğum her ne varsa düğümleniyor boğazımda
Sürüldüm ülkemin bir yakasından bir yakasına
Bir utanç şiiridir bu
Onlar bizim dostlarımız. Her ne kadar birbirimizin uzağında olsak da, bizler birbirimizin ‘uzaktaki yakınları’yız. Onlar fabrikaların akar bantlarının, montaj hatlarının başında olabilir; onlar dağ boylarında yabani kekik, orman zemininde mantar toplayabilirler ya da kendi deruni seslerini işitmelerine müsaade edilmeyen bir şirketin şurasında burasında çalışıyor olabilirler. Ancak onlar bizim kadim dostlarımız! Xu Lizhi'yi, bu "işçi ozanı", emek sürecinin hiçleştiriciliğini, nesneleştiriciliğini, hiçkimseleştiriciliğini, kişiliksizleştiriciliğini yakalayan şiirlerin müellifini, ait olmadığı ve olamayacağı bir dünyaya vidalanmış bu cânım insanı hürmetle anıyorum.
“Bir vida daha gevşedi
Bir göçmen şair daha atlayıverdi
Sen ölüyorsun benim yerime
Ben yazmaktayım senin yerine”
Zhou Qizao, bu şiiri, müntehir şair Xu Lizhi'nin aziz hatırasına binaen kaleme almıştı. Xu Lizhi, işçilerin makinelerden daha fazlası olduğuna inanıyordu. İşçilerin inorganik makineler üreten organik makineler olmadığına inanıyordu. İşçilerin, makinelerin uzantısı birer el ve kemik külçesi olmadığına inanıyordu. Foxconn'un montaj hattında kahrolası bir daire-i fasideden yılgın vaziyette 24'ünde terk-i hayat eyledi. Birçok işçi, fabrika yatakhanesinin penceresinden kendini ölümün asude ülkesinin bağrına bıraktığı için şirket yönetimi çözümü pencerelerden ağ germekte bulmuştu. Montaj hattında akar bandın yanı sıra kâğıtta dizili sözcükler gibi sıralanmak onuruna dokunduğu için kendini yaşamın ağırlığından ölümün boşluğuna bıraktı Xu Lizhi. Kendi olmadığı bir dünyada, hiç olmamayı daha haysiyetli bulmuştu Xu Lizhi. Yerle yeksan olan, makineler arasında preslenen ve rendelenen, kalıba dökülen bir gençliğin ağıtını seslendiriyordu o.
“Kimseler aldırmayacak
Tıpkı geçen seferki gibi
İşte böyle bir gecede
Aramızdan biri daha yere devrildiğinde”
“Yazdıklarımı ancak göçmen işçilerin kalpleri anlayabilir.” (Xu Lizhi)
Xu bir nefeslik ömründe umut ve umutsuzluk sarkacında salınıp durdu. Yeknesaklıktan ve bu “bengi dönüş”ten sıyrılıp yeteneğini duyurabilmenin ve isimsizliği kırabilmenin yollarını aradı. İki defa fabrika kütüphanesine ve pek sevdiği Shenzhen kitapçısı Youyi'de masa başı bir iş müracaatında bulundu. Ancak kapılar sürmeli, pencereler kilitli, eşikler çelmeleyiciydi. Yerel bir gazetecinin geleceğine dair sorusuna hüsranla ağırlaşmış yüreği ona şöylesi bir yanıt verdirmişti: "Hepimiz hayatımızın daha iyi ve daha iyi olacağını umuyoruz, ancak çoğumuz kaderimizi kontrol etmiyoruz."
Kandan Bahsediyorum
Kandan bahsediyorum
Çünkü elimde değil
Rüzgâr estiğinde çiçekler
Kar yağdığında ay hakkında konuşmak isterim
İmparatorluk tarihine ve şaraptaki şiirlere dair konuşmak isterim
Heyhat gerçekler sadece kandan bahsetmeme izin veriyor
Kibrit kutusu büyüklüğünde kiralık bir odadan
Daracık, sıkışık, bütün bir sene güneş görmeyen
Presliyor çalışan erkekleri ve kadınları
...
Gözlerim açık bütün gece şiir yazabilmek uğruna
Maişet belasına tekmil gün koşturduktan sonra
Sana işte bu insanlardan bahsediyorum ve bizden
Yaşam bataklığında debelenen karıncalar
İş yollarında damlayan kan
Polislerce kovalanan veya makinelerce parçalanan kan
...
