Arif Damar' ın okuyanın benleğinden silinmeyecek dizelerinin bir bölümüyle başlayalım yazımıza; "Gözlerini ölüm bürüdü onların / korkulu rüyalarla uyanıyorlar uykularından” . .

Arif Damar' ın okuyanın benleğinden silinmeyecek dizelerinin bir bölümüyle başlayalım yazımıza; "Gözlerini ölüm bürüdü onların / korkulu rüyalarla uyanıyorlar uykularından” ...."Karşı koymazsak eğer / tehlikededir günlük ekmeğimiz / bacamızın tütmesi tehlikededir / evimiz, aşkımız, çocuğumuz / pencerede saksı,kitap sevgisi, insan sevgisi / tehlikededir./ Gözlerini ölüm bürüdü onların / uyumak, uyanmak tehlikededir, tehlikededir çiçek koklamak / bardakta su, ateşte yemek / bahçede güneş tehlikededir. Tehlikededir gözbebeklerimiz / Adana’nın pamuğunu yabancılar işliyor / dokuma tezgahları tehlikededir. / İzmir’in üzümü, fındığı Giresun’un / Samsun’un tütünü tehlikededir. Kapanıyor fabrikalar birer birer /varımız yoğumuz tehlikededir."
Doğru oturup doğru konuşalım. Yaşadığımız coğrafyada başta ezilenler olmak üzere işçiler,emekçiler,ötekileştirilenler,gadre uğrayanlar, yok ve hor görülenler karşı koymaz isek geleceğimiz geçmişimizde kıyaslanmıyacak derecede tehlike altındadır.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi gerekçesiyle kazanımımız olan bölük pörçük demokratik haklarımızda gasp ederek ,toplumun örgütlü bölüklerini kendine biyat etmeye zorlayarak, grev ve direnişleri yasaklayıp yada polis terörüyle ezip sınıfı ve emekçileri örgütsüz ve hareketsiz bırakmayı dayatarak vahşi sömürünün önünü açan ve açtığı sürecede sermayenin sadık hizmetkarlığına devam etme görevi süren, 15 yıllık AKP hükümeti döneminde 17 bin iş cinayeti işlendi bu topraklarda. Hemen her gün üç-beş kadın cinayeti işlendi, işkenceler sokaklara taşındı, zindanlarda zulüm dinmez oldu, demokrasi ve özgürlük istemleri için mücadele eden, işçiler, emekçiler, devrimciler, sosyalistler, Kürtler, İnsan hakları savunucuları, aydınlar, akademisyenler dahası ezilen ve sömürülen yığınlar tüm çoğulculuğumuza inat * dört t rejimiyle yönetilmeye mahkum edilmekteyiz.
Mevcurt siyasal iktidar 15 yıldan bu yana uyguladığı politikalarla sermayenin has partisi olduğunu sürekli ispatladı.Onu geçmişteki benzerlerinden ayıran belki de bu noktadaki pervasızlığıdır. Kendi etrafında yer alan sermaye gruplarına ihaleleri hiçbir hukuk gözetmeksizin vermede, 80 milyon insanın kırıntılarından oluşan bütçe kaynaklarını kendisine yandaş yaratmak ya da beslemek için kullanmada önceli olan hiç bir siyasal iktidar bunlar kadar fütursuz davranmadı.
Bu pervasızlığın boyutu baskı ve zor aygıtlarını kullanarak oluşturdukları korku imparatorluğu büyüdükçe arttı. Şimdi artık üzerlerine atılı suçları tartışmaya bile gerek duymayacak bir özgürlüğe kavuştuklarını düşünüyorlar. Her suçlamayı ne kadar belgeli, bilgili olursa olsun bir çırpıda “sahte belge”, “Fettullahçı komplo”nun üretimi" vb. nitelemeler ve tabi kontrol ettikleri medyanın manipülasyonuyla savuşturuyorlar. Ardından bu suçlamaları yöneltenleri bir kulpunu bulup etkisizleştiriyorlar.
Ana muhalefet partisinin açıkladığı, aralarında Erdoğan’ın oğlu ve kardeşinin de bulunduğu kişilerin milyonlarca doları vergi cenneti diye nitelenen bankalara yatırdıkları belgelerine de aynı muamele yapılmaya çalışılıyor. Daha ortaya çıkmadan önce “sahte, sözde” diyerek itibarsızlaştırmaya çalıştıkları belgeleri yok saymaya çalışıyorlar. Ötesi yavuz hırsız misali üste çıkmaya da… Bu kadar kokuşmuşluk ve çürümüşlük içinde olanlar açısından başka türlüsü de mümkün değil zaten. “En iyi savunma hücumdur” diyerek saldırıyorlar sağa sola. Bu pisliği örtecek kamuflaj malzemeleri kalmadı artık. Yaptıysak yaptık diyecek bir pervasızlığı görmemiz de yakındır.
Kapitalist sömürü düzeni yolsuzluk, rüşvet, sahtekarlık vb. gibi her türden yozluğu üreten bir bataklık gibidir. Kar, güç, iktidar elde etme gayreti dışında değer tanımaz. Kitlelerin öfkesi ve nefretini ayağa kaldırmamak için gizler bunu elbette. Açığa çıktığında ise faillerini kurban verir, ki kitleler nezdinde kendini yeniden üretebilsin, varlığını sürdürebilsin. Türkiye’de bunun bile yapılmaması ülkenin asgari burjuva demokratik öğelere bile sahip olmadığının, açık faşist bir sürece evrildiğinin kanıtıdır.
Ancak ezilenler işçiler,emekçiler başta olmak üzere geniş halk yığınları oynanan bu oyunu görmeye geleceklerinin tehlike altında olduğunu görmeye başlıyor. Bizler de bıkmadan usanmadan bu rezilliği her yerde, yazılarımızda, sohbetlerimizde, sokakta teşhir etemeye devam edecepiz...