İSTANBUL - İktidarın sürekli kabineyi değiştirerek ve en yakınlarını feda etmeyi bile göze alarak uzatmaları oynadığını belirten EMEP'in yeni Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Sendikalar, partiler ve demokrasi güçleri bir araya gelerek iktidarı geriletebilir” dedi. 

Emek Partisi (EMEP) 22 Ekim'de 9’uncu Olağan Kongresini “Sömürüye, salgına, savaşa karşı birlik, dayanışma, mücadele” sloganıyla Ankara'da gerçekleştirdi. Kongrede yapılan seçimde EMEP Genel Başkanlığı görevine Evrensel Gazetesi eski Haber Müdürü ve yazarı Ercüment Akdeniz seçildi. 

Akdeniz’le Türkiye’nin iç ve dış siyaseti ile EMEP’in bundan sonraki yol haritasını MA / Ferhat Çelik  konuştu. 

'TEMELDE YAYILMACI POLİTİKA VAR'

AKP’nin 2002 yılında liberal söylemlerle ve Avrupa Birliği’nden destek alarak iktidara geldiğini hatırlatan Akdeniz, zaman içerisinde de bir kitle gücü elde ettiğini söyledi. İktidarın zaman içerisinde liberal politikaları bırakıp milliyetçi, otoriter ve tekçi politikalar izlediğini dile getiren Akdeniz, bu süreçte tek başına çoğunluğu yakalayamadığı için Erdoğan-Bahçeli ittifakının kurulduğunu vurguladı. Türkiye burjuvazisinin bölgede bir güç olmak istediğini de sözlerine ekleyen Akdeniz, “Özellikle Ahmet Davutoğlu başkanlığı döneminde proaktif dış siyaset politikası izlendi. Bu politikanın esası Osmanlı'nın eski toprakları üzerinde yeniden yayılmaktır. Türkiye burjuvazisi de bunun üzerinde bölgede yayılmak istiyor. Suriye’de, Akdeniz’de, Azerbaycan’da, Kıbrıs’ta izlenilen politikaların temelinde hep bu vardı” dedi. 

‘FAŞİZM ADIM ADIM ÖRÜLDÜ’

İktidarın zaman içerisinde bir eksen kayması da yaşadığını dile getiren Akdeniz, “İktidar bu süre içerisinde Batı bloğundan koparak Rusya ve Çin’e yaklaştı. Böylece daha agresif bir siyaset izlediler. Yine iç siyasette de sert dönüşler oldu. Hatırlayalım çözüm süreci döneminde kurulan masalar bir anda devrildi ve yeniden Kürtleri yok sayan, haklarını tartışma konusu bile yapmayı suç sayan bir dönem başladı. Böylece Kürtlere dönük yoğun operasyonlar yapıldı, halkın iradesi yok sayıldı, binlerce Kürt siyasetçi cezaevlerine atıldı. Yine işçi ve emekçilere dönük yoğun bir saldırı başladı. Tek adam rejimi ile birlikte liberal olan yüz ortadan kalktı yerine sert politikalar devreye sokuldu. Siyaset alanında kendisi dışındaki herkesi yok sayan totaliter bir rejim gelişti. Kısaca faşizmin inşası adım adım örgütlendi” diye belirtti. 

UZATMALARI OYNUYORLAR

AKP’nin izlediği politikaların halk nezdinde de bir itibarının kalmadığını ifade eden Akdeniz, şöyle devam etti: “Yani siz yönünüzü bir o tarafa bir bu tarafa dönerseniz, bağımsız bir siyaset ortaya koyamazsanız, halkınıza dayanarak bir ülkeyi inşa edemezseniz o zaman her attığınız adımda, her yaptığınız iş birliğinde biraz daha taviz verirsiniz. Şuan AKP’nin hali de budur. Şuan AKP içerisinde yaşanan istifalar da bu yüzdendir. Halk nezdinde yıpranmış, uluslararası arenada yıpranmış, komşuluk ilişkilerinde yıpranmış bir iktidarın artık yaşama şansı yoktur. Bizler şuan uzatmaları izliyoruz. Bu da sürekli yüz değiştirerek, kabineyi değiştirerek, gerekirse en yakınlarını feda etmeyi bile göze alarak uzatmayı oynuyorlar. Ama bunun sonu var elbette.” 

DUYGUDA KOPMA YAŞANDI

Çözüm sürecinin bitirilmesiyle Kürt halkı ile Anadolu halkları arasındaki kutuplaşmanın büyütüldüğüne dikkat çeken Akdeniz, “Komşu komşuya düşman değil ama sürekli talepleri baskı altına alınıyor. Bu da duyguda bir kopmanın yaşanmasına neden oluyor. Fakat üzerindeki bütün baskılara rağmen Kürt halkı iradesine sahip çıkıyor. Son yerel seçimlerde bu fazlasıyla gösterildi. Fakat HDP’nin kazandığı 60’ın üzerinde belediye kayyumlar atandı. Seçilmişlerin yerine atanmışlar getirildi. Yani Anayasa ihlal edilerek Kürt halkının iradesi yok sayıldı. Belediyelere konulan vesayet ipoteği sadece Kürtlere konmuş bir ipotek değil. Bütün Türkiye halklarına, bütün seçmenlere konmuş bir ipotek. Yaşananın halkların seçme ve seçilme özgürlüğüne, belediyeleri, parlamentoyu belirleme özgürlüğüne yapılan bir müdahaledir. Halkların bunu böyle okuması lazım. Bu yüzden ülke demokrasisi ağır bir yara almıştır.” 