sussam da, dilim çatlasa da
Çağın sessizliğini yırtıp fırlatmak için
Kandan ve ufalanan gökyüzünden bahsetmek için
Kandan bahsediyorum, ağzım kıpkırmızı
Xu, Jieyang şehrinin kenaresindeki köyünü askılı elbisesiyle eskimiş bir yoldan terk etmişti. Doğu Guangdong eyaletinin sakinleri, yüzyıllardır hareket halinde ve Güneydoğu Asya'nın ticaret limanlarında iş bulabilmek hülyasıyla güneye yelken açıyor ya da şanslarını Hong Kong'da denemek için sınırı geçiyordu. Xu Lizhi de kendini bu büyük göçten vareste kılamayacaktı. Mütevazı bir arazide pirinç, pırasa ve taro yetiştiren bir ailenin üç oğlundan en küçüğüydü. En büyük erkek kardeşi onu, okumayı seven ama kitaplara erişimi sınırlı olan, çiftlik işine uygun olmayan utangaç bir çocuk olarak hatırlıyor. Ne de olsa kasabada kütüphane ya da kitapçı yoktu; ebeveynlerinin de okuryazarlık tarağında bezi yoktu. Xu Lizhi üniversiteye girerek biraz daha parlamayı umuyordu, ancak erkek kardeşi ve iki arkadaşına göre ulusal giriş sınavındaki puanları yetersizdi. Belki de bu durum, ona musallat olan başarısızlıklar manzumesinde etkiliydi.
"Gökyüzüne dokunmak istiyorum
Maviliğin o yumuşaklığını hissetmek
Ancak yapamam
Bu yüzden terk ediyorum dünyayı
Beni işiten her kim varsa
Şaşırmamalı terk-i hayat eyleyişime
İç çekmeli ya da yas tutmalısın
Geldiğimde iyiydim, giderken de iyiyim."
Şiir yazmak onun için tutku ile takıntının bir melezlenişiydi. Şiir nefeslendiği mekâydu Xu'nun. Nasıl ki bir ressam tualinin önünde kendini bütün özgürlüksüzlüklerden azade hissediyorsa Xu da defterinin ya da bir sayfanın başında öylesine özgür olduğunu duyumsuyordu. Kelimeler onun yegâne hürriyeti, ölü ozanlar derneği, kaçamağı, sığınağıydı.
Kiralık Oda
On metrekarelik bir alan
Sıkış tepiş, rutubetli ve tekmil yıl güneş ışığı olmaksızın
Burada yerim ve uyurum
Burada sıçarım ve düşünürüm
Burada öksürürüm, burada başım ağrır
Burada hastalanırım da ölmem
Donuk bir sarı ışığın altında gözlerim boşlukta öylece bakakalırım
Bir ahmak gibi kıkır kıkır gülerim
Volta atarım, usulca şarkılar söylerim, okurum, şiirler yazarım
Pencereyi ve hasır kapıyı her açtığımda
Ölü bir adam misali görünürüm
Bir tabutun kapağını yavaşça iterek açarım.
Xu Lizhi
Ölümünün ardından bir işçi zümresi, Xu'nun şiirlerini İngilizceye tercüme ederek Bloomberg News ve Washington Post'ta duyurdu. Lizhi’nin şiirlerinden mürekkep yükte hafif, mânâda ağır, incecikten bir edisyon yayımlandı. Foxconn Şirketi, Xu'nun ölümüne dair soruları yanıtlamayı her defasında kaçındı ve kaçamak yanıtlar verdi. Foxconn Tayvan menşeli devasa bir elektronik üreticisi. Bünyesinde takriben 1 milyon 300 bin işçi mevcut. Microsoft, Dell, HB, Sony, Apple ve Intel için üretim yapan bir fabrika kompleksi. Öyle ki işçilerin çekmeceler, ayrı bölmeler halinde barındığı yurtlar ve yatakhaneler de mevcut. Arşın ve arzın, gökyüzünün ve yeryüzünün olmadığı üniteler içinde ömür tüketiyor, sırasını savar gibi, çile doldurur gibi yaşıyor burada işçiler.
Demirden bir ay yutmuşsun sen!
Kendi içine kanadın, katlandın, kırıldın.
Söyleyemediğin her ne varsa ekşidi, kabardı içinde.
O fabrikalar ki birer gamhane
Her terhane birer çilehane
Her kârhane birer kerhane
Pencereler ki evlerin gözleridir
O gözler ki ölüme de açılabilir
Sen öldün ve bizler eksildik, ufalandık biraz daha
Biraz daha yaşama şehvetimizi yitirdik
Ölümün o hiçleştirici kara deliği
Biraz daha büyüdü seni yutunca
Nasıl da vicdansızlar baksana
Daha iyisiyle, daha üretkeniyle, daha çeviğiyle tehdit ediyorlar bizleri
Kudurgan nidâlarla çabukluğu buyuruyorlar
Kanayan ve ağrıyan bir dille kandan bahsettin bizlere
Sen de dem vurmak isterdin menevişlenmiş ve mehtapla demlenen sulardan
Lakin elinde değildi başka türlüsü
Onca olmayasıca olandan sonra ne mümkündü!?
*Metindeki bütün şiirler, tarafımdan Türkçeleştirilmiştir.