Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na giren Gazeteci Cemal Kaşıkçı, konsolosluk binasından bir daha çıkamadı. İçeride katledildi. Kaşıkçının cesedinin parçalara ayrıldığı ve asitle eritildiği konuşuldu. Katliamı işleyenler o gece özel uçaklarıyla dönüp gittiler.

O günlerde esip gürleyen, hukuktan, adaletten söz eden, “hesabı sorulacak” diyen Erdoğan yönetimi, Kaşıkçı dosyasını mahkemeden alıp Suudi Arabistan Şeyhine vermek için kapattı. Dünyanın bildiği o cinayet davasını kapattılar. Suudi Arabistan sarayını ziyarete giden Erdoğan, Suudi Kralı ile buluştu, abdest alıp Kabe’de namaz kıldı. 

Diğer tarafta “Taksim Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin” dedikleri için direnenler ağır hapis cezalarına çarptırılarak hapse gönderildiler.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden ceza yağdı. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'ye 18’er yıl hapis cezası verildi. Osman Kavala’nın ise asılmadığı kaldı! 4,5 yıldır keyfi biçimde tutuklu bulunan, AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan Kavala'ya hükümeti kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Bilindiği gibi Kavala yargılandığı Gezi davası dosyasından tahliye edilmişken, “casusluk” gibi absürt bir gerekçe ile, iktidarın açık müdahalesiyle tutuklanmıştı. Ancak, kararda, yıllardır tutuklu kaldığı gerekçe yok sayılmış, Kavala, casusluk suçlamasından beraat etmiştir. 

Her duruşmaya katılmış olan, dahası yurtdışından duruşmalara katılmak için gelmiş olan Çiğdem Mater ile birlikte “kaçma şüphesi” gibi akıldışı bir gerekçe ile herkesin tutuklanmasına karar verildi.

Topluma, halka gözdağı anlamındaki bu karar siyasidir. Kaşıkçı davası nasıl siyasi ve ekonomik nedenlerle kapatılmışsa, Gezi davası da içerideki muhalefeti susturmak için verilmiş bir siyasi karardır. Bu hukuksuzluk, içeride ve sınır ötesinde uygulanan tüm politikalar iktidarın önümüzdeki seçime nasıl hazırlanılacağını göstermektedir. Sömürü ve baskıda ve hukuksuzlukta sınır tanımayan iktidar erki; “Kimse hak hukuk beklemesin, ben böyle yapacağım” demektedir.

Gezi davası kararı da, mücadele edenlerden öç almak için verilmiştir. Bu ceza, sadece tutuklanmış olan arkadaşlarımıza değil, hepimize verilmiş bir cezadır. Kararın savcısı da hakimi de bellidir.

Ancak, iktidardaki partiden milletvekili aday adayı olan eski bir avukatın hakim olarak atandığı mahkemeden çıkan kararda bir Hakimin itirazı bulunuyor. Hakim, şerh yazısında, “Dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğu, aksi kabul edilse dahi dinleme kayıtlarını destekleyen somut kanıtlar olmadığı ve tek başına dinleme kayıtlarının sanıkların üzerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeterli olmadığı anlaşılmış olup, sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığından, beraatı, tutuklu sanık Osman Kavala’nın tahliyesi, diğer sanıkların tutuklanmaması gerektiği görüşündeyim” diyerek, gerçeğin hiç değilse bir kısmını kayıtlara geçmiştir.

Ancak, Erdoğan çantasındaki Kaşıkçı dosyası ile Suudi Arabistan’a giderken havaalanında kararı savunarak, bir kez daha Gezi direnişine ve milyonlara karşı ne tür duygu ve düşünceler içinde olduklarını sergiledi. Topluma sopa gösterdi. Suudi Kralına ve Veliaht Prense kucak dolusu sevgi ve bir dosya hediye götürenler, ağaçlar kesilmesin, hak adalet ve hukuk diyenlere zehir zemberek mesajlar verdiler. Böylece önümüzdeki dönemin siyasi çerçevesini de bir kez daha çizmiş oldular.

Ancak Çağlayan Adliyesi’ndeki duruşma salonunda karar açıklandıktan sora “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları yükseldi. “Zulme boyun eğmeyeceğiz. Zulme karşı direneceğiz. Hiçbir hukuka aykırı işlemi kabul etmeyeceğiz,” seslenişi sadece salonda değil, 80 ilin meydanlarında, milyonların yüreklerinde yankılanmış oldu. Kararın açıklanmasının ardından duruşma salonundaki o tepki Gezi’nin halk direnişinin yankısıydı. Aynı gün, ertesi gün ve bugün direniş sürüyor. Bu sesi daha da yaymalı, demokratik halk direnişini hep birlikte büyütmeliyiz. 1 Mayıs’ın öngünündeyiz. Yarın işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü. Tüm dünyada kapitalizme karşı işçi sınıfının ve emekçilerin sesi yükselecek. İşçi sınıfı ve ezilen halklar için, kapitalizme, zulme, işsizliğe, sefalete, sömürüye, adaletsizliğe, şiddete, savaş politikalarına karşı birleşmekten; zalim iktidara karşı halk iktidarını örmekten öte bir yol yok.