DÜŞMAN YARATARAK AYAKTA KALIYOR

İktidarın uzun süredir kutuplaştırıcı bir dil üzerinden siyaset yaptığının altını çizen Akdeniz, bu dilin milliyetçi ve şövenist bir dil olduğunu söyledi. Bu dilin önemli bir oranda oy konsolidasyonu da yarattığını belirten Akdeniz, “Yani iktidar yönetme krizi yaşadıkça kendisine düşman yaratarak ayakta kalmaya çalışıyor. Bu bazen Kürt düşmanlığı oluyor bazen başka bir düşmanlık. Tarım işçilerine yapılanları biliyoruz. Bırakın siyasetçileri gariban, ekmeğinin peşinden giden ve bu ülkenin emeğine emek katan Kürt emekçilerine bile tahammül yok. Kürtçe konuştukları için bu insanlar saldırılara uğruyor. Ülke neden bu hale getiriliyor? Çünkü milliyetçi ve şoven bir propaganda var. İktidar tarafından bu bilinçli bir şekilde yaratılıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar istediklerini elde edemeyecekler. Artık bu politikalar tutmuyor ve hükümetin kredisi de giderek tükeniyor” ifadelerini kullandı. 

ÜÇÜNCÜ SEÇENEK  

Halkların yeni bir arayış içerisinde olduğuna vurgu yapan Akdeniz, bu açıdan yeni bir dönemin açıldığını ifade etti. Türkiye’de siyasetin iki kutuplu şekilde örgütlendiğine dikkat çeken Akdeniz, “Özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle beraber bu daha da açığa çıktı. Sorunların temelinde üçüncü bloğunun olmaması yatıyor. Biz EMEP olarak diyoruz ki Türkiye halkları iki bloğa mecbur değil. Biz üçüncü odağı yaratmak zorundayız” dedi. 

Var olan iki bloğun da tekelci sermayeye hizmet ettiğine vurgu yapan Akdeniz, iki bloğun da uluslararası sermayeye göre hareket ettiğini söyledi. Bütçe görüşmelerini hatırlatan Akdeniz, “İki blokta ‘biz sermayeye daha iyi hizmet ederiz’ diyor. Sermaye programına bağlanmış bir burjuva siyasetinin sorunları çözmesi mümkün değildir. Çünkü bağımsız, demokratik ve halkçı bir politikaları yok. Biz bunu oluşturabiliriz. Daha önce milyonlar bir araya geliyordu. Ağır pandemi koşullarına rağmen neden şimdi olmasın. İnsanlar açlıkla ölmek ile karşı karşıya gelirken neden kötünün iyisini seçsin? Niye buna mecbur kalsın? Muhalefetin basiretsiz muhalefet olmaktan çıkması lazım. Muhalefetin iktidar seçeneğiyle çıkması lazım” diye konuştu.  

ÇOCUKLAR BORÇLA DOĞUYOR

Ülkede yaşanan ekonomik krize de değinen Akdeniz, pandemiye rağmen işçilerin çalışmak zorunda bırakıldığının altını çizerek, şöyle devam etti: “Şimdi bütçe görüşmeleri yapılıyor. Silahlanmaya, Diyanet’e, örtülü ödeneklere vs. pay var ama halka yok. Bu ülkede doğan her çocuk borçla doğuyor. Geçmediği köprülerden vergi ödüyor. Kimlere gidiyor bu paralar? Ülkeye palazlanmış bir avuç oligarklarına gidiyor. Bunlardan kurtulmak lazım. Pandemi dolayısıyla bir an önce 21 gün boyunca fabrikaların kapatılması, herkesin eve kapanması gerekiyor. Yoksa bu salgının önüne geçilemez. Bu 21 gün boyunca iktidarın işçilere, emekçilere özellikle işsizlere sosyal koruma sağlamalıdır. Yani kamu kaynaklarını halk için kullanmalıdır. Bütün rezervleri yemelerine rağmen bu imkan hala var. Silahlanmaya, ranta değil de buraya harcanırsa bu gayet mümkündür.”

GÜÇ BİRLİĞİ 

İktidarın her geçen gün işçilerin haklarını gasp ettiğine dikkati çeken Akdeniz, artık buna karşı koymak gerektiğini vurguladı. İşçilerin de artık insanca yaşanacağı bir ücretin mücadelesinin vermesi gerektiğini dile getiren Akdeniz, “Hükümet bunu vermez. Bunun için mücadele edilmesi lazım. Biz bunun için bir mücadele programı öneriyoruz. Artık bir güç birliği lazım. İçinde işçi sendikalarının, kamu emekçi sendikalarının olduğu aynı zamanda siyasi partilerin, derneklerin, emek güçlerinin, demokrasi güçlerinin olduğu bir güç birliği. Bu güç birliği ‘yaşanan sorunların faturasını biz değil sermaye ödeyecek’ diyecek. Bunu sağlayabiliriz. Partiler bir araya gelirse hükümet geriletilebilir” diye konuştu.   

HERKESİ DÜŞÜNEN BİR SİYASET 

Türkiye’de 5 milyona yakın mültecinin de olduğunu ifade eden Akdeniz, buna ilişkin bir siyasetin de geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. EMEP’te Parti Merkezi’ne bağlı Göç ve Mülteciler bürosu kuracaklarının altını çizen Akdeniz sözlerini şöyle tamamladı: “5 milyon göçmenin çoğu ülkede kalıcı. 88 milyon insanı düşünen, onların içerisinde işçilerin, emekçilerin örgütlenmesini düşünen bir siyaset tarzı oluşturmamız lazım. Biz buna enternasyonalizm diyoruz. Enternasyonalizm sadece ülke dışındaki halklarla dayanışarak olmaz. Bu ülkede her milliyetten işçi ve emekçilerin ortak mücadelesini örmek enternasyonalist olmanın bir gereğidir. Bizler yeni dönemde böyle bir siyaset yapacağız.” 

Editör: Haber Merkezi